Emekçi bir ailenin en işçi olanı: Gürsel Dursun
O yılların mücadele olanak ve deneyimlerini ve tüm bunların içerisinde Gürsel Dursun’un yaşamını mücadele arkadaşı İsmet Dursun ile konuştuk.
İstanbul Alibeyköy’den başlayıp Çağlayan Tekstil işçiliğine oradan Dersim’e uzanan bir hayat öyküsü ile Gürsel Dursun bu sayımızdaki portre sayfamızın konuğu. Türkiye işçi sınıfı hareketinin yükselişte olduğu bir dönemi, o yılların mücadele olanak ve deneyimlerini ve tüm bunların içerisinde Gürsel Dursun’un yaşamını mücadele arkadaşı İsmet Dursun ile konuştuk...
Öncelikle onu tanıyarak başlayalım. Mücadeleye nasıl katıldı, o dönemki koşullar onun hayatını nasıl şekillendirdi?
Gürsel, emekçi bir ailenin en işçi olanıydı. 1980’den önce sanayi, ağırlıklı olarak Haliç’ten başlayıp Alibeyköy’e kadar uzanan bölgedeydi. O da Alibeyköy’de oturuyordu. Mücadeleye ilk olarak katılışı 1989-1990 bahar eylemlerinde oldu diyebiliriz. Hem işçi kökenli olması hem böyle bir ailenin içinden gelmesi zaten devrimci olmayı ve mücadele etme özelliklerini geliştirmişti. O da bulunduğu yerde mücadeleyi anlatmaya dair ilk bildirileri dağıtarak başladı. Daha sonra Çağlayan’da tekstil işçisi olarak işe başladı ve aynı işi Çağlayan’da yapmaya devam etti. 1980’den sonra yeniden devrimci çalışmanın başladığı ilk dönemde, ilk bildirilerin Alibeyköy’de başladığını söyleyebiliriz. Bu yine işçiler içindeki çalışmanın Çağlayan’da başladığı dönem. Çağlayan’daki atölyelerde, fabrikalarda, tekstilde çalışan işçilerin sorunlarına müdahaleye etmeye bu ekibin içinde başladı.
İyi bir Galatasaraylıydı. Küçüklüğünden beri Arıspor diye bir takımda futbol oynardı. Ailede Kürtçe konuşan yoktur ama Kürtçeye özel bir ilgisi vardı. Kürtçeyi hem öğrenmek hem de konuşmak isterdi. Kürt ulusundan bir devrimci olarak böyle özel bir merakı vardı. Özellikleri bakımından da son derece sabırlıydı. Bütün her şeyin işçilerin mücadelesiyle değişebileceğine dair sezgileri güçlüydü ve bu sezgiler kendi hayatından yola çıkarak vardığı sezgilerdi. Bir işçi olması, o zamanki politik dönem, işçi hareketinin yükselmesi; bütün bunlarla bağlantılı olarak bu sonuca vardığını söyleyebiliriz. Aynı zamanda herhangi bir şeyi yapmakta çok ısrarcıydı. Yapılması gereken şeyler tarif edildikten sonra onu yapmada son derece ısrarcıydı ve sanırım en önemli özelliklerinden biri bir işi sonuna kadar yapmaktı.
Bir dönem gençlik mücadelesi de yürüttü bildiğimiz kadarıyla. Buradaki rolü neydi?
1991-1992 döneminde yani gözaltına alınana kadar, Çağlayan’da gençlik çalışması da yürüttü ve orada da gençlerin örgütlenmesi, konferanslar yapılmasında da görev aldı. O görevlerle bir mücadeleyi örgütledi. Tabii bir bakıma bugünden daha avantajlı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Çağlayan, o dönemde aşağı yukarı otuz bin işçinin çalıştığı bir semtti. Hem işçi hareketinin gelişmişliği hem orada yaşanan sorunların fazlalığından dolayı sürekli bir mücadele içinde olduğunu söyleyebiliriz Çağlayan’daki işçilerin. İşte o bu işler içinde gençlerden oluşmuş bir işçi komitesiyle birlikte hem partiyi ve gençlik örgütünü güçlendirmeye hem de hareketi örgütlemeye çalıştı.
HAREKETİ YÖNETECEK MEKANİZMALARIN GÜÇLENDİĞİ DÖNEM
Peki o dönemin dezavantajları yok muydu? Gürsel Dursun bu çalışmada hangi yönleriyle yer aldı?
Dezavantajlarından çok avantajlarından da söz edebiliriz çünkü dediğim gibi 1989’da başlayan ciddi bir işçi hareketi vardı ve bu, bütün genç işçileri etkiliyordu. Hareket bu kadar geriye düşmüş değildi. Hareket, kendisini yönetecek mekanizmaları güçlendirmişti. Yani sendikalar önemli oranda değişimlere yol açtı ve bu genç işçiler içinde de önemli oranda hissedilen bir sendikalaşma oranı vardı. 1989-1990 bahar eylemleriyle birlikte kendi çalışma koşullarından rahatsız olan bütün genç işçilerin etkilendiği mücadele yükseliyordu. O zamanla kıyaslandığında yüzlerce işçi kendi talepleriyle 1 Mayıslara ve gösterilere gelirdi.
