27 Kasım 2016 05:09

Sporda birleşik cephe yaratmak gerekiyor

FB taraftar grubunun Swastikalı pankartı çok tartışıldı. Ömer Naci, o pankartın açılmasına olanak sağlayan atmosferin nasıl oluşturulduğunu yazdı.

Paylaş

Ömer NACİ

Geçen hafta sonu Kadıköy’de oynanan Fenerbahçe-Galatasaray derbisi, birkaç açıdan memleket futbolunun ahvalini yine gösterdi. Öncelikle bu maçın önemi, beş yıl aradan sonra İstanbul derbileri için deplasman yasağının kaldırılması sonrası Kadıköy’de oynanan ilk maç olmasıydı. Yasak 2011 yılında neden gelmişti, şimdi neden kalktı hiç bilinmez. Ülkenin ekonomisi, eğitimi, şehir planlaması nasıl çarpık ve güncel siyasete göre yap boz, yeniden yap sonra tepkilere göre yeniden boz ve yap sarmalında şekilleniyorsa, en popüler spor, futbolun yönetimi de ağır siyasi hamlelerle ilerliyor. Dolayısıyla yasağın nedenlerini ve taraftarlık haklarını tartışmak şu an için mümkün gözükmüyor.

Maç öncesinde havayı solumak için stat etrafından başlayıp, Yoğurtçu Parkı ve Bahariye’ye dek dolanınca, aslında taraftar kültürü açısından gelinen güdük nokta görülebiliyordu. Daha önce her maç öncesi Gezi sloganlarının, iktidar karşıtı marşların, yerlerde harıl harıl boyanan pankartların yerini kenarda köşede kurulmuş portatif  masalarda demlenmeler, kitlesel katılımı düşük sade suya tirit şarkılar almıştı. Bir yabancılık hissiyle ya da hissizliğiyle davul zurna seslerinin ulaşamayacağı bir noktadan göz ucuyla maça bakmış bulunduk. Maç sırasında Fenerbahçe taraftar grubu UntiltheGrave (Mezara Kadar), “17 yıldır illegal bundan sonra legal” yazan pankart açtı. Galatasaray Kadıköy’de (yine) kazanamayınca, sosyal medya hesaplarından coşkuyla paylaştılar. Aynı grubun elemanları son dönemde sokak aralarında üzerinde swastika olan pankartlar açıp sağa sola “Fenerbahçe’nin faşistleriyiz” sloganını yaymaya çalışıyor. Cinsiyetçi pankartın daha önce Galatasaraylıların ellerinde bıçaklarla poz verip statta açtığı “Herkes Keser Sevdiğini” pankartı (aslında bu pankart istanbul’da öldürülen Sırp taraftarın gururuyla(!) açılmıştı, ancak hayatını kaybeden Marko Ivkoviç’in yüzünün resmi Münevver Karabulut'un katili Cem Garipoğlu’na benzediğinden, farlı bir infial uyandırmıştı, infial dediysek, siz biz işte), her Kadıköy deplasmanında açtıkları “Kadıköy Kerhanesi” temalı pankartlar, Beşiktaşlılar için açtıkları “Para Komidinin üstünde 100$” vs gibi onlarca örneğin yanında yer aldı. Gelen tepkiler üzerine yine bir “özür ve yanlış anlaşıldık” metni geldi. Grup üyeleri ise sosyal medyada tepki gösterenlere küfür etmeye devam ediyor.

SWASTİKA PANKARTI NEYİN SONUCU?

Ancak swastika pankartının daha yakından incelenmeye ihtiyacı var. Bildiğimiz kadarıyla Türkiye’de futbolda görülen ilk Nazi temalı pankart oldu. Grup üyeleri bu pankart için de açıklama yapıp, sembolün Türkçülerin kullandığı Öz Tamga olduğunu söyledi. Fenerbahçe’nin faşistleri olduğunu vurgulayarak. Sanskritçe kökenli bir kelime olan Swastika gerçekten, örgütlü dinler öncesinden, uğur getirdiğine inanılan bir sembol. Hindulardan Keltlere, Manistlerden Wicca’lara dek çok tanrılı inançlarda sıklıkla görülürdü. Rudyard Kipling, Hintlilerden öğrendiği bu sembolü kitaplarına basardı. Ta ki okült inançlarla kafayı bozan Hitler’in sembolü sahiplenmesi ve Nazi devletinin haber gönderip bu hareketin “uygunsuz” olduğunu söyleyene dek.

Neticede sembol, kolektif algımızda ve acı ve zulüm tarihinde Nazilerle bir araya geldi ve 2016 yılında Kızıltoprak’ta bir sokak arasında bir grup gencin elinde görüldü. Bu pankartlar bir sonucun imi aslında. 2000’lerin ortasından itibaren Fenerbahçe tribünlerinde özgürlükçü kişiler bir araya gelmeye, gruplaşmaya başladılar. Tarihsel olarak milliyetçi damarı güçlü Fenerbahçe taraftar profilinde bu dönemde bir gedik açıldı. İlk kez demokrat-sol söylemi öne çıkaran Vamos Bien, ismiyle cismiyle bu sert ortamda bir kar makinesi gibi yer aldı. Gözettiği dengeli ve dikkatli çizgiyle, bir yandan taraftar haklarından yana tavır koyan ilkesel mücadelesini yürüttü. Hem sol hem sağ görüşlü kişilerden sayısız eleştiri ve övgü aldı ve bir şekilde başka gruplar da bir araya gelmeye başladı. Özellikle 2011 yılında Fenerbahçe tribünlerinde Okul Açık adı altında özgürlükçü grupların yarattığı dinamizm, Gezi direnişine doğru ivmelenmişti. Hemen her maçta polisle çatışılıyordu. Gezi direnişi sonrasında da sürdü. Parklara, Taksim çıkarmasına, 1 Mayıs çatışmalarına, Gezi sonrası irili ufaklı Kadıköy sokak hareketlerine yansıdı. Forumlarda, Yoğurtçu parkı mitinglerinde bu hararet sürdü. Yurt dışından Antifa gruplarla iletişim yükseldi, gelmeler gitmeler arttı. Fenerbahçe taraftarları Antifa Network çatısı altında Avrupa’da çeşitli ırkçılık karşıtı turnuvalara katıldı. Uluslararası dayanışma sürerken, bazı Fenerbahçe taraftarları Amedspor ile dayanışma eylemi de yaptı. Hatta yine yukarıda bahsi geçen pankartları açan grubun Türkçü başı tarafından ölümle tehdit edildiler.

ÖZGÜRLÜKÇÜ HAVAYI HEDEF ALANLAR...

Ancak Kadıköy’deki bu hava ve ruh değişimi birilerinin tabii ki hoşuna gitmedi. Önce duvarlarda Türkçü yazılamalar görülmeye başlandı. Kulaktan kulağa eski istihbaratçıların ve mafya babalarının desteklediği söylenen bir güruhun, her seçim sonrası artan Kürt düşmanlığının etkisiyle milliyetçi havadan yararlanıp Kadıköy’de sokaklarda alan bulmaya çalıştığı açık.

Tüm bunlar olurken, iktidar ile barışan Aziz Yıldırım da, yine iktidar ile şeklini bulan Futbol Federasyonu da boş durmadı. Türkiye tribünlerinde aralıksız her maçta Ali İsmail’in anısına, Berkin Elvan’ın anısına bağırmaya devam eden, öfkesini, tepkisini yansıtmayı sürdüren tek tribüne, “Takımı protesto ettiler” bahanesiyle kapılar kapandı. Aziz Yıldırım, Fenerbahçe'nin RTE’si olarak, kendisini protesto edip çekilmiş olan Okul Açık gruplarının kombinelerini iptal etti. Bir yandan da kendi taraftar grubunu yarattı, Yoğurtçu Parkı’nda topluca getirilmiş passolig kartlarının bulunduğu yüzlerce zarf o dönem her maç öncesi görülebilirdi. Fenerbahçe tribünlerinde Roboski sonrasında “Katil devlet hesap verecek” sloganlarının atıldığı duyulmuşken, bir anda yaratılan kültürün üzerine konan, yaşı genç ve faşist refleksleri olgun gruplar dolaylı biçimde bizzat Aziz Yıldırım tarafından palazlandırıldı.

‘İSTEMEDİKLERİMİZ DIŞARIDA, İSTEDİKLERİMİZ İÇERİDE’

Nazi sembolünü açan grup bunu gayet bilinçli biçimde, içinde Kürt düşmanlığını da barındıran, kendinden olmayana karşı herkese faşist olmayı normal sayan ve bunu yaparken tam da Fenerbahçe'yi siyasete alet edip, Fenerbahçe'nin ismiyle faşistliğini temiz göstermeye çalışan bir kafanın ürünü olarak açtı. Bunu yaparken neden üç hilal kullanmadılar, neden kendilerine Fenerbahçe’nin ülkücüleri demediler de faşistler dediler bilinmez. Ancak yine de hiç bilinçsiz değil bu pankartlar. Cehalet değil, vitesi yükseltilmiş bir milliyetçilik ile devletin bir dönem futbolda kaybettiği alan yeniden kazanılıyor. Geçenlerde Yıldırım Demirören "Statlarda istemediklerimiz dışarıda, istediklerimiz içeride" dedi. İstedikleri bu kişiler aslında. Aziz Yıldırım, RTE ile arasını düzeltme sürecinde nasıl her slogana ve pankarta müdahale ediyordu. Gayet paralarını verdiği bu sürünün bu “yaramazlıklarını” şu an için görmezden geliyor gözüküyor. Başka kimler görmezden geliyor? Muhafazakar demokrat gözükenler, hem Ali İsmail Korkmaz diye bağırıp hem de bu böylesi faşistlere tribünün terk edilmesine neden olan Aziz Yıldırımcı liberal/ulusalcı o büyük kitle. Bu el birliğiyle yaratılmış ve böylesi bir leşliğin Fenerbahçe'nin ismiyle yan yana anılmasına neden olmuş bir sürü ilkesizliğin zaman içinde evrildiği noktadır.

Passolig uygulamasının ne yazık ki özellikle muhalif kesimlerdeki kabülü, bu duruma gelinmesinin nedenlerinden biridir belki. Geniş tabanlı bir boykotun sürdürülmemesi, gayet ateşli gözüken sosyalistlerin, sosyal demokratların, hangi kulüp taraftarı olursa olsun iktidara karşı çıkarken, koşarak gidip Passolig alıp statlarda selfie çekmesinin payı vardır belki. Fenerbahçe’nin genel algıda sevilmemesinin, bir anlamda bu tribünde mücadele edenlerin yalnız bırakılması belki başka bir sebeptir. Belki St. Pauli ya da Livorno güzellemeleri yapılırken, Amedspor’un bu kadar yalnız kalmasına bakmak gereklidir. Cizre’de katliamı protesto için Boğa Heykeli’nin orada toplanmaya çalışan yirmi otuz kişinin polisin ağır saldırısından kaçarken, aynı esnada lokantada pilav üstü kurufasulye yerken sakince olayları izleyen abinin üzerindeki St. Pauli tişörtünü görünce yaşadığım şaşkınlığın benzerini bu pankartı görünce yaşadım. Fenerbahçe tribünlerinden çekilmiş olan özgürlükçü kesimler tekrar bir araya gelir mi bilinmez. Ancak hangi kulübün taraftarı olursa olsun, ivmesini artıran faşist söyleme karşı birliktelik gerekiyor. Sporda da bir cephe şart gözüküyor. Geç olsa da, bu pankartları lanetleyip geçmek yerine belki de tartışılması gereken budur.

ÖNCEKİ HABER

MSB’den sivillere hapis ve idam tehdidi

SONRAKİ HABER

A. Türk'ü tutuklamak: İmkansızın mümkünatını yeniden sınamak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa