17 Kasım 2016 09:36

Reichstag'dan faşizme giden yol

Faşizm deyince aklımıza en somut örnek olan Hitler gelir.

Paylaş

Kamile Karkuş
Kocaeli Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi

İnsan hakları tüm insanların doğuştan temel hak ve özgürlüklere sahip olmasıdır. Bir şey olmaktan ya da olmamaktan ötürü insanların elinden alınamaz.Yani yerli ve milli olmamaktan veya başka bir dil konuşmaktan dolayı gasp edilemez.
Faşizm ise kendisi gibi düşünmeyene hayat hakkı tanımayan rejimdir. Faşizm deyince aklımıza en somut örnek olan Hitler gelir.

Hitler dönemi Almanya’sına bir göz atalım. 1929 Buhranı sonucu yaşanan ciddi kriz, artan işsizlik, düşen alım gücü, rüşvet yolsuzluk olayları gibi durumlar Almanya da bir çıkış yolu aranmasına sebep oldu. Sermayedarlar Hitler in içinde bulunduğu Nazi Partisinde çıkışı gördüler ve burada toplamaya başladılar. Kaos ve kriz ortamını kendi yararına kullanmak isteyen Hitler alanlara çıktı, işsizliği çözeceğini, alım gücünü yükseltip, yolsuzlukları bitireceğini, insan hak ve özgürlükleri önündeki engelleri kaldıracağını söylüyordu. Patronlara ise vergi borçlarını sileceğini, kredi ve faiz sıkıntılarını gidereceğini söylüyordu. Patronlar gazetelerini kullandılar Nazi partisini tek kurtuluş çaresi olarak yazdırıp herkesi Nazi partisine yönlendirdiler.
Hitler’in saldırgan dış politika söylemlerinden rahatsız bir grup yüksek rütbeli subay ve akademisyen demokrasiye sahip çıkma çağrısında bulundular. Hitler’in saldırgan gidişatından rahatsızlardı. Gazeteler tekrar devreye girdi bu grubu hedef gösterdi. Hitler gizlice bu grubu protesto ettirecek gösteriler düzenletti.
Theodor Heuss demokrasiye sahip çıkmak için tüm siyasi partilere bir çağrı yaptı. Nazi Partisi dışındaki partiler çağrıya olumlu yanıt verdi.5 Haziran 1932 günü toplantı yapıldı. Seçim ittifakı kurulması istendi. Partilerin kendi çıkarlarını düşünmeleri yüzünden ittifak başarıya ulaşamadı, demokrasi kurtarılamadı, seçim ittifakı dağıldı. 
6 Kasım 1932 seçimlerine Hitler’in partisi %33 oyla birinci oldu. Partisinin milletvekillerinin çoğu yolsuzluğa rüşvete bulaşmış kişilerdi. Yargı uzun zamandır incelemediği davalarla hızlıca ilgilendi. Fakat artık çok geçti. Hitler parlamentoya her istediğini yaptırabilecek güce ulaşmıştı.
27 Şubat 1933te Alman parlamentosunun toplanma yeri olan Reichstag’ da yangın çıktı. Ertesi gün Hitler cumhurbaşkanına anayasanın kişi hak ve özgürlükleriyle ilgili maddelerini ortadan kaldıran bir kararname imzalattı. Sonrasında Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi ve Alman Ulusal Halk Partisi dışındaki tüm partilerin yayınları ve seçim çalışmaları durduruldu. Almanya Komünist Partisi'nin parlamentodaki 181 milletvekili ve parti ileri gelenleri tutuklandı.
1934 yılında Hitler hükümet kurdu. Sağ muhafazakâr partiler yapıyı değiştirebilecekleri umuduyla bu hükümete bakan bile verdiler. Fakat değiştirebilecekleri hiçbir şey yoktu. Gazeteler 6 Kasım’ı zafer diye yazdılar ve bildiri yayınlayan grubu hedef göstermeye devam ettiler. Hitler bir talimatla Gestapo’yu (özel polis teşkilatı) kurdurdu. Gestapo’nun içindekilerin çoğu sabıkalı kişilerdi. Ancak Hitler in talimatlarını gözü kapalı yerine getirecek insanlardı. Zafer kutlama bahanesi ile büyük gösteriler yapılmaya başlandı. Bu gösteriler bildiri yayınlayan grubu protesto ve şiddet gösterilerini döndü. Hitler yaşananları bahane ederek parlamentodan Olağanüstü Yetki Yasası çıkarmasını istedi. Bildiri yayınlayan grup Gestapoyu eleştirdi, Yetki yasasının demokrasiyi kullanarak sonunda demokrasiyi yok edeceğini söylediler. Gazeteler grubu yine eleştirdi. Hitler kimsenin halk iradesine karşı koyamayacağını söyledi.1934 Şubatında parlamento yasayı çıkardı. Ağustos’ta cumhurbaşkanı öldü. Fırsattan istifade Hitler Cumhurbaşkanlığı makamını da üstlendi. Onun Cumhurbaşkanlığı makamına yükselişinin halkın onayına sunulması için 19 Ağustos 1934 tarihinde bir referandum düzenlendi. Referandumun sonucunda %89.93 “evet” oyu çıkarak Hitler’in Cumhurbaşkanı olmasına karar verildi. Böylece Hitler başbakan cumhurbaşkanı ve başkumandan oldu.

Yasadan aldığı güçle kendi partisi dışındaki tüm kitle örgütlerini bir gecede kapattı. Yayımlayacağı genelge ve talimatlara karşı çıkılmasını yasakladı. Yargıçların %65ini görevden aldı. Yerlerine yargıçlık deneyimi bile olmayan kendisine bağlılığından şüphe etmediği avukatları doldurdu. Yine Nazilerin iktidarı döneminde (1933-1945) Almanya’da ilk ve orta öğretimden başlayarak 6 yaşından 18 yaşına kadar bütün kız ve erkek çocuklar için birçok örgüt kurulmuştu. Bu örgütlerde çocuklara Nazi ideolojisi veriliyor diğer yandan erkek çocuklara spor ve askerlik, kız çocuklara spor ve ev işleri öğretiliyor, gençlik kamplarında tatil imkânı veriliyordu. Her alanda gençliği kuşatmak böylece kendine küçük askerler yetiştirmek ve geleceğe Nazi ideolojisinin devamını sağlamak istiyordu. Hitler Gençliği genç Alman erkeklerine Nazi ilkeleri öğretmek ve onları bu ilkeler doğrultusunda yetiştirmek amacıyla  1922'de kuruldu. Örgüt Nazi Partisi'nin alt kuruluşu olarak doğrudan Adolf Hitler'e bağlıydı. Alman gençlerinin yaklaşık % 60'ı, Alman gençliğiyle ilgili tüm programları Hitler Gençliği içinde örgütlenmişti. Hitler Gençliği, 1933 itibaren 1945 yılına kadar, Almanya'da tek resmi gençlik örgütü idi. kısmen bir paramiliter örgüt olmuş; 14-18 yaş arası erkek gençler bu örgüte katılmış, genç erkekler için  Alman Gençlik ve Alman Kız Birliği kuruldu. (1 Temmuz 1936'da örgüt bütün genç ari Almanların katılması mecburi tutulan bir devlet kurumu haline geldi.)

Üniversitelerdeki öğrenci sayısı yarıya inmişti. Üniversitedeki kadın öğrenci sayısı %10 ile sınırlandırılmıştı. Genç kadınlar için en kutsal görev annelik ilan edilmişti. İlkokuldan itibaren Hitler propagandası yapılıyordu. İlkokul kitapları Heil Hitler diyerek başlıyor ve içerisinde Nazi ideolojinin tüm ögelerini barındırıyordu. Öğretmenlerin üçte biri derslerine Nazi Üniforması ile geliyordu. Gençlerin %60ının Hitler Gençliğinde örgütlenmesine karşın Münih Üniversitesi'nden beş öğrenci ile onların felsefe profesörü Kurt Huber’ın içinde olduğu Katolik antifaşist beyaz gül grubunu kurdular. Bu grup bildiriler dağıtarak ve duvarlara yazılar yazarak Hitler’in uygulamalarını protesto ediyordu. Bildiri dağıtırken yakalanan üyeleri halkı askerlikten soğuttukları, alman halkının milli iradesini ve kendi iradesini zayıflatmaktan yargılandılar vatana ihanetle suçlandılar ve idam edildiler.Bildiri yayımlayan akademisyenleri görevden uzaklaştırdı, kaçamayanları hapse attı. Üniversitelere el koydu. Tek başına sıkıyönetimi fiilen ilan etti. Siyasi partiler sendikalar faşizm kapılarına dayanınca durumu fark etti. Fakat Gestapo hepsini sindirdi. Artık her şey için çok geçti.Tarih böyle örneklerle dolu.Bütün bu yaşananlar da çok yakından tanıdığımız bir gidişatı hatırlatıyor bize.(Aa o kisi mi o değildir o diktatör olsa aklımıza gelemez bir kere)

