25 Aralık 2016 05:56

2016: Gün yüzü göstermeyen yıl

200 yıl önce dünya 'yaz mevsimi olmayan' bir yıla tanıklık etti. Ancak 'gün yüzü gösterme' cimriliğinde 1816 dahi 2016'nın eline su dökemez.

Paylaş

Mithat Fabian SÖZMEN

1815 yılının Nisan ayında Endonezya’nın Tambora yanardağı tarihte bilinen en büyük patlamalardan birini yaşadı.
Patlamanın yarattığı gümbürtü 2 bin 600 kilometre mesafeden duyulurken, gökyüzüne savrulan küller bin 300 kilometrelik bir yol kat etti.

2 gün boyunca, yanardağa 600 kilometre mesafedeki her yer karanlıktı. Patlama sonrası Endonezya’nın tüm adaları  4 metre yükselikteki tsunamilerle vuruldu.

Adada en az 71 bin kişinin ölümüne neden olan patlama, tüm bitki örtüsünü yok etti.

Korkunç patlamanın, tarımdan hayvancılığa bölgeye yaptığı kıyametvari etkiyi tahmin edebilmek mümkün. 
Ancak bu etkiler zamanın sömürge yönetimince 'Hollanda Doğu Hint Adaları' denilen ülkeyle sınırlı kalmadı.

YAZ MEVSİMİ OLMAYAN YIL

Bir yıl sonra kuzeydeki Kore, Çin ve Japonya’dan Yakındoğu Asya’ya, Avrupa’ya ve Kuzey Amerika’ya dünyanın o dönemki nüfusunun ezici çoğunluğunu oluşturan coğrafyalar, hava sıcaklıklarının aniden düştüğü, güneşin kendisine hasret bıraktığı, ekinlerin berbat olduğu, hastalıklar, açlık, kıtlık ve kitlesel göçlerin egemen olduğu bir sene yaşadı.

1816, yani bundan tam 200 yıl öncesi kayıtlara “Yaz mevsimi olmayan yıl” olarak geçti.

Orta Çağ'dan bu yana kaydedilen en soğuk havalar, bir anda bastıran sağanak yağışlar, o ana kadar hiç duyulmamış şiddetteki gök gürültüleri ve yukarıda bahsettiğimiz felaketler, bir neslin fiziksel ve zihinsel sağlığını altüst etti. 

'KARANLIK'TAN BİR TEK SANAT FAYDALANDI

Sanatçılar, toplumun geneline büyük zararları olan bu anomaliden güzellikler üretebilme ayrıcalığına sahipti. 

Müzik tarihçileri, Ludwig von Beethoven’in 1816’da yazdığı An die ferne Geliebte ile şarkı döngülerini(tematik olarak ilişkili, birbirini takip eden şarkılar-Liederzyklus) keşfetmesini, sonrasında Franz Schubert’in şarkı döngülerinin en müstesna örneklerini vermesini ‘Yaz mevsimi olmayan yıl’a ve onun psikolojik etkilerine bağlıyor. Elbette eserlerin içeriğine bakınca bu tespitler, özellikle de Schubert'te daha gerçekçi duruyor. Uzmanlar, onun mevsimsel depresyonun etkisinde olduğundan emin. 

Aynı yıl İsviçre’de, Lord Byron, “Mevsimsiz, bitkisiz, ağaçsız, insansız, yaşamsız” sıfatlarıyla, ‘Karanlık’ şiirinde dünyanın sonunu kaleme aldı. Cenevre Gölü'nün kenarındaki bir evde birlikte vakit geçirdiği Percy Shelley ise sonradan eşi olacak Mary Goodwin'in de yardımlarıyla Frankenstein’ı yarattı. İsviçre, 'Yaz mevsimi olmayan yıl'dan en çok etkilenen ülkelerin başında geliyordu. Byron ve Shelley'in bu dönem artan karamsarlığı ve entelektüel üretimi depresif havanın yoğunluğunu artırdığı dostluklarının da bir sonucuydu. İki sanatçı da birbirlerinin entelektüel seviyesinden etkilenmişti.

EN FENASI: KİMSE KARANLIĞIN NEDENİNİ BİLMİYORDU!

Heyhat, ne onların ne de dünya üzerindeki başka birinin tüm bu yaşananlara getirebildiği bir açıklama yoktu. Kimse, mevsimsel altüst oluşun bir yıl önce Endonezya'da patlayan bir yanardağ sebebiyle olduğunu bilmiyordu. Bilimin açıklamaları yetersiz kalınca eski kıyamet senaryoları geri döndü. Lord Byron'un şiirinde olduğu gibi dünyanın sonu gelmişti! Nihayet işlenen bunca günahın hesabı soruluyordu.

"Yaz mevsimi olmayan yıl"ı yaratan yanardağ patlamasının etkileri birkaç yıl sürdü. Kıyamet meraklısı dinsel hareketler yeniden güçlenmeye vakit bulamadan güneş parlayan yüzünü daha sık göstermeye başlamıştı. Artık dünyayı sarıp sarmalayan yeni üretici güçlerin yarattığı gerçek altüst oluşların esrarını ortaya çıkarma zamanıydı. 1960'larda bilim insanları Tambora yanardağı patlamasının şiddetinin farkına varana kadar "Yaz mevsimi olmayan yıl" bilinmezliğini korudu.  

1816, 2016'NIN ELİNE SU DÖKEMEZ

200 yıl önce durum buydu. Peki ya bugün? 2016'nın "gün yüzü gösterme" konusunda "yaz mevsimi olmayan yıl"dan çok daha cimri olduğu kesin. 

Savaşlar, her gün patlayan bombalar, dört bir yanımızı saran vahşet pornografisi... 1816'nın, yaşadıklarını yalnızca "kıyamet"le açıklayabilen zavallıları, sözde her şeyin bilgisine hakim olan bizlere göre çok daha şanslı gözüküyor.

1816'nın tamamen doğaya ait kökleri(yanardağ patlaması) vardı, etkileri ise 1820'lere kadar sürdü. 2016'nın kökleri(artık insanlar kendini patlatıyor)  çok daha derinde, etkileri de öyle olacak. 

Baksanıza bir savaşı bitirme yolunda adım atıldığını zannederken 2 süper gücün liderlerinden karşılıklı "nükleer kapasiteyi artırma" çağrısı yapıldı bile.

Güneşi yeniden parıldar hale getirecek olanlar, 1800'lerin başındaki kadar dağınık. Tek avantajımız onların kim olduğunu bilmemiz.
Bu arada yaşadığımız felaketlerden büyük eserler çıkaracak sanatçıların ortada olmayışı da bizim bir başka şanssızlığımız.

NOT: Bu yazıda BBC Radio 3'te yayınlanan '1816, Yaz mevsimi olmayan yıl' programından yararlandım. Dinlemek için tıklayın.

ÖNCEKİ HABER

Kuzuların boz dağların hikmeti

SONRAKİ HABER

Post-Truth: Aşırı sağın can simidi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa