2016’da Brexit için ‘at değişti’ ama ‘sancı’ artacak
Arif Bekta, Birleşik Krallık’ın 2016’daki Brexit sürecini ve önümüzdeki İngiltere ve AB ilişkilerindeki olası gelişmeleri yazdı.
Arif BEKTAŞ
Birleşik Krallık’ta, 7 Mayıs 2015 seçimleri öncesi, dönemin koalisyon hükümeti Başbakanı Muhafazakar Parti lideri David Cameron, tek başına iktidar olması durumunda, Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği (AB) üyeliğini referanduma götüreceğine söz vermişti. Tabii ki durduk yere bu vaatte bulunmadı. Parti içindeki AB karşıtlarını da susturmayı planlıyordu.
2008 krizinden ciddi bir şekilde etkilenen ve başta banka ve büyük sermaye grupları olmak üzere, birçok tekeli kurtarma operasyonları yapan ve bunu yaparken de halkın cebindeki üç beş kuruşa göz diken hükümet, göçmenleri, AB ülkelerinden gelen “yoğun” göçü ve başka ülkelerin politikalarını suçluyordu. Hal böyle olunca, ekonomik kriz ve diğer sorunların sebebi olarak gösterilen AB ve göçmenlik politikaları ülke gündemine oturdu.
CAMERON HİÇ İYİ ANILMAYACAK
Hiç beklenmedik bir şekilde, Mayıs 2015’te tek başına iktidar olan Muhafazakar Parti hükümeti, 23 Haziran 2016’da referanduma gideceğini açıkladı. 2016’nın ilk iki ayını AB kurmayları ile pazarlık yaparak geçiren Cameron, yer yer AB’den tavizler de almış olmasına rağmen, halkı ikna edemedi ve 23 Haziran’da referandum yapıldı. Referandum sonuçları birçok kesimi şok ederken, asıl şok olan Başbakan David Cameron’dı. İngiltere politikalarında, neredeyse emin olunmadan hiç bir vaatte bulunulmazken Cameron, sermaye gruplarının da tepkisini aldığı tarihi bir hata yaptı. Bu sebeple Cameron, Birleşik Krallık tarihinde en başarısız başbakanlardan biri olarak tarihe geçecek.
Referandum sonuçlanır sonuçlanmaz Cameron istifa etti. Kabine dağıldı, parti tekrar lider arayışına girdi ve Theresa May parti lideri oldu. AB’den ayrılma kampı içinde olan, İngiltere sermayesinin ve “derin devlet”in temsilcisi konumundaki May, AB karşıtlarını kabinesine doldurdu. Asıl Brexit sancısı yeni başlamıştı. Hatta, Birleşik Krallık’ta ilk kez yeni bir bakanlık türedi: “Brexit Bakanlığı”.
PEKİ NASIL ÇIKILACAK?
Nasıl AB’den çıkılacağı, ne zaman çıkılacağı ve AB ile yeni ilişkilerin nasıl olacağı günlük olarak sorulan sorular. Bu sorular hala soruluyor ve cevap bekliyor.
Şimdilik kesin bir takvim ya da yöntem belirlenmezken, Yüksek Mahkeme’nin, AB’den ayrılmaya yönelik müzakereleri başlatma yetkisinin hükümette değil parlamentoda olduğu yönündeki kararına rağmen, Lizbon Anlaşması’nın 50. maddesinde yer alan AB’den ayrılmanın nasıl uygulanacağı tartışma konusu. Son olarak Başbakan May, 2017’nin Mart ayından itibaren ayrılma sürecinin başlayacağını açıklamış olmasına rağmen, açıklığa kavuşturulmayan konular var. Örneğin İskoçya meselesi.
İSKOÇYA BAĞIMSIZ MI OLACAK?
Birleşik Krallık’ın (İngiltere, Kuzey İrlanda, Galler ve İskoçya) AB’den ayrılması meselesinde asıl “baş ağrısı” ise İskoçya. Birleşik Krallık’ın dağılması dahi söz konusu olabilir. Çünkü İskoçya AB’de kalmak istiyor. İskoçya Bölgesel Yönetimi Başbakanı Nicola Sturgeon, AB’de kalmak istediklerini tekrar tekrar ilan etti.
İskoçya’nın AB’de kalabilmesi ise ancak “ayrı bir ülke” olarak yapacağı başvuru ile mümkün. Bu da İskoçya’nın yeniden referanduma gitmesini gerektiriyor.
Başbakan Sturgeon, İskoçya’nın bağımsızlık referandumuna gideceğini ve bağımsızlığını kazandıktan sonra AB’ye üyelik başvuruda bulunacaklarını daha önce açıklamıştı. 18 Eylül 2014’teki bağımsızlık referandumunu kıl payı kaçıran İskoçya’nın eski başbakanı Alex Salmond da “Biz bağımsızlık defterini hiçbir zaman kapatmayacağız” demişti.
EMEKÇİLERİN KARARI SANCININ KAYNAĞIDIR
Başından itibaren “hepimiz bu krizin içindeyiz” diyen hükümet, başta sağlık, ulaşım ve eğitim alanları olmak üzere kesinti ve saldırı politikalarını sürdürüyor. Doktorların iş koşullarında yapılmak istenen değişiklikler, ulaşımda işten çıkartmalar, eğitimin daha pahalı hale getirilmesi, işçi ve emekçilerde büyük tepkilere neden oldu. Grevler 2016 yılında çoğalarak ve kitleselleşerek arttı. Özellikle pratisyen hekimler ve demiryolu işçilerinin grevleri etkili oldu.
İşçi ve emekçilere olan saldırılarını hiç frenlemeyen iktidardaki Muhafazakar Parti ile birlikte parlamentodaki partilerin hepsinin AB yanlısı kampanya yürütmüş olması karşısında, işçi ve emekçiler bu partilere tepki olarak AB’den çıkma yanlısı oy kullandı. İşçilerin bu partilere güveni neredeyse kalmamıştı.
Birçok kesimin, referandum sonuçlarının, “Birleşik Krallık’ta aşırı sağ ya da ırkçıların zaferi” olduğunu iddia etmesinin aksine, aslında sonuç, emekçilerin AB ve Birleşik Krallık hükümetinin politikalarına gösterdiği tepkinin bir sonucuydu.
Görülen o ki; 2016’da başlayan Brexit sancısı 2017’de artarak devam edecek. Özellikle de İskoçya’nın AB’de kalmak istemesi ve bunu gerçekleştirmek için bağımsız olmak zorunda olması Başbakan May’in başını epey ağrıtacak. Hem Birleşik Krallık’ı tek parça olarak korumak, hem İngiliz sermayesinin AB’deki çıkarlarını korumak hem de halkın çıkmak için verdiği karara bağlı kalmak çok zor olacak.
Cameron gitti May geldi. At değişti ama sancı artarak devam edecek.