OHAL'de eğitim: Öğretmensiz, kitapsız, dindar ve kindar
Eğitim Sen Başkanı Kamuran Karaca ve Prof. Dr. Nilay Etiler, OHAL ilanı ile başlayan sürecin eğitim alanına yansımalarını değerlendirdi.
Darbe girişimi ve sonrasında OHAL ilanı ile başlayan sürecin eğitim alanına yansımalarını Evrensel'e değerlendiren Eğitim Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca, “Zaten problemli olan eğitim sistemi iyice içinden çıkılmaz bir hal aldı” dedi. Kamuran Karaca’nın değerlendirmeleri şöyle:
ÖĞRETMEN AÇIĞI BÜYÜDÜ
OHAL ve KHK’ler süreci ile zaten sorunlu olan eğitim, tümden içinden çıkılmaz duruma geldi. Zaten OHAL öncesinde binlerce öğretmen açığı vardı. Her yıl 80 bin sözleşmeli öğretmen ile bu eksik kapatılmaya çalışıyordu. İhraç edilen ve açığa alınan öğretmenler nedeniyle öğretmen açığı iyice arttı ve bu öğretmenlerin yeri de doldurulabilmiş değil. Binlerce suçsuz öğretmen bizim “çete” diye adlandırdığımız kişiler tarafından listelere alındı ve yeterli soruşturma yapılmadan açığa alındı. Açığa alınan öğretmenlerin geri dönüşü ile ilgili sürecin ilerlemesi noktasındaki sıkıntı da hâlâ çözülmedi. Bu durum eğitime gerçekten bir darbe vurmuş oldu.
İŞ GÜVENCESİ YOK EDİLDİ
Darbe süreçlerinde her zaman emekçilerin kazanılmış haklarının elinden alındı-ğını gördük. AKP iktidarı da emekçilerin sendikal haklarını, örgütlenme haklarını kısıtlarken iş güvencesini ise elinden aldı. Öğretmenler bundan sonra sözleşmeli olacak, yani iş güvencesi elimizden alınmış oldu. Her yıl sözleşme yenilenecek. Sözleşme zorlaması nedeniyle öğretmenler kendilerini ifade edebilme, verimli çalışabilme sıkıntısıyla karşı karşıya kalacak. Dolayısıyla güvenceli işi esas alan yeni bir düzenlemeye acilen ihtiyacı var.
KİTAPSIZ EĞİTİM DÖNEMİ
OHAL süreci, eğitim sisteminin içeriğinde de sıkıntılara yol açtı. Hükümet, ders kitaplarının içeriğini yani müfredatı tümden değiştirmek istiyor. Özelikle laik ve bilimsel eğitimin içeriğini boşaltarak toplumu muhafazakarlaştıran bir içerik amaçlıyor. Ders kitaplarını yazan kişilerin “FETÖ”cü çıkması üzerine yeni kitaplar hazırlayacaklarını söylediler ve kitap değiştirme süresi okullar açıldığında tamamlanmadı. Kitap basımı da yazımı da hâlâ sıkıntılı. Öğretmenlerin gönderilen PDF’lerle ders işlemesi öneriliyor. Öğretmensiz başlatılan eğitim süreci kitapsız eğitime döndü.
ÇOCUKLAR ARAÇ OLARAK KULLANILDI
Öte yandan darbe sürecini siyasi şova dönüştürme ve çocukların da bu süreçte araç olarak kullanılması oldukça sıkıntılı. Darbeye karşı tabii ki mücadele edilecek, fakat okulların ve öğrencilerin malzeme edilmesi doğru değil. 15 Temmuz darbe girişimi süreci, çocukların anlayamayacağı bir şova dönüştürüldü. Çocuklara savaş sahneleri, ölümlerin, bombaların olduğu görüntüler gösterildi. Bu doğru da değil, bilimsel de değil.
