Enerji kimin için!
Avrupa Elektrik İletim Birliği (ENTSO-E) 1950’ler de kurulmuş olan bir kuruluş. Amacının, şebekelerin senkronizasyonu ile tek tip enerji piyasası oluşturup enerji arz güvenliği ile üretim ve iletim güvenliğini sağlamak olduğu açıklanmakta. Şirketlerin eline teslim edilen üretim ve dağıtım unsurları bu oluşum eliyle elektrik enerjisi ticareti neoliberal uygulamalar ile genişleme ve yeni ”fırsat”lar üretme yolunda hızla büyümektedir. Burada ki asıl itici güç AB’nin enerji güvenliği ile enerji şirketlerine yeni alanlar yaratıp sermaye birikim sürecini devam ettirebilmektir. Türkiye elektrik sistemi 18.09.2010 tarihinde ENTSO-E şebekesine bağlanmıştır. 03.05.2011 tarihinde ENTSO-E kararları doğrultusunda 01.06.2011 tarihinden itibaren “Ticari Enerji Alışverişi” dönemi başlatılmıştır.
Elektrik piyasası adı verilen şey, üretim-iletim-dağıtım ve arz gibi unsurlardan oluşmaktadır. Elektrik, diğer metalar gibi depolanma imkanı olmaması nedeniyle yukarıda saydığımız unsurların hepsi iç içe geçmesi gerekmektedir. Son yıllarda neoliberal politikalar sonucu tüm bu unsurların özelleştirilip tekellerin eline verilmesi sürecini yaşamaktayız. Türkiye’de de iletim hatları dışında enerjide üretim ve dağıtım neredeyse tamamen şirketlere devirleri sağlandı. İletim hatlarının devirleri içinse hazırlıklar yapılıyor. Buna hazırlandıklarını TEİAŞ (Türkiye Elektrik İletim AŞ) açıklamalarında görebiliyoruz. Bugüne kadar özelleştirmenin yapılmamasının tek nedeni iletim hatlarının yenilenme sürecinde maliyetlerin çok yüksek oluşu ve şirketlerin bu maliyet altına girmek istememeleridir. Bir başka nedeni ise AB (Avrupa Birliği) ile yapılan ve Gürcistan ile Ermenistan’la da gerçekleştirilen enerji nakil hatlarının entegrasyonu (enterkoneksiyon sistem) maliyetlerinin kamu eli ile gerçekleştirilmesi çalışmalarıdır. Tüm yatırımlar neredeyse sağlandı ve yakın gelecekte TEİAŞ yeni sahiplerine yani sermayenin eline teslim edileceği günü bekliyor.
TEİAŞ Genel Müdürü Kemal Yıldır, “çalışmaların tamamlandığında Libya, Fas, Azerbaycan, Lübnan, Filistin, Suriye, Gürcistan, Yunanistan, İtalya ve Fransa’ya kadar uzanan hatta Türkiye üzerinde elektrik ticareti yapılacaktır. Proje ile yaklaşık 1500 megavat enerjiyi aktif kullanılabilir hale getirdiklerini ve bu yapıyı kaldıracak yeni ve özerk bir TEİAŞ içinse kolları sıvadıklarını” anlatıyor.
Enerji Bakanı Taner Yıldız ise “Türkiye’nin elektrik ticareti olmayan komşusu kalmadığını belirterek, “Nahcivan, İran, Suriye, Yunanistan, Irak ve bunların hepsi ile elektrik ihtiyacı olan tüm komşularla elektrik ticareti yapıyoruz” diye açıklamalarda bulundu.
Türkiye’nin 2010 sonu itibari ile 49524 MW kurulu gücü var. Talep edilen güç ise 33392 MW. 2015 yılında talep gücün 45112 MW olacağı öngörülüyor. Bu hesap Türkiye ekonomisinin her yıl yüzde 7.5 oranında büyüyeceği ön görülerek yapıldığı açıklanıyor. Peki, bu mümkün mü? Yani büyüme oranı gerçekçi mi? Tabii ki olamaz fakat bunun hiçbir önemi yok. Yukarıda dikkat çekmeye çalıştığımız gelişmeler ve olup bitenlere baktığımızda enerjinin Türkiye halkı için değil tekelci şirketler ve AB için gerekli olduğunu açıkça görebiliyoruz. Avrupa’nın enerji güvenliğini sağlamaya soyunan ve bunu açıkça ifade eden AKP Hükümeti bunu sağlamak adına ülkenin talan edilmesine hizmet ediyor. AB’nin yeşil kitap adı verilen yaklaşımında enerji ihtiyacını karşılamak adına Türkiye’nin bir enerji koridoru olmasının ön gördüğünü de atlamamamız gerekiyor.
Enerji bakanı Yıldız geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin elektrik açığının bulunmadığını vurgulamış ve 2012 yılı tahmin edilen talebin yanı sıra 35.7 Milyar saat enerji üretim kapasitesinin bulunduğunu ifade etmiş ve ayrıca kamunun elektrik ihracının planlanmadığını ancak elektrik enerjisi kapsamında “özel sektör” tarafından 3.07 milyar KW saat enerji dış satımı beklediklerini açıklamıştır.(Enerji ve Çevre Dünyası Dergisi Ocak-Şubat 2012 sayısı s.20) Yukarıda değinmeye çalıştığımız gerçeklerle ne kadarda üst üste oturan yaklaşımlar değil mi? Her şeyin sermaye birikiminin artmasına yönelik dizayn edildiği çok açık bir biçimde görülüyor.
Nükleer santraller, Termik santraller, HES’ler, Güneş-Rüzgar santralleri, tehlikeli atık yakarak enerji üretim tesisleri vb. enerji yatırımlarının tamamı yukarıda dikkat çekmeye çalıştığımız yönelim içinde gerçekleşmekte. Ülkenin enerji ihtiyacı var gibi yalan ve safsatalara inanmamız isteniyor. Bizleri, “Hangi enerji türü daha iyi hangisi daha kötü” gibi bir ikilem içine iten yaklaşımlar hızla terk edilmeli. Yapılan tüm yatırımlar doğal koruma alanlarımız ile tarım alanlarımızın üzerine inşa edilmek istenmekte. Bu yolla geleneksel tarımımız hızla yok edilirken sularımız boru içine kelepçelenerek çalınmaktadır.
Bizim muradımız ne olmalı?
*HDK (Halkların Demokratik Kongresi) Genel Meclis ve Ekoloji Kom. Üyesi
Evrensel'i Takip Et