3 OCAK 1991 GREVİ
Tabii ki mücadele daha yüksek olduğu için bir avantajdı. Bir de işçi kuşağından öğrenme daha avantajlı bir durumdu. Aslında dezavantajlı olan zaman bugün. Bugün genç işçilerin olduğu bölgeler mücadele deneyiminden uzak. O zaman dediğim gibi işçi hareketinin gelişkinliği, bu deneyimlerin genç işçiler içinde de yayılmasında, bir tutum almasında, kendi sorunlarına sahip çıkmasında kolaylıklar sağlamıştır. Sanırım 3 Ocak 1991 grevi onun hayatında çok belirleyicidir. Demirkapı’da, Evkabalat başta olmak üzere böyle yerlerde işçilerin greve katılması çalışmasına Gürsel; Çağlayan’daki belli işçi gruplarıyla, belli işçilerle birlikte katıldı. Evkabalat mesela 3 Ocak’ta grev yaptı. Onlarla birlikte yürürken gözaltına alındı ve iki gün gözaltında kaldı. Bu hareket ister istemez o dönemin devrimcilerini ama daha çok işçi kökenli olanlarının da şekillenmesini sağlıyordu ve Gürsel de herhalde o dönemde bu hareketin en iyi şekillendirdiklerinden biridir diyebiliriz. Hem işçi kökenli olması bunda etkendir hem de o dönemki hareketin yüksekliği, işçi sınıfı mücadelesi ve onun önderliğinde tüm toplumsal kesimlerin kurtuluşunu savunan isimleri etkiliyordu.
Hayatında dönüm noktaları var mıydı?
Engin Egeli’nin(*) öldürülmesi onda çok derin izler bıraktı. Bir üniversite öğrencisinin işçi sınıfını aydınlatmaya dair mücadelesinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanması, Gürsel’de önemli değişimlere yol açtı. Engin Egeli’nin öldürülmesine karşı yapılan gösteride en önde olanlardan biriydi.Çağlayan’daki bir grup işçi ve Telekom işçileri arasında cenazesini örgütlediler. Engin Egeli’nin ölümü, onun hayatında dönüm noktalarından biridir. İkincisi 3 Ocak grevi dönemidir.
Gürsel Dursun’un işçi gençler arasında yürüttüğü çalışmanın o döneme özgün ne gibi yanları vardı?
1980 darbesi tam bir yılgınlık dönemiydi. Onun da oturduğu yer Alibeyköy’de eski kuşak solcular çok fazlaydı. Ancak geriye düşüşün ve inançsızlığın olduğu bir dönemde Gürsel’le başlayan bir çalışmadan söz edebiliriz Alibeyköy açısından. Genç işçilerin sömürü çarkları tarafından ezildiği ve mücadele isteğinin olduğu ama birlikte mücadele etmenin zayıf olduğu bir dönemde onunla başlayan bir çalışma yürütüldü. Hayatında sadece bir kere partiyi dinlemedi. O da hayatına mal oldu. Çatışmaya girme görevi yoktu, çatışmaya girecek durumda olmayanlar uzaklaşmak zorundaydı. Ama o yoldaşlarını yalnız bırakmamak adına geri döndü ve öldürüldü. Hayatı boyunca partinin verdiği görevleri yerine getirmede ısrar etti ve bunu eğmeden, bükmeden, yapamam gibi bir düşünceye girmeden yaptı. Mesela hiçbir zaman bunu da yapamam bu yapılmaz bu da zordur gibi bir şey dememiştir. Yapabildiği kadar yapmıştır. Yapamadıklarını nasıl yapabileceğini düşünmüştür ve öyle mücadelesine devam etmiştir. Biz aslında mücadeleye beraber başladık. Ama çok rahat değildi önceleri. Benim katıldığımı biliyor, bana da bir şey demiyordu. Zamanla bildirileri yalnız başına dağıtmaya başlayınca “Hadi birlikte çıkalım.” diyordu. Onun için biz kardeşten çok birlikte mücadeleye başlayan yoldaşlarız. Çoğunlukla benden büyük bilirler ama öyle değil küçüktür benden. Bir keresinde bir eylemden sonra polis bizi gözaltına almıştı beş ya da altı kişiydik. Tabi hepimiz tesadüfen oradaydık, birbirimizi tanımıyoruz gibi cevaplar verdik. Sonra polis geldi “siz kardeş değil misiniz? Nasıl birbirinizi tanımıyorsunuz?” diye sordu. Bizi çok güldüren bir anıydı.
“BİRİKEREK BUGÜNE GELDİK”
O zamandan bugüne bakınca ne söyleyebiliriz?
Bir bildiri için 10-15 yıl ceza evinde kalan gençler vardı ve 1980 darbesinin hala izleri sürüyordu. Dolayısıyla gençleri aydınlatmak, gençlerin mücadele etmesini sağlamaya dair bir faaliyetin içinde olmak başlı başına zaten yıllarca ceza evine girmeyi göze almaktı. Böyle zorlukları vardı. Bugün bizim üzerinde yükseldiğimiz zeminin gençlik hareketi bakımından da o dönemin birikimiyle olduğunu söyleyebiliriz. Bugün çıkardığımız yayınlardan tutalım da hem Türkiye’de siyasetin gelişme seyri, onun yarattığı birikim, geriye doğru gittiğine dair şeylerin o günden izlerini görmek mümkün. Zorlukların yanı sıra o günden birikerek bugüne geldiğimizi söyleyebiliriz. Bazı bakımlardan dönemsel olarak gençlik hareketi daha gelişkindi. Örneğin 90’larda yurt vb. sorunlarda, sadece yurt değil harçlar meselesinden tutun, barınma sorunu, bütün problemler bugünden daha az değildi ve bunun için ciddi örgütlenmeler vardı. O dönemin gençlik kuşağının hareketi yönetmek, birleşmek ve hareketi ilerletmeye dair önemli şeyler yaptığını söyleyebiliriz.
Katledilişine gelirsek...
1993 Ocak’ta Genç Komünistler Birliği’ne bir operasyon yapıldı. 6-7 ay boyunca içeride kaldı. Sonra çıkınca o dönemin ihtiyaçlarını göz önüne alarak İstanbul’dan ayrıldı. Halkı aydınlatmak, Kürt halkının aydınlanmasını sağlamak, onun kendisi için mücadele etmesi ve kendisinin nasıl yaşayacağına karar vermesini sağlamak üzere bir amacı vardı ve bu mücadele içinde devlet güçleri ile karşı karşıya geldi ve öldürüldü. Oralardan gelmiş biri olarak eleştirileriyle birlikte oraya ilgisi vardı. O dönemin koşullarına göre, görevli olarak gitti ve sanırım gittikten yedi yada sekiz ay sonra da 5 arkadaşıyla birlikte öldürüldü.
(*) Engin Egeli: 16 Ocak 1992’de öldürülen İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi.
https://www.evrensel.net/haber/283563/isci-havzasinda-bir-universiteli-engin-egeli
Gürsel Dursun kimdir?
1964 yılında Muş’un Varto ilçesinde doğdu. Emekçi bir ailenin çocuklarından biri olan Gürsel Dursun işçi gençlik içerisinde çalışma yürüterek onların mücadelesini örgtülemeye çalışan bir devrimciydi. Bahar eylemleri, sınıf hareketinin yükselişe geçtiği yıllarda grev ve eylemlerin örgütlenmesinde görev aldı. 1992’de gözlatına alınarak yaklaşık yedi ay cezaevinde kaldı. Çıktıktan sonra Dersim’e gitti. 24 Ocak 1993’te beş arkadaşıyla birlikte katledildi.
TÜRKİYE İŞÇİ SINIFI TARİHİNDE 3 OCAK 1991 GREVİ
30 Kasım 1990’da savaş zamlarından ve yaşam koşullarından rahatsız olan 48 bin maden işçisi greve başladı. 58 gün sürecek ve sonunda Bakanlar Kurulu kararıyla ertelenecek maden işçilerinin grevi, savaş boyunca işçilerin ve emekçilerin mücadelesini ateşlemiş grevler tüm Türkiye’ye yayılmıştı. İşçiler grev ve eylemler boyunca “Savaşa hayır” ve “İşçiler elele genel greve” sloganları atmıştı. Maden işçilerinin ardından Türk-İş, 3 Ocak 1991’de bir günlük genel grev kararı aldı. Ancak zamlardan bunalan 180 bin işçi, genel grev tarihinden önce greve başladılar. Ocak ayı sonuna kadar ise greve çıkan işçi sayısı 300 bini geçti. Hükümet ise eylemi engellemek için sıkıyönetim dönemlerini aratmayacak bir dizi karar aldı. Eylem yasadışı ilan edildi ve 3 Ocak’ta işyerine gitmeyenlerin iş akitlerinin tazminatsız feshedileceği açıklandı. Genel grevin ardından işten atmalar yaşanmaya ve işçiler hakkında DGM’lerde soruşturmalar açılmaya başladı. Maden işçileri de 35 günlük grevlerinin ardından Ankara’ya yürüme kararı aldılar. Yürüyüş polis ve askerler tarafından durduruldu. Sendikacılar, uzun yargılamalar sonunda beraat etti ve işçi sınıfı bu mücadelesiyle Anayasa’nın sendikal faaliyet başlıklı 52.maddesinin tamamen kaldırılmasının yolunu açtı.