25 Aralık 2016 04:51

Metin YEĞİN

Bir bodrum katından yolun altına tünel kazıyorlardı. Oldukça zordu. Franco İspanya’sında her apartmanda kapının hemen yanındaki  odasında sürekli oturan apartman yöneticisi vardı. Apartmandaki her şeyi kontrol etmek ve ihbar etmekti yöneticinin görevi. Apartman muhtarıydılar yani. Tüneli kazanlar ETA gerillasıydı.  Oldukça yüklü bomba yerleştiriyorlardı.  Franco’nun hükümetinin başkanı  Luis Carrero Blanco, her pazar gittiği kiliseden dönerken yolu patlatıyorlardı. Başkanın makam arabası, korumaları, şoförü ve içindeki başkan, 5 katlı bir apartmanın damının üstünden zıplayarak evin avlusuna düşüyordu. Başkan Luis Carrero Blanco,  ölüyordu.

Sadece bir başkan değildi ETA’nın öldürdüğü Luis Carrero Blanco, Franco’nun halefi ve o andaki İspanya’nın tek yöneticisiydi. Çünkü Franco’nun sadece bedeni hasta yatağında yaşatılıyordu. İspanya’da yaşamın ve ölümün 40 yıllık tek hükümranı Franco’nun tek halefi de bu yüksek zıplayıştan sonra ölünce artık simgesel olarak yaşatılmaktan vazgeçiliyordu., Yani Franco,  onun hükümetinin tek hakimi Luis Carrero Blanco, ölüm ve yaşam üzerinde iktidar, apartman muhtarları düzeni, cinayetler, katliamlar, işkenceler -en azından bu ton da-  adıyla şanlı Franco faşizmi, ve toptan Franco rejimi  hep birlikte ölüyordu.

Diktatörlerin ölüm ve yaşam üzerinde, hakimiyet ve iktidar çabaları paradoksaldır. Bu hegemonyayı gerçekten inşa etmek için, her şeyi tek elinde toplamaya çalışan diktatör, her şeyi tekleşirken, kendisinden başka kimseye güvenemez. Bu ‘ölüm ve yaşam’ iktidarının eteklerindekinin de diktatör tarafından öldürülmesi manasına gelir. İktidar küçüldükçe güvenliği artarken aynı zamanda yukarıda olduğu gibi küçülen, tek kişide simgeleşen iktidarı imha etmek de o kadar kolaylaşır. Kendisini güçlendiren hegemonya kendisini zayıflatır. Büyük bir keyifle söyleyebilirim ki bu komiktir. Mesela Franco rejiminin son yıllarında Framco bütün düşünce yetisini kaybetmişken, çişini bile tutamazken iktidarı elinde bulundurabilmesi, yani özetle ‘apartman muhtarlarından hala ihbarların ona gelmesi’ her iktidarın aslında ne kadar zayıf olduğunu da yansıtır. 

Bu düzenden süzülmüş ölüm, yaşam iktidarının simgeleşerek biyoktidara dönüşmesini Foucault çok güzel anlatır.  ‘Bütün bunları simgeleştirmek için, dilerseniz, harekete geçirdiği simgesel değerlerle ne de olsa çok çok ilginç bir olay olan Franko'nun ölümünü ele alalım, yaşam ve ölüm  üzerindeki hükümran hakkı kullanmış olan adam ölmektedir, bunu nasıl vahşice yaptığını biliyorsunuz, mutlak bir biçimde, kırk yıl boyunca, hükümran  yaşam ve ölüm hakkını egemen kılmış olan ve kendisi öleceği sırada, yalnızca yaşamı düzenlemek değil, yalnızca yaşatmak değil, sonuç olarak insanı ölümünden sonra bile yaşatmaya dayanan yaşam üzerindeki iktidarın o yeni alanına giren, bütün diktatörlerin en kanlısıdır. Ve yalnızca bilimsel başarı değil, gerçekten de XIX. Yüzyılda kurulan bu siyasal biyo-iktidarın icrası olan bir iktidarla, insanlar öylesine iyi yaşatılır ki, biyolojik olarak çoktan ölmuş olmaları gerektiği anda bile hayatta tutulurlar. Yüzbinlerce insan üzerinde, mutlak yaşatma ve öldürme iktidarını kullanmış olan kişi, o adam, yaşamı öylesine iyi düzenleyen ölüme öylesine az bakan bir iktidarın etkisi altına düştü ki, çoktan öldüğünü ve ölümünden sonra da yaşatıldığının farkına bile varmadı. Sanırım bu iki iktidar sisteminin arasındaki, ölüm üzerindeki hükümranlığın sistemiyle, yaşamı duzenleştirici sisteminin arasındaki çarpışma, bu küçük ve sevinçli olayda simgeleşmiş bulunuyor.’

Diktatörlerin yaşama hakim olma çabası, her kararında ölümle beslemeye çalıştığı bu iktidar yaşam çemberinden her ne olursa olsun geçemez. Bu yüzden Cuma namazına giden padişaha halkın arasından "Ölüm de var" diye seslenmek bir gelenektir.

Yine Foucault’un tanımıyla ‘Yasa doğadan, ilk çobanların vardıkları pınarların çevresinden çıkmaz; yasa, korkunç tarihleri ve kahramanları belli olan gerçek muharebelerden, zaferlerden, katliamlardan doğar; yasa kundaklanmış kentlerden talan edilmiş topraklardan doğar; gündoğumunda  can çekişen şu ünlü masumlarla doğar. ‘ Fakat aynı yasa, atoma indirgenmiş yaşam iktidarının teklenmesiyle birlikte , mesela ETA’nın eylemiyle zerreciklerine de dönüşebilir. 

Yani her diktatöre halkın bağırdığı gibi;  ‘Ölüm de var'dır.

Evrensel'i Takip Et