Tarih tecrübelerle dolu görünen köy kılavuz istemediğine göre böyle uygulamaları yaşayarak tecrübe etmemek için acilen bir araya gelmeliyiz. ÖTKlarımız kollarımız kulüplerimiz dergilerimiz sınıflarımız içinde bulunduğumuz her alanda sesimizi yükseltmeliyiz. Şimdi değilse ne zaman?

2002 deki kriz sonrası yüzde %34lük oyla başa geçen AKP havuz medyanın desteği ve özgürlüklerin önünü açacağı, YÖK’ü kaldıracağı gibi hedeflerle başa geldi. Gül’ün 2003’teki istifası ile başbakan olan Erdoğan 2014te halk oylaması ile cumhurbaşkanlığı koltuğuna da oturmuş oldu. Vekillerinin yolsuzlukları ortaya çıktı. Ortadoğu projeleri ile saldırgan bir dış politika izledi. İç güvenlik paketini çıkardı. Barış akademisyenlerini hedef gösterdi. Darbe girişimini fırsata çevirerek OHAL ilan etti OHAL’i uzattıkça uzatacağının sinyallerini verdi. Barış akademisyenleriyle başlayan akademisyen ihraçları(avı), FETÖ bahanesi ile hakim savcı temizliği. Dergi gazete Tv radyo kapatmaları, rektörlerin atamaya bağlanması, içeride ve dışarıda yürüttüğü savaş politikaları 7 Haziran’da alamadığı gücü erken seçimle 1 Kasım’da alması, hükümetin kurulamadığı dönemdeki fiili başkanlığı ve son olarak HDP’li vekilleri, yazarları, aydınları gazetecileri tutuklamaları ile çok tanıdık geliyor artık bizlere.

Artık başkanlık tartışmalarının bizi nereye götürmek istediği ortada. Hitler’e kazandıran destekçilerinin yanı sıra onun karşısında bir araya gelemeyenler, her şeye 3 maymunu oynayanlar, korkup sinersem bana bir şey olmaz diyenlerdir. Bu suskunluk Hitler’i iktidara taşımıştır. Bana bir şey olmasın diye susanlar dâhil bedeli herkes ödemiştir.

Ancak umut her zaman var bizim için çok geç olmadan. Çünkü barış akademisyenimizin dediği gibi hocalarımız onlardan maaş aldıkları, onların verdikleri odalarda kaldığı için değil halk için bilimden özerk üniversiteden yana oldukları bilimsel bilginin iktidarlara göre değişemeyeceğini bildikleri için akademisyenler. Hayatın Sesi televizyonu onlardan yayın izni aldığı için değil, Türkiye’nin batısı doğusunda neler olduğunu duyabilsin, kadınların işçilerin gençlerin sesi herkese ulaşsın diye kuruldu. Gazeteciler, muhabirler onlardan sarı basın kartı aldıkları için değil halkın haber alma hakkını savundukları için gazeteci. İhraç edilen akademisyenin bulunduğu bölümde tek hoca olması sebebiyle, kapanan çocuk ramotolojisi bölümü siz istediniz diye değil halktan yana bilimden yana olduğu için vardı. Bu yapılanlar sadece haber yapma, bilim öğretme, barışı savunma, hasta tedavi etme hakkının değil bilimi öğrenme haber alma tedavi olma ve barışı isteme hakkının da gasp edilmesidir, çalınmasıdır.

Ancak hatırlayalım Hitler’in nasıl çaresizce kendini öldürdüğünü. Tarih Hitlerleri unutmaz eğer ki Hitlerden kurtulunabilirse. Şimdi bir araya gelme zamanı, mücadele zamanı Hitleri susanlar değil direnenler gönderir. Hep birlikte mücadeleye sonumuz papaz hikayesine dönmesin diye.

ÖNCEKİ HABER

Türkiye'nin "istibdat" dönemi

SONRAKİ HABER

Sınav deyip geçme

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa