‘Taçsız kraliçe’: Ayşe Şan
Qederê’, ‘Dayikê’ gibi unutulmaz şarkılar seslendiren Ayşe Şan, ölümünün 20. yılında unutulmadı.
Sanatına ilk adım attığı yıllarda kadın kimliğinden kaynaklı baskılarla karşılaşan Kürt sanatçı Ayşe Şan’ın ölümünün üzerinden 20 yıl geçti. “Taçsız kraliçe” olarak bilinen Ayşe Şan, hayatında tanık olduğu yalnızlık ve baskıyı şarkılarında dillendirdi.
Verdiği ağır bedellerle tarihe adını yazan Kürt Kadın Sanatçı Ayşe Şan 1938’de Diyarbakır’da dünyaya geldi. Ayşe Şan, babasının dengbêj olması nedeniyle küçük yaşta müzikle tanıştı. Müzik hayatına Diyarbakır’da kadın cemaatlerinde ilahiler söyleyerek başlayan Şan, Eyşana Kurd, Eyşe Xan, Eyşana Elî olarak da tanındı. “Qederê”, “Dayikê” gibi unutulmaz şarkılara ruh ve can veren sanatçı, yaşadığı toplumda kadınların şarkı söylemesinin “günah”, “ayıp” olarak görülmesi nedeniyle maruz kaldığı baskılar sonucu, Diyarbakır’dan ayrılıp Antep’e gitmek zorunda kaldı. Bu ayrılık, hayata veda ettiği güne kadar sürecek bir sıla özleminin de başlangıcı oldu Ayşe Şan için.
KÜRTÇE YASAKTI TÜRKÇE SÖYLEDİ ŞARKILARINI
Antep’te sanat yaşamına ilk adımını atan Ayşe Şan, Kürtçenin yasak olması nedeniyle çalıştığı radyoda iki yıl boyunca Türkçe şarkılar seslendirmek zorunda kaldı. 1963 yıllında sanatın merkezi olarak görülen İstanbul’a yönünü çeviren Ayşe Şan, “Ez Xezalım” adlı parçasıyla ünlendi ve çıkardığı Kürtçe-Türkçe ilk kaseti, onun tanınmasını sağladı. Tanınması ile birlikte Kürtçe müziğin yasak olduğu yıllarda baskılara daha fazla dayanamayan Ayşe Şan, Almanya’ya gitti. 18 aylık kızı Şahnaz’ı yitiren Ayşe Şan, dillere destan “Qederê” adlı parçasını kızı için yazarak seslendirdi. Almanya’da bir süre sonra üç çocuklu bir anne olarak İstanbul’a geri dönen Ayşe Şan, bu kez, ailesinin baskılarının yanı sıra söylediği şarkılar nedeniyle de tehditler ile karşılaştı. Çocuklarının da kendisini yalnız bırakması üzerine 1979 yılında Bağdat’a giden Şan, Bağdat’ın Sesi Radyosunda Eyşana Eli adıyla sesini duyurmaya başladı.
Ayşe Şan, kadın kimliği ile ortaya koyduğu mücadele o dönemde akraba çevresi tarafından kabul görülmediği için ve sürekli ölüm tehditleri aldığından Diyarbakır’a gidemedi. Öyle ki annesinin, kendisini görme isteği bile gerçekleşmedi. Bu nedenle ölümünden önce son kez Ayşe Şan’ı görmek isteyen anneye akrabaları izin vermediği gibi, Ayşe Şan’ın, annesinin mezarını bile bir kez olsun ziyaret etmesine izin vermediler. Bu olay Ayşe Şan’ın hayatında büyük bir yara açtı ve duygularını her zaman olduğu gibi şarkılara akıttı. “Dayike” şarkısını böyle bir dönemde yazan Ayşe Şan’ın acı ve keder dolu yaşamına kanser de eklendi. Hayatı boyunca sürgünde yaşayan ve içinde ülke aşkı bulunduran Ayşe Şan, 18 Aralık 1996’da kansere yenik düşerek, tek başına yaşadığı evde hayata gözlerini yumarken, geride ise şarkılarını, beslediği acıları ve mücadelesini bıraktı.
