Çocuklar; futbolun Katar’ı, Osmanlıspor’
Adem Erkoçak, Türkiye’deki spor medyasını eleştirdi.
Adem ERKOÇAK
Spor medyası eskiden beri ikiyüzlü olagelmiştir. Büyük takımlarda oynayan herhangi bir futbolcunun saçının teli kopsa haber olur ama Rizesporlu Kweuke ve Karabüksporlu Traore’nin aynı hafta içerisinde çocuklarını yitirmeleri, Beşiktaşlı Gökhan Gönül’e Fenerbahçe seyircileri tarafından yapılan aptalca protesto kadar bile konuşulmadı. Kweuke, vize sorunları nedeniyle eşi ve ikiz çocuklarını Türkiye’ye getirmekle uğraşırken, Amerika’dan gelen haberle sarsıldı. Trafik kazası geçiren ailesinden sadece eşi hayatta kalabildi. Traore’nin küçük çocuğu ise maalesef havuza düşerek boğuldu. Çocuk ölümleri bu coğrafyada normal karşılandığı için mi bu yaşananlar da gündeme gelmedi?
Fatih Terim, futbol kulüplerinin altyapılarındaki küçük çocuklar hakkında iddia edilen cinsel istismar konularını gündeme getirmek istedi. Ama hiçbir etkisi olmadı. Terim’in, milli takımdaki bir futbolcuyla yaptığı “N’aber, nasılsın?” içerikli telefon konuşması haftalarca gündemden düşmemişti. Fatih Terim’in demeci çoğu yayın organında verildi; ama o kadar. Ne tartışıldı ne de gündemde tutuldu. Sıradan bir haber gibi sunulup yeni haberlere geçildi. Bu ikiyüzlülüğü de aşan bir davranış şekli. Çocuklara yönelik cinsel istismar vakaları bu ülkedeki hakim anlayışa uygun olduğu için mi bu konu da hemen gündemden düşüyor?
***
Katar sermayesi uzun süredir futbola yüklü miktarda para akıtıyor. Fransa, İngiltere ve İspanya’da gerek sponsorluklar, gerekse de takımları satın alarak endüstriyi daha da şişirdiler. Türkiye’de ise ligi satın aldılar. Daha doğrusu, ligin yayın ihalesini. Beş yıl boyunca yıllık 590 milyon dolar ödemek üzere hem de. Kulüplerin en büyük gelir kaynağı olduğu için onlar bu paraların kaynağını merak etmeyebilirler; ama biz ediyoruz. Çünkü rakamlara bakıldığında lig maçlarını yayımlayarak ödenen bu paraları geri kazanmak mümkün değil. Zarar edeceğini bile bile Katarlılar neden böyle büyük miktarda paralarla futbola giriş yaptı?
Geçtiğimiz hafta içinde “yayıncı kuruluş” Fenerbahçe ve Beşiktaş’a bir yazı göndererek bu iki takımın karşılaşacağı maç saatini değiştirmek istedi. Gerekçe olarak da İspanya’daki bir futbol maçı ile aynı saate denk gelmesini gösterdi. O maçın Türkiye yayın hakları da aynı kuruluşta olduğu için böyle davranmış olabilir; yani Barcelona-Real Madrid maçı. Yabancı bir rekabet, yerel bir derbi maçını bile bu kadar etkiliyorsa, yılda 590 milyon doları bir çırpıda ödemek hangi öngörü ve şartlarda kabul edildi?
***
İngiltere’de Büyük Britanyaspor, İspanya’da Krallık Futbol Kulübü, Almanya’da Nasyonel-Sosyalist İdman Ocağı, Birleşik Devletler’de Amerikagücü, Güney Afrika’da FC Apartheid gibi isimleri kullanan futbol takımları olabilir mi? Diyelim oldu. Peki, maçlarını hangi şehirde yaparlar? Kimler bu takımları destekler? Onlarda yok ama bizde var: Osmanlıspor. Üstelik bu takım neden Ankara’da maç oynar? Ankara, Osmanlı döneminde küçük ve önemsiz bir kasaba idi. Cumhuriyetin başkenti olunca önemli hale geldi. Dolaysıyla bu takım ya Bursa, Edirne, İstanbul gibi eski başkentlerde ya da her hafta ülkenin farklı bir şehrinde maç yapmalıdır. Sembolik olarak Cumhuriyetin başkentini zapt etmek için bunu tercih ediyorlarsa bu takım sadece futbol için mi kurulmuş olur? Cevap hâlâ “evetse” bu takımı çalıştıran teknik direktör, henüz bitmiş bir maçın basın toplantısında neden sahadaki futbolla ilgili değil de güncel siyasetle ilgili taraflı bir beyanat verir?
Bu teknik direktör kadar siyaset konuşma hakkımız yok mu? Ülkenin en üst düzey futbol oynayan iki takımını karşı karşıya getiren maçta, tek bir isabetli şut bile atılmamışken üstelik...