NİTELİK GİDEREK DÜŞÜYOR
Ayrıca “proje okullar” da AKP’nin eğitimi siyasi çıkarları için kullanmasının başka bir örneği oldu. Sınavsız, sadece torpile dayalı ve oradaki eğitimin niteliğini düşürecek uygulamalar hayata geçirildi. Meslek liseleri, fen liseleri, anadolu liseleri örtük imam hatip lisesine dönüştürüldü.
ÖĞRETMENİME DOKUNMA!
15 Temmuz’da yaşanan darbe girişiminin ardından 100 binin üzerinde kamu emekçisi ya görevden alındı ya da ihraç edildi. Bunların önemli bir kısmını öğretmenler oluşturuyor. 672 ve 675 sayılı KHK’ler ile toplamda 30 bin 351 öğretmen kamu görevinden ihraç edildi. 16 bin 688 öğretmen açığa alındı. Açığa alınan öğretmenlerden 6 bin 474’ü grevlerine iade edildi. KHK ile ihraç edildikten sonra göreve iade edilen öğretmen sayısı ise sadece 311.
19 Eylül’de okulların açılmasıyla birlikte görevden almalar nedeniyle yaklaşık 1 milyon 511 bin 200 öğrenci okula öğretmensiz başladı. Pek çok okulda öğrenciler “Öğretmenime Dokunma” talebiyle eylemler yaptı, hukuksuz bir şekilde görevden alınan öğretmenlerine sarılarak vedalaştı.
YÜZLERCE OKUL KAPATILDI
KHK’lerle “FETÖ” bağlantısı gerekçesiyle binin üzerinde üniversite, ilköğretim okulu, lise, özel yurt, etüt merkezi, özel öğretim kursu, özel uzaktan eğitim kursu kapatıldı. Burada çalışan 21 bin öğretmenin sertifikaları iptal edildi.
KİTAP SORUNU HÂLÂ ÇÖZÜLMEDİ
Bu yıl eğitim öğretim dönemi 58 ders kitabı eksiğiyle başladı. Okulların açılmasının üzerinden iki ay geçmiş olmasına rağmen ders kitapları sorunu çözülmüş değil. Okulların açıldığı gün öğrencilere ücretsiz olarak dağıtılan ders kitapları bu yıl yetişmedi. Buna gerekçe olarak ders kitaplarının önemli bir bölümünün Gülen Cemaati ile bağlantısı olduğu için kapatılan matbaalarda basılması gösterildi. Diğer bir nedenin de müfredat değişikliklerinin yetişmemesi olduğu söylendi.
‘MİLLİ’ AÇILIŞ TÖRENLERİ
Bu yıl okulların açıldığı ilk hafta ‘İlköğretim Haftası Bayramı’ etkinlikleri yapılmadı. Bunun yerine ‘15 Temmuz Demokrasi Zaferi ve Şehitleri Anma’ etkinlikleri düzenlendi. Bu kapsamda 1. sınıftan itibaren öğrencilere darbe gecesi yaşananlar anlatıldı, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan ve içerisinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mektubunun da yer aldığı kitapçıklar dağıtıldı. Pek çok okulda 15 Temmuz gecesinin anlatan videolar izletildi, yaşamını yitirenler için gıyabi namazlar kılındı, toplu dualar edildi.
Uzmanlar öğrencilerin, kindar ifadelerle dolu anlatımlara, şiddet içerikli yazılı ve görsel mater-yallere, duygusal ve zihin gelişimi açısından kendilerini olumsuz etkileyecek anlatım ve görsellere maruz kalmalarının uygun olmadığı konusunda uyarılar yaptı. Ancak eğitimdeki eksiklikleri bu şekilde örtmeye çalışan Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimcilerin bu eleştirilerine kulak asmadı. 15 Temmuz etkinlerinin yıl boyunca devam edeceği duyuruldu.
