21 Ekim 2016 08:32

Daniel, Katie ve "Devlet yardımı"

Filmi herhangi bir “sosyal devlet”te yaşanan olaylar olarak düşünebiliriz.

Paylaş

Cansu CEYLAN
Boğaziçi Üniversitesi

Bu sene vizyona giren “Ben, Daniel Blake”, öncelikle işçi sınıfı sinemasının sinemacısı olarak bilinen Ken Loach’ın filmi olmasıyla daha sonra Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanmasıyla bizleri heyecanlandırdı. Bu ay başlayan Filmekimi’nde de Türkiye’deki ilk gösterimleri yapıldı.  Film, karakterlerin tek boyutlu olarak ele alınışı ve genel olarak sanatsal yönü açısından eleştiriye çok açık olsa da işgücünün dışına itilen grupları, bürokrasiden ne anladığımızı, sosyal devleti ve özelleştirmeleri tartışmamıza alan açıyor.
Filmin merkezinde yer alan Daniel Blake, kırk yıllık usta bir marangoz. Çalışırken kalp krizi geçirince doktorları bir süre çalışamayacağını söylüyor. Daniel’ın hikâyesi tam da burada başlıyor. İşinden uzak kaldığı sürede geçimini sağlamak için işsizlik maaşına başvurmaya çalışan Daniel, başvuru sürecinde birçok zorlukla karşılıyor. Bununla kalmıyor, bir de başvurusu reddediliyor. Bu süreçte Daniel’ın yolu geçim zorlukları yaşayan Katie ve çocuklarıyla kesişiyor. Katie, Londra’da bir evsizler barınağında yaşarken devlet, Katie’yi buradan çıkarıp Londra’nın 500 km uzağında bir ev veriyor. Geçim sıkıntısı çektiği için devlete sığınan Katie, hâlihazırda yaşadığı çıkmazın için de bir de iki çocuğuyla hiç bilmediği bir yerde yaşamak zorunda bırakılıyor. Filmin akışında Katie ve Daniel’ın“refah devleti”nin hantal bürokrasisinde savruluşlarını, pes edişlerini, tekrar ayağa kalkışlarını izliyoruz.

REFAH DEVLETİNİN DIŞI

Filmin başında Daniel, Britanya sosyal güvenlik sisteminin vatandaşlarına sağladığını öne sürdüğü çeşitli yardımlara başvurmaya çalışırken çeşitli sıkıntılar yaşıyor. Bu sıkıntılardan en büyüğü, Daniel’ın teknolojiyle birlikte değişen yeni kayıt sistemlerine, iş başvurusu prosedürlerine olan yabancılığı. Görevlilerle olan görüşmelerinin çoğu “Sadece internette bu başvuruyu yapabilirsiniz.”le sonlanırken filmin atmosferinde Daniel’ın yaşadığı çaresizlik çok çarpıcı. Birçok üniversitede öğrettikleri “özgeçmiş yazma” eğitimlerine 60 yaşında bir amca katıldığında yaşanılacak durumun saçmalığını düşünebilirsiniz. Genç kuşak olarak bizim bu konuda bir adım önde olduğumuzu düşündüğümüz senaryoda, orta yaş üstü yaş grubunun birçok zorluklarla hem işgücünden hem de “refah devleti”nden bu gibi engellerle uzak tutulduğu açık. 
Tam da bu noktada Katie’nin hikâyesini önümüze koymamız gerekiyor. Katie, genç bir kadın ve bekâr bir anne olarak Daniel’ın yaşadıklarına çok benzer sıkıntılar yaşıyor. Kalifiye olmaması, hem çalışıp hem de çocuklarının okul saatlerine ayak uydurmaya çalışması gibi nedenlerle Katie de işsizler ordusundaki yerini çoktan almış. Çıkış yolu bulamayan Katie’nin bir süre sonra seks işçiliği yapmaya başlaması ise çaresizliğin ve yoksulluğun, yardımcı olmayan “yardım”ların insanları neler yapmaya sürükleyebileceğini ve burjuva aile ahlakını sorgulamamızı sağlıyor.

ROBOTLAŞMIŞ BÜROKRASİ

Katie ve Daniel, işsizlik ve yoksulluk maaşlarını düzenleyen bir ofiste karşılaşıyorlar. Bu sahne baştan aşağıya filmin anlatmak istediği hantal bürokrasiyi anlatıyor. Işıklandırmasından görevlilerin sabit konuşmalarına kadar her şey, robotlaşmış bir sistemin yansıması. Daniel ve Katie’nin yardım etmeleri için konuştukları her görevli, karşılarındakine hiçbir anlam ifade etmeyen prosedürleri aynı tekdüzelikte tekrarlıyor. Modern toplumda her alanda uzmanlaşma had safhaya ulaşırken bu uzmanlaşmanın yarattığı dil, kendi alanı dışındakileri “kendisi olmayan” bir konuma yerleştirmekle kalmıyor, aynı zamanda bu anlaşılmazlıklar rejimini sürekli kılıyor.
“Ben, Daniel Blake”i Britanya  sosyal devlet sistemi üzerinden anlarsak yanlış bir konumlandırma yapmış oluruz. Zira, filmi herhangi bir “sosyal devlet”te yaşanan olaylar olarak düşünebiliriz. İşçilerin parasına “işsizlik fonu” adı altında el koyup bu parayı aynı işçilere, işsizlere vermeyi deveye hendek atlatmaktan zor hale getiren sistem bizim ülkemizde de işliyor. Aynı şekilde, ocak ayında başlayacak olan zorunlu bireysel emeklilik sistemini de bu kapsamda düşünebiliriz. Ne olduğunu bile anlayamadığımız, daha doğrusu anlaşılmaz kılınan bir sisteme zorunlu olarak dahil edilip daha sonra belli bir sürede çıkmamızı isteyen sistem, tam da Daniel ve Katie’nin yaşadığı sorunlara benzer sorunlar üretiyor, üretecek.

SPREY BOYAYLA İSYAN

Filmin büyük resmi içinde tabii ki karakterlerin tek yönlü, kendisi iyi ama başına kötü şeyler gelmiş masum insanlar olarak resmedilmesi filmin anlaşılmasında bazı sorunlar yaratıyor olabilir. Bu nedenle Ken Loach’tan beklediğim filmi göremediğimi söyleyebilirim. Aynı şekilde, filmin trajik sonu asıl önemli olan birkaç sahnenin gölgede kalmasına neden oluyor. Bu sahnelerden en önemlisi bence Daniel’ın sosyal güvenlik kurumunun duvarına sprey boyayla “Ben, Daniel Blake” diye başlayarak dilekçe yazdığı sahne. Daniel’ın bilgisayarlarla yıldızının bir türlü barışmamasını ve geçirdiği kalp krizini yaşına bağlayabiliriz. Hem işinden hem de almak istediği yardımdan uzaklaştırılmasının nedeni olarak önümüze çıkan yaşlılığın Daniel tarafından gençlerle özdeşleştirilen bir başkaldırı yöntemiyle reddedildiğini açıkça görüyoruz.

ÖNCEKİ HABER

Ne yonttular? Niye yonttular?

SONRAKİ HABER

Duvarları duvarlarla aşan "los tres grandes*"

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa