17 Kasım 2016 09:55

Boğaziçi'nde her şey yeni başlıyor

Sonuç, şaşırtıcı şekilde beklediğimiz gibiydi: Rektörlük seçiminden %86 oranında oyla çıkan Gülay Barbarosoğlu atanmamıştı.

Boğaziçi'nde her şey yeni başlıyor

Cansu CEYLAN
Boğaziçi Üniversitesi

29 Ekim’de rektörlük seçimlerini kaldıran KHK, Boğaziçi Üniversitesi’nde hem akademisyenlerin hem de öğrencilerin gündemine oturdu. Geçtiğimiz cumartesi günü ise dört aydır beklediğimiz rektör ataması yapıldı. Sonuç, şaşırtıcı şekilde beklediğimiz gibiydi: Rektörlük seçiminden %86 oranında oyla çıkan Gülay Barbarosoğlu atanmamıştı.
Bu süreçte, refleksif bir şekilde alınan forumda her ne kadar konunun Gülay Barbarosoğlu’nun atanması olup olmadığı ya da öne çıkaracağımız talebin “seçilen rektör”ün atanması mı yoksa KHK’nin kaldırılması mı olacağı tartışılsa da, bu iki talebin birbiriyle çelişmediğini görmek çok zor değildi. Zira isteyen gruplar ve kulüpler tartışmayı farklı –ama birbirine zıt olmayan- hatlardan ele alarak sürece katılabilirdi, ki öyle de oldu. Aynı şekilde üniversitenin her bileşenin oy kullanamadığı bir rektörlük seçimini eleştirmekle siyasi iradeye karşı akademisyenlerin seçtiği rektörü savunmak da birbirleriyle çelişmiyordu. Fakat “katılımı kitleselleştirmek gerek” diyen bazı çevrelerin bu tartışmalarda kısılı kalmasının hem süreci hem de kitleselleşmeyi bir nebze de olsa olumsuz etkilediğini söyleyebiliriz. 
Forumdan sonra başlatılan “Dayanışma Nöbeti”nde söyleşiler ve kulüp etkinlikleri olduğu sürece öğrencilerin katılımı hayli yüksekti. Kitleselleşmenin en çok sağlandığı zamanların kulüplerin etkinlik yaptığı zamanlar olduğunu görmek gerekir. Aynı şekilde, okuldaki belli çevrelerin çağrıcılığını yaptığı eylemler çoğu zaman kitle olarak kısıtlı kalırken Öğrenci Temsilciliği Kurulu’nun çağrısıyla yapılan basın açıklamasına katılım oldukça geniş.
BOĞAZİÇİ SENİ SEÇMEDİ MEHMED ÖZKAN
Yukarıdaki tartışmaların hepsi hâlâ geçerliyken geçtiğimiz cumartesi günü eski rektör yardımcısı Mehmed Özkan’ın atanmasıyla birlikte şimdi önümüzde apayrı bir tartışma var. Şu açık ki tartışma, rektör adaylarının ya da kayyım rektörün kim olduğundan başka bir düzlemde yürütülmelidir. Aynı şekilde bu kişilerin bir iki aylık süreçte yapacağı/yapmayacakları üzerinden bir tartışma yürütmemiz de sağlıklı olmayacaktır. Atanan Mehmed Özkan’ın Boğaziçi’nden bir hoca olması, geçen dönem rektör yardımcısı olması, “naif” bir hoca olarak tanımlanması bu süreçte yürüteceğimiz mücadelede bir önem taşımamaktadır; bu durum kayyım usulü okulumuza atandığı gerçeğini değiştirmez. Kendisi, demokratik olmayan yöntemlerle atanmıştır. Atanması, akademik özerklik, bilimsel eğitim ve demokratik üniversite taleplerimizi karşılamaktan uzaktır. Okulun içindeki tartışmalarımızı ve eylemlerimizi gerçekleştirmemiz gereken bu düzlem, kayyım rektör bir iki aylık süreç içinde Boğaziçi özelinde olumsuz anlamda hiçbir yaptırım uygulamayacak olsa bile boşa düşmeyeceğimiz bir düzlemdir.
Öğrenciler olarak konuyu böyle ele almamızın gerekliliği ortada. Biz bir yandan hocalarımızın cübbeleriyle, yani kişisel kimlikleriyle değil akademik kimlikleriyle, yaptıkları açıklamada ya da katıldıkları forumda ifade ettikleri gibi atanan rektörü kabul etmemelerinin gerekliliğini ortaya koyuyoruz.
Dört aydır yaşanılan her gelişmeyle Boğaziçi öğrencisinin daha fazla inisiyatif almaya başladığı, tartışmalarda ve eylemliliklerde daha fazla yer aldığı bir süreçten geçtik. Bu sırada her basın açıklamasında, forumda, eylemde “manevrayı alamadığı” için okulun içine giren polis arabalarıyla, TOMA’larla haşır neşir olduk. Tüm bu yaşadıklarımıza baktığımızda hem kampüse hem de demokrasimize iktidarı sokmamak için yapmamız gereken, kayyım rektörün siyasi erkin okuldaki eli olduğunun ve kendisinden yapması beklenenlerin farkında olarak rotamızı çizmektir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

Antep’te polis, mahkeme kararını tanımadı, ekmek mücadelesi veren işçilere müdahale etti. İşçi, siyasetçi, öğrenci, muhalif belediye, basın… Herkes mengenede! Cezaevinde olanların sayısı cezaevi kapasitesini 90 bin aştı. Buna rağmen hükümet daha çok insanı daha uzun süre cezaevinde tutacak yargı paketi hazırladı. Yine de tepki cezalandırılarak durdurulamıyor!

90 bin fazla: 301 bin 397 kapasiteli cezaevinde 392 bin 456 kişi kalıyor.

32 adet: 11 cezaevi yapımı sürüyor, 21 yeni cezaevi projesi hazır.

Yüzde 700: 2002’de 49 bin 512 olan mahpus sayısı yüzde 700 arttı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et