‘PROJENİZ OLMAYACAĞIZ’
Hükümet daha önce de gündeme getirdiği “proje okullar” uygulaması için de OHAL ortamını fırsat olarak kullandı. Mart 2014’te başlayan uygulama kapsamında önce 150 kadar Anadolu, meslek ve imam hatip lisesinin “proje okul” olacağı açıklandı. Ancak Ocak 2015’te yeni bir liste hazırlandı. Bu listede 40 okul yer alıyordu. 15 Temmuz’un ardından bu liste yenilenerek İstanbul başta olmak üzere Türkiye genelinde 155 okul “proje okul” ilan edildi.
Türkiye’nin en başarılı yüzde 1’lik diliminde yer alan öğrencilerin eğitim gördüğü İstanbul Erkek, Kabataş, Kadıköy Anadolu Lisesi gibi okullar bir gecede farklı bir yapıya büründü. Öğretmen ve yöneticilerinin sınavla girdiği bu okullarda artık atamalar doğrudan Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılacak. Nitekim 19 Eylül’de yayımlanan “İhtiyaç ve Norm Kadro Fazlası Öğretmenler” başlıklı genelge ile ‘proje okul’larda 8 yılını doldurmuş öğretmenler norm fazlası ilan edilerek okullarından uzaklaştırılmaya başlandı. 155 proje okulda toplam 4 bin 598 öğretmen var. Bu öğretmenlerin 1187’si ise bulundukları okulda 8 yıldan daha uzun süredir çalışıyor.
Öğrenciler, veliler ve öğretmenler “Tüm eğitimi ve tüm toplumu AKP’lileştirme projenizin oyuncağı olmayacağız! Projeniz değiliz” diyerek uygulamaya karşı çıkıyor.
“Yeni bir üniversite kurgusu yıllar önce yapılmış idi zaten. Ama OHAL, ilmik ilmik işlenen bir sürecin son halkası oldu.”
OHAL; ÜNİVERSİTEDE DÖNÜŞÜMÜN SON HALKASI
AKP Hükümeti, darbe girişimi ve OHAL sürecini, üniversitelerde piyasacı yaklaşımı reddedip bilim üretmek için çaba harcayan, akademisyen olmanın verdiği sorumlulukla, toplumu etkileyen sorunlara ilişkin söz söyleyen akademisyenlerin tasfiye edilmesinin de fırsatı olarak kullandı.
Aralarında Eğitim Sen üye ve yöneticisi ve Barış için Akademisyenler metnine imza atan yüzlerce akademisyenin de bulunduğu 3 binin üzerinde akademisyen KHK’lerle ihraç edildi.
Tüm üniversitelerdeki dekanlar bir gün içinde istifa ettirildi. Araştırma görevlilerinin yıllardır mücadele ettiği, güvencesizlik anlamına gelen 50/d maddesi OHAL koşullarında hayata geçirildi. 29 Ekim’de çıkarılan KHK ile üniversitelerde rektör seçimleri kaldırıldı.
SINIFTAN YANA AKADEMİSYENLER İNFAZ EDİLDİ
672 sayılı KHK ile Kocaeli Üniversitesindeki görevinden ihraç edilen Prof. Dr. Nilay Etiler, OHAL ile birlikte üniversitelerde yaşanan dönüşümü şöyle anlattı:
“Darbe ile hiçbir alakası olmayan ama muhalif olduğu bilinen akademisyenlerin tasfiyesi için iktidar ‘iyi bir fırsat’ yakalamış oldu ve bunu gerçekleştirdi. İhraç edilen akademisyenlerin özelliklerine baktığımızda zaman kendi alanlarında üretken, sistem eleştirisi üzerinden sınıf eksenli pek çok üretimleri, kitapları, projeleri, makaleleri olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bu kişilerin ne OHAL’le ne darbeyle hiçbir ilişkisi olmadığı çok aşikar.
