Krallıkta yalnız bir kral
Serpil Kılıç BO Sahne’de oynanan “Uşak, Kral ve Ötekiler” oyununu yazdı.

Serpil KILIÇ
Günlerden bir gün otobüste kendime oturacak cam kenarı bir koltuk bulmuş, büyük bir zevkle kitabımı açmış okumaya başlamıştım ki; yanıma 60 yaşlarında bir teyze oturdu. Belli ki sohbet etmek istiyordu ama benim hiç niyetim yoktu. Kitaba gömülerek okumaya devam ettim. Dirseğiyle dürterek “ Öğrenci misin kızım?” dedi. Ben biliyordum başıma geleceği ama ne yapayım, gülümseyerek teyzeye bakmış bulundum. Artık kaçarım yoktu, “Evet teyze” dedim. Teyze yanılmamanın verdiği bir özgüvenle devam etti. “Nerede okuyorsun?”“İstanbul Üniversitesi”dedim. Aferinler havada uçuyor, ben de için için mutlu oluyorum. Peşi sıra bir soru daha geldi “Ne okuyorsun?” Ben de büyük bir hevesle “Tiyatro” dedim. Teyzenin yüzü düştü, ağzından “Aaa! Olsun olsun o da iyidir”cümlesi çıktı. Mühendislikten başladı, doktorluktan devam etti, öğretmenliği de bir kenara iliştirdi. Veli toplantısında, çocuğunun tembelliğine dem vurulan bir annenin hayal kırıklığıyla sohbeti kesti. O an ne diyeceğimi bilemedim. Kızsam olmaz, sussam gönül razı değil. Yine de sustum, oysa ki çantamda gündemimize yeni oturan Şehir Tiyatrolarındaki yönetim ve tüzük değişikliklerini protesto ederken, yakalarımıza iliştirdiğimiz “SUS! MUYORUZ” kartı vardı. Teyzenin ağzından dökülen “Aaa! Olsun olsun o da iyidir” iktidarın söylemiydi, teyze belki farkındaydı belki de değildi. Onun iktidarında ona ‘yol’, ‘inşaat’ yapacak mühendisler, ‘dindar nesiller’ yetiştirecek öğretmenlere yer vardı. Tiyatroya yer yoktu; çünkü iktidardan değil muhalefetten besleniyor tiyatro. Bizim için neyin iyi neyin kötü olacağına hep birileri karar verir. En önemlisi de herkes gibi olmamız beklenirdi. Yaşadığımız evlerde nerenin salon, nerenin mutfak olduğuna karar verdikleri gibi basit bir şey bu. Bizim seçimlerimiz onların çıkarlarına uygunsa sorun yok ama eğer değilse vay halimize. Tam yukarıda anlattığım hikâyedeki gibi içine yaşadığımız dünyada kendi doğrularımız hep başkalarının doğrularından daha değerli. Gelin hep birlikte bir kralın bütün yanlışlarının nasıl doğruymuş gibi anlatıldığı ve her şeyin en doğrusunu bilen kralın krallığındaki yalnızlığına tanık olalım.
UŞAK, KRAL VE ÖTEKİLER
Bu tiyatro sezonunu “Uşak, Kral ve Ötekiler” ile açtım. Hem sezonu açmış olmaktan dolayı hem de daha önce Köksal Engür’ü sahnede izlemediğim için meraklı ve heyecanlıydım. Tam da iktidar olma, gücü hep elinde bulundurma, onu yitirmemek için herkesi ‘susturma’ üzerine kurulu distopik bir anlatı sunuyor oyun. İktidarını koruyacak kimsesi kalmayan bir kral ve ne yapsam da kendimi kralın büyük bir hazla yok ettiği kullarından biri olmaktan kurtarsam diyen bir uşak. Salona girdiğimizde sahnenin ortasında koca bir taht ile karşılaşıyoruz. Öyle ya tahtı olmayanın krallığı hiç olamazdı. Oyun, zamanı ve mekânı bilinmeyen bir ülkenin krallığında geçiyor. Yazar Süleyman Karaahmet, bu ülkenin nerde olacağını bizim hayal gücümüze bırakmış. Tahtın yegâne sahibi olan kralın (Köksal Ergür) tahtındaki yerini almasıyla başlıyor oyun. Daha sonra uşak rolü ile Merve Engin seyirciyle buluşuyor. Bir masalın içinde buluyoruz kendimizi. Sonu bilinen bir masal. Oyunun “Ötekiler”i olarak kimi zaman danışman, kimi zaman soytarı olarak karşımıza çıkıyor Merve Engin. Anlıyoruz ki; büyük bir zevkle bütün tebaasını öldürmüş kral. Bir uşak kalmış geriye o da ‘Krala kral olduğunu unutturmasın’ diye. Gülmeceyi oluşturan bir ilişkisi var kral ve uşağın ama bir o kadar da ‘mecburi’ bir ilişki. Kralın korkuları, uşağın korkularıyla birleşiyor.
Ülkemizde sanattan korkan bir kesimin olduğu ve sanatı sekteye uğratmak için vergilerin gitgide arttığı, yıldırma politikalarıyla boğuşan oyuncuların psikolojik olarak yıpratıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bu baskılara rağmen tiyatrocuların yeni mekânlar kurarak seyircilerle buluştukları hepimizin malumu. BO Sahne’yi bir otoparktan 150 kişilik oldukça modern bir sahneye dönüştüren Levent Özdilek ve Nilüfer Bıyıklı, sezon başlamadan hemen önce BO Sahne’yi devretmeye karar verdiklerini tiyatroseverlere duyurdular. Eminim ki; güzel oluşumlarla tekrar seyirciyle buluşacaklardır.
Tiyatronun kurucusu olan Levent Özdilek’in yönetmenliğini yaptığı oyunda gerek reji eksikleri gerekse dekor-ışık-kostüm bütünlüğünün olmaması oyunun enerjisini düşürüyor. Merve Engin ve Köksal Engür’ün müthiş performanslarıyla oyunu ışıldattıkları muhakkak. Büründüğü her karakterde harikalar yaratan Merve Engin’in karakter geçişlerinde ciddi bir kostüm eksikliği olduğunu belirtmek gerekli ki bu eksikliğin giderilmesinin bile oyuna ciddi bir ivme kazandıracağı yadsınamaz. Er ve generalin bazı repliklerindeki ‘kör göze parmak’ vurgusunun rahatsız edici olduğu söylenebilir. Daha iyi bir sahne tasarımı ve daha derinlikli bir reji ile sahnelemek mümkün olsaydı, oyunun Köksal Engür ve Merve Engin’in oyunculuklarıyla bu sezonun en çok konuşulan oyunlarından biri olacağı kuşkusuz.
Uşak, Kral ve Ötekiler’i 28 Ekim, 19-25-29 Kasımda BO Sahne’de izleyebilirsiniz.
Evrensel'i Takip Et