‘BABAMDAN ETKİLENDİM’
KENDİ hayatında tanık olduğu yalnızlık ve baskıyı şarkılarında dillendiren Ayşe Şan, bütün acılarını vakur bir şekilde karşıladı. Yaşadığı süre içerisinde Irak’ta Kürtçe yayın yapan bir radyoya katılan Ayşe Şan, 15 yaşında şarkı söylemeye başladığını belirterek, niçin sanatçı olduğunu ve sanatçı olmasına etki eden nedenler ve etki eden kişileri şöyle anlatmıştı: “Babam çok iyi bir dengbêjdi. Sesi çok iyiydi. Babam klam söylediğinde sesi o kadar güzel ve gürdü ki, her yere yankı yapar, başka bir köyden bile duyulurdu. Sesim, alakam baba tarafına çekmiş. Babamdan etkilendim. Babam vefat ettiği zaman onun sesine ve kendisine hasret kaldım. Bir dengbêj babamın klamlarını söylediğinde yanlış söylüyordu. Çok üzülüyor ve ağlıyordum. Babam sesini hiç bir plakaya kayıt etmedi. Bu nedenle, ‘Babamın hasretini ben yaşatmalıyım’ dedim. Babamın ve bu eski hakiki aşıkların tesirinde kaldım. İşte Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre bunlar da bende etki yarattı. Ahlakımla, sesimle, merakımla bir bütün olarak babama çekmişim.”
‘ÖLSEM DE KÜRTÇE KLAM OKUYACAĞIM’
Ayşe Şan, “Annem, hiç bir çocuğum babana benzemedi. Huyun, ahlakın, okuman, alimliğin hepsi babana benzemiş’ derdi. Ama annem insanların etkisi altında kalıyordu. Bazı düşmanlarımız vardı. Anneme ağabeyime, ‘Alim kızı Kur’an okumuş neden gidip dengbêj olmuş’ diyorlardı. Ama beni bunların hiç biri etkilemedi. Öleceğimi bilsem dahi Kürtçe klamları ile babamın seslendirdiği klamları söyleyeceğim diyordum. Ancak daha sonra bu merakla Irak radyosunu dinlemeye başladım. Orada söylenen Kürtçe klamları dinlediğimde ağlıyordum. Arkadaşlarım, komşular aklını kaybedeceksin diyorlardı. Bu ne Irak radyosudur, Türkçe radyo aç diyorlardı. Ben diyordum Irak’a aşığım ölsem de Irak radyosunu dinleyeceğim” sözleriyle de Kürtçe’ye olan aşkını dile getirmişti. Sürgündeki yaşamını “Benim dertlerim ne kitaplara ne romanlara sığar. Söylesem bitmez şimdi” diyen Ayşe Şan, “İlk plağım 4 parçadan oluşuyordu. Bir değil iki değil 20 bin değil çok fazla sattı ilk plağım. 2 defa intihara kalkıştım. Çünkü benim sırtımdan, benim sesim sayesinde 4-5 firma milyoner oldular. Fabrika, mağaza açtılar” demişti.
ANNESİNİN CENEZESİNE BİLE GİDEMEDİ
En büyük derdini ‘Annem’ diye tanımlayan Ayşe Şan, “Annem ölmesin ben öleyim diyordum. Çünkü annem dışında başka hiç kimsem yoktu. Annem öldüğünde gurbetteydim. Zaten annemi çok göremedim. Onun hasreti vardı. Ölmeden bir hafta önce onunla konuştum. Annem, ‘Gel benim yanıma, bırak bu işi’ dedi. Ben de ‘tamam’ dedim. Annem çok temiz bir insandı. Sürekli namaz kılmamı, Kur’an okumamı ve dizlerinin dibinde olmamı isterdi. Ancak bir tahsilatım yoktu. Babamdan kaynaklı da dengbêjliğe merakım vardı. Ben de ondan kaynaklı sanatçı oldum. Annem vefat ettiğinde ben gidip onu göremedim. Bana da haber vermediler” diyerek annesinin ölümünden sonra ona olan özleminden dolayı 6 ay hastalandığını ve doktorların kendisini zor kurtardıklarını söylemişti. (DİHABER)