AKP’nin neoliberal politikaları benimsediğini, sermayeyle kol kola olduğunu 14 yıl içerisinde defalarca kez gördük. Dolayısıyla sınıf adına söz söyleyen, üretim yapan akademisyenler zaten bugüne rahatsız ediciydi iktidarlar açısından.
Hükümet, OHAL ile birlikte yakaladığı ‘fırsatı’ bu yönde değerlendirdi. Üniversite içerisindeki ilerici ve sınıftan yana olan akademisyenlerin infazı bence bu yaşanan, gerçekten bir kıyım. İhraç edilen, tasfiye edilen akademisyenlerin olmadığı bir üniversite zaten siyasi iktidarla uyumlu, iktidarın genel özelliğinin da sermayeyle uyumlu olduğunu düşünürsek sistem içinde bilgi üreten, sistemi eleştirmeyen, dolayısıyla eğitimini de meslek liseli düzeyinde veren, yine sermayeye eleman, iş gücü yetiştiren bir yer olacak. Bunun ötesinde bir tahayyül de yok zaten ve hükümet bunu hayata geçirmek istiyor. İstanbul Üniversitesinden ihraç edilenlere bakıyoruz; onlar Cemaatin adamlarının oraya gelmesini engelleyen kişilerdi.
Tasfiye edilen akademisyenler toplumun sorunlarını görünür hale getirip bunların önlemlerinin alınması konusunda iktidarlara uyarıcı oluyorlardı. İktidar bu uyarıyı dikkate almadığında vatandaşlar kendi hakları için mücadele ediyorlardı. Dolayısıyla toplum bundan mahrum kalmış olacak. Toplum bunu yakın vadede hissetmez, ama uzun vadede önemli bir kayıp.
REKTÖR SEÇİMLERİ GÖSTERMELİKTİ AMA...
OHAL ile birlikte rektör seçimi de kaldırıldı. Üniversitenin özerk olmadığını, yerel AKP örgütleriyle çok ilişkili olduğunu, üniversiteyi rektörlerin bile yönetmediğini biliyoruz. Kaldı ki antidemokratik uygulamalarıyla artık tam olarak ortaya çıkmış olan bir merkezi iktidar da üniversitelerin üzerinde ciddi bir baskı unsuru. Seçimler iptal edilmeseydi de rektörler zaten cumhurbaşkanı tarafından atanıyordu, seçimler göstermelikti. Zaten yöneticiler bugüne kadar da iktidarın suyuna gidenler oldu. Üniversite yönetim kurulundakiler imzalarını rektöre teslim etmiş durumdalar. Araştırma projeleri zaten sıkı denetleniyordu...
Bu süreç zaten OHAL öncesinde de böyleydi. Yeni bir üniversite kurgusu yıllar önce yapılmış idi zaten. Ama OHAL, ilmik ilmik işlenen bir sürecin son halkası oldu, pazılın son parçası konmuş oldu. Cumhurbaşkanının ‘Bu Allah’ın bir lütfu’ dediği kadar vardı gerçekten.
NEYİN HUZURU KAÇACAK?
AKP kendisi gibi düşünmeyen herkesi, bu dönemde bir şekilde itham etti. Hiçbir şekilde farklı düşünceye, eleştiriye tahammülü olmadı. En ufak bir eleştirel harekete “Huzur kaçmasın” diye tepki gösterdiler. Neyin huzuru kaçacak? Kendi huzurları... Bir siyasi yapının yaptığı zorbalıklar bu yaşananlar. Halbuki üniversitede gerçekten aklın, düşüncenin, çalışmaların, zihnin özgür olması gerek. Bunların hiçbirini konuşamıyoruz bile.
Bu üniversite değil, üniversite böyle olmaz! Bu olsa olsa eğitim kurumu olabilir. Bu eğitim kurumu da piyasanın ihtiyacı olan elemanları yetiştiriyor. Onlara evrensel değerleri aktarmak gibi bir amaç da yok.
YARIN: OHAL’de gazetecilik