OHAL’de de her halde de, olan çevreye oldu
Türkiye’de zaten zorlukla yürütülen çevre ve yaşam alanları mücadelesi, darbe girişiminin ardından OHAL ile birlikte daha da çetin bir sürece girdi.
Pelin CENGİZ
Çevre ve yaşam alanları mücadelesi açısından 2016 yine zorlu bir yıl olarak tarihe geçti. İnşaat, mega projeler ve fosil yakıt enerjilerine dayalı dengesiz kalkınma ve sanal bir büyümenin etkisiyle 13 yıldır kentler, denizler, ormanlar, dereler, dağlar, tarım alanları nasıl rant uğruna talan edildiyse, bu 2016’da da devam etti. Hava, toprak, su kirletildi, Türkiye’nin doğal ve tarihi varlıkları her geçen gün yine tahrip edildi. HES’ler, mega projeler, termik santraller, nükleer, madenler, kirlilik ve ÇED’sizleştirme gibi alanlarda sürdürülen mücadeleler yine sürdürüldü.
2015 yılının sonlarında küresel anlamda iklim değişikliğiyle mücadele için önemli bir adım olarak nitelendirilen Paris Anlaşması’nın imzalanmasının etkileri tüm dünyada 2016 boyunca devam ederken, gelişmeler Türkiye’de pek gündem olmadı. Türkiye, Paris Anlaşması’nı imzalayan 191 ülke arasında almasına rağmen, anlaşmanın onaylanması için henüz herhangi bir irade veya girişim ortaya koymadı.
Türkiye, çevre konusunda uluslararası arenada yayınlanan çeşitli raporlarda da sınıfta kaldı. Türkiye, Çevre Hassasiyeti Raporu’nda 60 ülke arasında 59. olurken, Dünya Çevre Performansı 2016 Endeksi’nde de 180 ülke arasında 99. sırada yer aldı.
EKOLOJİ, GÜNDEMDE YER BULAMAZ HALE GELDİ
Türkiye’de zaten zorlukla yürütülen çevre ve yaşam alanları mücadelesi, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL ile birlikte daha da çetin bir sürece girdi. OHAL öncesi birtakım uygulamalarla zaten sürekli ve sistematik şekilde önü kesilmeye, susturulmaya, itibarsızlaştırılmaya çalışılan mücadelenin sorunları derinleşti. OHAL sürecinde alınan bazı kararlar ve gerçekleştirilen uygulamalarla ekoloji mücadelesi neredeyse konuşulamaz, gündemde yer bulamaz hale geldi.
JET HIZIYLA VERİLEN ‘ÇED OLUMLU’ KARARLARI
Valilik emirleriyle itiraz hakkının ve her türlü hak mücadelesinin engellenmesi, bilgi edinme hakkının ve halkın katılımının istisnaileştirilmesi, mahkeme kararlarının uygulanmaması hukuksuzlukları arttırdı. ÇED raporlarıyla ilgili yapılması gereken halkın katılımı toplantıları yapılmadan, tartışmalı projelerle ilgili yeni izinler verildi.
OHAL koşulları doğa talanı için fırsata çevrilirken, ÇED raporlarına jet hızında onaylar verilmeye başladı. Örneğin, daha önce Bursa kent merkezine yapılmak istenen DOSAB Termik Santrali’nin ilk ÇED’i iptal ettirilmişken, OHAL döneminde projenin ikinci ÇED dosyasına jet hızıyla “ÇED Olumlu” kararı verildi. Anayasa Mahkemesi’nin 2014’te iptal ettiği ve Amasra halkının karşı olduğu Hema Termik Santrali tekrar gündeme getirildi. Daha önce 42 bin ayrı dilekçe veren Bartınlıların tepkisini hiçe sayan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 10 Ekim 2016’da santral için ÇED olumlu kararı verdi.
MADDE 80, CERATTEPE, YEŞİL YOL, ASKERİ ALANLAR...
