17 Kasım 2016 09:49

Cadılık ve 25 Kasım

25 Kasım arifesinde Türkiye’nin gündeminde genişletilmeye uygun bir mecaz olarak “cadı avı” var.

Paylaş

Elif Bengüsu Arık
Hacettepe Üniversitesi

25 Kasım arifesinde Türkiye’nin gündeminde genişletilmeye uygun bir mecaz olarak “cadı avı” var. Tutuklanan vekiller, sürülen akademisyenler, babanın çocuğunu, üniversite kantinlerinde sıra arkadaşının sıra arkadaşını ihbar ettiği bir süreç bu. Cadı avı aynı zamanda, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ne bir hafta kalmışken tekrar anılması gereken tarihsel bir olgu. O dönemin dinamiklerine bakmak bu yüzden önem taşıyor. Nitekim kilisenin yüz yıllardır yürüttüğü kadın düşmanı kampanyalar olmasaydı cadı avı da olmazdı. O dönemin Avrupa’sındaki bu durum, yoğun  toplumsal değişim ve çatışma dönemlerinden (toprak özelleştirilmelerinin yoğun bir şekilde yaşandığı, toplumsal mesafelerin derinleştiği, ücretli emeğin ortaya çıkmaya başladığı bir dönemlerinden) bağımsız ele alınamayacağının da bir kanıtı. Dolayısıyla cadı avı; kadın bedeninin, emeğinin, cinselliğinin, yeniden üretim yetilerinin devlet kontrolüne alındığı ve ekonomik kaynaklara dönüştüğü bir düzenin aracı olmuştu.  Ne var ki cadılık suçlaması yine aynı tarihlerde İngiliz yasalarına dahil edilen vatan hainliği ve günümüz terörizm suçlarıyla aynı işlevi de görmüştü. 
İLK GÜNAH: KADIN (!)
Binlerce kadın mevcut iktidar yapısına tehdit oluşturmasalardı belki de katledilemeyecekler, en zalim işkencelere maruz kalmayacaklardı. Ve “cadılık” çoğu kadın mücadelesinin sahiplendiği bir simgeye dönüştü. En az iki yüzyıl boyunca kadınlara karşı yürütülen böylesi bir savaş, Avrupa’da kadınların tarihi açısından bir dönüm noktası oluşturdu. Kapitalizmin ortaya çıkmaya başlaması ile beraber kadınlar, maruz kaldıkları toplumsal itibarsızlaşma sürecinde “ilk günah” olduklarını, bu yüzden bugün de kurumsal pratiklere ve kadın-erkek ilişkilerine damgasını vurmuş olan kadın düşmanlığını anlamak için bu savaşa sürekli geri dönülmesi gerektiğinin de altını çizmiş oldular.
“KADINA YÖNELİK ŞİDDET EMEKTEN BAĞIMSIZ ELE ALINAMAZ”
Bugün takvim 2016’da, anitsayac (şiddetten ölen kadınlar için dijital anıt, yıllık olarak yenilenir bknz. anitsayac.com) 221’de. Şiddet skalamız alabildiğine geniş. Gerçek şu ki; ister kadınların egemen sınıf tarafından hizaya getirilmek istendiği cadı avları döneminde, ister dönem diktatörlüğüne karşı mücadele ettiği için hedef gösterilip vahşice öldürülen Mirabal kardeşlerde, ister bugünün OHAL Türkiye’sinde dönüp dolaşıp buluştuğumuz nokta aynı. Birileri konumunu korumaya çalışırken birileri bu konumu değiştirmenin koşullarını yaratıyor. Bu nedenle 25 Kasım ya da 8 Mart gibi kadınları aynı taleplerde buluşturan ve kadın mücadelesini harlandıran günlerde tarihin bize öğrettiklerine bakmak önemli. Kadınlar, “1000 yıllık öfke” diye ifade bulan gerçekliğin nasıl iç içe geçmiş olduğunu görmeli. Emeğin ikili niteliğini ve kadına şiddetin emekten bağımsız ele alınamayacağını göstermek için bu soyut cadı mecazı ise son derece gerçek bir şeye işaret etmek için kullanılmalı. Bu alanda geçerli olan kavramın içeriği budur. Eğer kadınlar  mücadeleden öğrendikleri bu rolü oynamaya karar verirlerse, perde mücadele edemeyenler için kapanacaktır. 

ÖNCEKİ HABER

Dersim'in "kömür karası": Hüseyin Demir

SONRAKİ HABER

Öncü gençlik gençliği nereye çağırıyor?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa