'Pazara bile gelemeyenler var'
Sincan pazarından kadınlar 20-25 lira ile mutfağın haftalık alışverişini kotarmaya çalışıyor.
Yasemin ÖZTÜRK
Ankara
Sincan Ertuğrul Gazi Mahallesi semt pazarındayız. Pazar tezgahları rengarenk; yeşilin, kırmızının, sarının değişik tonlarıyla karşılıyor, semt sakinlerini. Tezgahların bunca albenisine, pazar esnafının avazı çıktığı kadar bağırarak yaptığı esprili; ‘iyisi, ucuzu burada’ çağrılarına karşın, alışveriş için gelenlerin yüz ifadeleri, bir o kadar telaşlı, kaygılı, yorgun, tedirgin. Alışveriş yapanların çoğunluğu kadınlar. 20-25 lira ile mutfağın haftalık pazar alışverişini kotarmaya çalışıyorlar. Onların sesini duyan yok. Onların sesi olmak için başlıyoruz dolaşmaya.
İki kadın tezgah başında sohbet ediyor. “Bugün pazar nasıl? Alışveriş nasıl gidiyor” diyerek söze giriyoruz. Kadınlardan Zarife, gülerek sorularımızı yanıtlıyor: “Biz de şimdi bunu konuşuyorduk pazar çok pahalı, her gün her şeye zam geliyor. Bir kozmetik firması için evden satış yaparak çalışıyorum. Eşim çalışıyor, tek maaş, asgari ücretli, haliyle yetişmiyor. Ev kadınlarının durumu çok vahim. Kadınlar kocalarının eline bakıyor. Buna bir çare bulunmalı. İşsizlik almış başını gitmiş. İş bulmak zor, kadın olarak iş bulmak, çalışmak daha zor, aile baskısı, koca baskısı, etrafın sözü, lafı.”
‘PAZAR ESKİSİ GİBİ DEĞİL’
Zarife’nin arkadaşı Leyla söze katılıyor: “Pazara kaç lirayla çıktığımı söylemeye utanıyorum, ev kadını olunca eşin ne verirse, pazar parası o oluyor. Sebzeyi, meyveyi pazardan alıyoruz, kahvaltılığı marketten. Eti unuttuk, hamsi geçen kış ucuzdu, bu yıl o da pahalı, bizim için yok. Hormonlu ucuz market tavuğuna talim ediyoruz. Bizler pazara gelebiliyoruz, bir de pazara gelemeyenler var. Baksana pazara, eskisi gibi değil, yürüyemezdik.”
‘MEYVEYİ UNUTTUK ET HAYAL’
Gülşen’le dilimlenmiş balkabağı tezgahının önünde elindeki bozuk paraları sayarken, sohbete başlıyoruz. Gülşen, dolup taşan içini döküyor: “Eşim asgari ücretle çalışıyor, 20 lirayla ne alınabilir ki? Bolca yeşillik aldım, havuç aldım, pazarda bütçeme uygun olanlar bunlar. Şimdi de kabak alayım dedim, akşama yapacağım, son paramla bir kilo kabak alabileceğim, çocuklara tatlı yapayım da sevinsinler bari. Meyveyi unuttuk artık, et hayal.”
‘20 LİRA İLE NE ALIRSAN...’
Elindeki torbayı gösteren Gülşen; “Bak işte, yarım kilo ıspanak aldım. Tencereye konacak başka bir şey alamadım. Biberin kilosu olmuş 6 lira düşün. Hayat pahalı, bizler için daha da pahalı, daha zor. Marketi unuttuk artık. Eskiden pazara daha çok para ayırabiliyorduk, 20 lira ile ne alırsın? Şöyle yüz lira ile geleceksin ki, ancak o zaman karın da göz de doyar.”
SESİMİZİ DUYAN YAZAN YOK
“Fiyatlar…” sözünü duyan Karadenizli Zeynep, sinirli bir ses tonuyla başlıyor hızlı hızlı konuşmaya: “Fiyatlar nasıl olsun? Ateş pahası. Sen gazeteciysen yaz ama iyi yaz ki sesimiz duyulsun. Bizim sesimizi yukarıdakiler hiç duymuyor, kimse bizi yazmıyor, görmüyor. Ben çalışmıyorum, Cebeci’de bir özel kız yurdunda yıllarca çalıştım, emekliliği hak ettim, beş yıl sonra maaşa geçeceğim, bekliyorum. Bu çok büyük haksızlık, emekliliği hak etmişim değil mi ama? Eşim Çalışma Bakanlığında çalışıyor. İki çocuk var, tek maaş. Pazar, market hepsi aynı ateş pahası. 25 lira ile pazara geldim. Meyve yok, unuttuk. Tencere kaynayacak illa. Köyden bana bir şey gelmiyor.”
‘GEÇEN SENE AYNI PARAYA TORBALARI TAŞIYAMAZDIM’
Zeynep’in yanındaki kadın arkadaşı elindeki torbaları kaldırarak gösteriyor, “Na bak, işte aldığım bu kadar. Sadece tencereye konacak, sebze alabildim o da birkaç kilo. Geçen sene aynı paraya torbaları taşıyamazdım, pazar arabasıyla gelirdim. Şimdi aynı paraya iki poşet zor doluyor. Biz asgari ücretle geçiniyoruz, üç çocuk. 20 lira ile pazara geldim. Yüz lira ile ancak istediğim gibi alışveriş yapabilirim.”
Yeşilliklerin bulunduğu tezgahın başında duran teyze de; “Ben zaten çok fazla taşıyamıyorum, canımın istediklerinden değil de ihtiyaç olanı azar azar alıyorum. Zaten param da ancak, işte. Pahalı pahalı… Ooo çok çok pahalı” diye söyleniyor.
‘ASGARİ ÜCRET 2 BİN TL’NİN ÜZERİNDE OLMALI’
Hatice’nin eşi asgari ücretle çalışan fabrika işçisi. Sorularımız üzerine başlıyor anlatmaya; “Tencere tava boş, ne olsun halimiz. Canımızın istediğini değil, ucuz olanı azar azar alıyoruz. Bizimkisi yaşamak değil, derdimi deşme. 20 liraya ne alınır? 1300 lira ile bir ev nasıl döner, mutfak nasıl döner? Pazara yüz lirayla gelsem, ayda 400 lira sade pazar parası eder. Asgari ücret 2 bin liranın da üzerinde olmalı. Sarayda oturanlar, patronlar bizim açlığımızı bilir mi? Halimizi anlar mı?”
‘SATIŞLAR DÜŞTÜ, ÇEKTİĞİMİZE DEĞMİYOR’
Pazar esnafından Emine’nin tezgahı diğer tezgahlara göre daha bir göze hitap ediyor. Emine, bir yandan çayını yudumluyor, bir yandan da anlatıyor; “Pazara baksana bomboş. Eskiden bu saatte pazar tıklım tıklım olurdu. Biz market gibi ne olduğu belirsiz mal satmıyoruz, taze sebze meyve satıyoruz, marketten daha ucuza. İşler çok düştü, mal tezgahta kalıyor. Pazar pahalı değil. Alım gücü düşük olunca, bizim satışlar da düşüyor. Şu soğukta sabahtan akşama üç kuruş için ekmeğimizi çıkaralım diye ayakta çalışıyoruz. Pazarcılık artık yapılacak iş değil. Dolar etkiledi mi, etkilemedi mi? Bilmiyorum. Bildiğim satışlar düştü, çektiğimiz rezilliğe değmiyor. İşlerin eski tadı yok.”