ÇED kararlarının yanı sıra acele kamulaştırmalar da hız kazandı. Çeşitli illerdeki acele kamulaştırma kararlarının gerçekçesinde köprü, yol, termik santral gibi projeler yer aldı.
OHAL kararnameleri kapsamında Meclis’ten aceleyle geçirilerek yürürlüğe sokulan kamuoyunda Madde 80 olarak bilinen 6745 Sayılı Kanun’un uygulamaları çevreye en ciddi tahribatı yaratacak. Bu madde hükümetin stratejik proje bazlı yatırımları hızlandırarak, tabiat varlıkları ve sit alanlarına yapılacak yatırımları tüm denetim mekanizmalarının dışında tutmayı hedefliyor. Nükleer santraller, HES’ler, termik santraller, mega projeler, bu yasayla Bakanlar Kurulu toplantısıyla Danıştay’ın defalarca verdiği iptal kararlarına rağmen onaydan geçmiş olacak.
OHAL koşullarının, her türlü hak mücadelesinin engellenmesi için kullanılmasının en çarpıcı örneği Cerattepe davası oldu. Artvinliler, daha önce ÇED raporunun iptal edilmesine rağmen bu kez ÇED raporunun olumlu olarak değerlendirildiği bir hukuki süreç yaşadı. Türkiye’nin en büyük çevre davasında mahkeme maden şirket lehine karar vererek, talepleri görmezden geldi. Cerattepe davasında verilen bu karar, tüm doğa varlıklarının korunması adına sürdürülen hukuk mücadelelerini de olumsuz etkilerken, Artvin Valiliği kentte her türlü toplantı, miting ve yürüyüşü yasakladı.
Tepkiler nedeniyle durdurulan Yeşil Yol Projesi’nde de, 15 ay sonra tekrar başlayan yol yapım çalışmalarına halk tepki gösterdi. Bunun üzerine Rize Valiliği, Yeşil Yol’a karşı gerçekleştirilecek eylemleri engellemek için yaylaya çıkışa yasak getirdi.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası 56 bin hektarlık askeri alan rant iştahını kabarttı. Kasımda çıkarılan 677 ve 678 sayılı KHK’larda askeri alanların denetimi Milli Savunma, İçişleri ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na devredildi.
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki 6306 sayılı Kanun’un Uygulama Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikler 27 Ekim’de Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi, Bakanlar Kurulu kentsel dönüşümde söz sahibi oldu.
Daha önceki yıllarda da gündeme gelen ancak gerçekleştirilemeyen sit alanlarını talana ve ranta açacak düzenlemeler OHAL fırsatçılığıyla halledildi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bazı alanların sit statüsünü kaldırdı, bazılarının sit derecesini değiştirdi. Projelerinin yapımında “ayak bağı” görülen sit statülerinin değiştirilmesiyle birlikte doğal, kültürel, tarihi sit alanları birilerinin insafına bırakıldı.
Türkiye’de OHAL kapsamında çevre ve yaşam alanlarına yönelik tehditler haksız hukuksuz şekilde yükselirken, eylül ayında Uluslararası Ceza Mahkemesi insanlığa karşı işlenen suçlar tanımını genişleterek, çevresel tahribatlar, doğal kaynakların tüketilmesi ve kanunsuz şekilde mal ya da toprak gasbı gibi ekolojiye dair suçları da kapsamına aldı.
Diğer yandan, Doğa Derneği’nin geliştirdiği “Önemli Doğa Alanları” metodolojisi, bu yıl gerçekleştirilen Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) konferasında doğa koruma için uluslararası standart olarak seçildi. Metodoloji, küresel ve bölgesel ölçekte koruma önceliğine sahip doğal alanların tanımlanması için kullanılan bir dizi bilimsel kriter içeriyor. Türkiye, uluslararası literatüre girmiş böyle önemli bir çalışmanın öncülüğünü yapacağı yerde her geçen gün koruma altına alınması gereken doğa alanlarını imara açıyor, kirletiyor, yaşam biçimlerini ve türleri yok ediyor.