Başkanlık sisteminin 2016 anatomisi
İskender Bayhan Erdoğan’ın başkanlık sistemi için yürüttüğü kavganın 2016’daki sürecini yazdı.
İskender BAYHAN
Geride bıraktığımız yıl boyunca siyasi gündemin sürekli ön sıralarında yer alan konulardan biri başkanlık sistemi tartışmaları oldu. 2015 yılının son çeyreğinden başlayıp 2016 başında fiili başkanlık uygulamalarıyla devam eden süreç yılın sonunda, başkanlık sisteminin anayasal dayanaklarına kavuşturulmasına yönelik adımlarla kapandı. Yılın son çeyreğinde TBMM’de başlayan görüşmeler dikkate alındığında ise 2017’nin ilk çeyreğinde yaşanacak siyasi gerilim ve çatışmaların ana başlıklarından birisinin başkanlık sistemi olacağı görülüyor.
FİİLİ BAŞKANLIK VE FIRSATÇILIK
Cumhurbaşkanı Erdoğan son birkaç yıl içerisinde olduğu gibi 2016 yılı boyunca da “milli iradeye karşı darbe yapılmak istendiği” propagandasını sürekli canlı tuttu ve işi hep getirip başkanlık sistemine bağladı.
15 Temmuz darbe girişimi ise ona bu konuda gerçek bir dayanak sundu. Onun için de, bastırıldığının az çok kesinlik kazandığı saatlerde bu darbe girişimini “Allah’ın bir lütfu” olarak değerlendirdi. Erdoğan’a göre “Milli iradeyi” hedef alan darbe girişimleri elbette bununla sınırlı değildi. 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın soruşturulmak istenmesi, Gezi’yle başlayan Haziran Halk Direnişi vb. her şey Erdoğan’ın temsil ettiği “milli iradeye” yönelik birer darbe girişimiydi ve bunların bir daha olmaması için yapılması gereken de açıktı; Türkiye hızla başkanlık sistemine geçmeliydi.
Erdoğan’ın başkanlık sistemi için yürüttüğü kavganın 2016’daki karnesi ülke yönetimi, hükümet ve devletin işleyişi konusundaki her türlü tartışma, sorun ve olayı evirip çevirip “başkanlık sisteminin ne kadar elzem bir ihtiyaç olduğuna” bağlamasıyla sınırlı olmadı. O, öncesinde yaptığı gibi 2016’da da başkanlık sistemi için siyasi darbecilik örneklerinin en çarpıcı olanlarını tarihe not düştü. Bir yandan “bana karşı darbe yapılmak isteniyor” diye bağırırken bir yandan da fiili başkanlık politikalarıyla siyasi darbeciliğin tarihte görülmemiş hamleleri gündeme geliyordu.
Örneğin daha 2016’ya gelmeden 2015 Ağustos’ta seçimle gelmiş bir cumhurbaşkanı olduğunu hatırlatarak, ülkede yönetim sisteminin fiilen değiştiğini ilan etmişti. 7 Haziran seçim sonuçlarını tanımamış ve ülkeyi fiili başkan olarak 1 Kasım’da seçime götürmüştü. TBMM yürütme faaliyetleri açısından neredeyse tamamen devre dışı bırakılmış, yasama faaliyeti ise iktidar partisi tarafından gelenin onaylandığı bir işe dönüştürülmüştü.
BAŞKANLIK İÇİN AZLEDİLEN BAŞBAKAN!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu ile arasında gerilimler olsa da bakanlar kurulu toplantılarını artık kendi Saray’ında yapmaya başlamıştı. Daha 2016’nın başında 2. Davutoğlu hükümetinin ve AKP yönetiminin birinci vazifesini “başkanlık sisteminin halka anlatılması, kamuoyunun ikna edilmesi ve bunun için kararlı bir mücadelenin verilmesi” olarak belirlemişti.
Ancak 2016’nın ilk yarısında işlerin istediği gibi gitmediğini tespit ederek Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir siyasi darbecilik örneğine imza attı. Yüzde 49,5 oyla seçilmiş bir Başbakanı 5 Mayıs 2016’da azletti ve bunu kitabına uydurma işini de Davutoğlu’nun kendisine yaptırdı. Fiili başkanlık uygulamaları ve başkanlık sisteminin hızla anayasal bir zemine kavuşturulması açısından 2016 boyunca yaşanan en kritik hamle bu oldu.
AKP 2. Olağanüstü Kongresi Mayıs sonuna doğru toplandı ve Kongrenin en önemli gündemi başkanlık sistemiydi. Kongrede bunun için güçlü bir start veriliyor, Erdoğan’ın mesajı ayakta dinlenip, liderliği için ant içiliyor, Davutoğlu’nun yerine, fiili başkan yardımcısı ve düşük profilli başbakan olarak ilan edilen Binali Yıldırım geçiyordu. Artık Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlığın bütün yetkilerinin fiili başkanın elinde toplandığı yeni bir süreç başlıyordu.
FİİLİ BAŞKANLIK OLDU BAŞKOMUTANLIK
2016 yılının başkanlık sistemi yolunda yapılan bu en ciddi hamlesinin ardından Erdoğan’ın ve destekçilerinin ikinci ciddi hamlesi, 15 Temmuz darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından ilan edilen OHAL ve KHK’lerle ülkeyi yönetme hamlesi oldu. Fiili başkanlık artık Başkomutanlık olarak nitelendiriliyor ve darbe girişimi gerekçe gösterilerek darbeci siyasette yeni hamleler arka arkaya geliyordu.
Asgari ücretten sosyal haklara, grev ve hak mücadelelerinden düşünce, basın ve inanç özgürlüğüne, Kürt sorunundan Suriye ve Ortadoğu politikasına içeride ve dışarıda savaş kışkırtıcılığına, Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerden mültecilere akla gelebilecek her önemli meselede başkomutan ya da fiili başkan sürekli yapılacakları buyuruyor, hükümet de yapmak için canla başla çalışıyordu. Ayak uyduramayanlar ise bir şekilde kitabına uydurularak köşelerine gönderiliyordu.
YIL SONUNA DOĞRU SON HAMLE BAHÇELİ’DEN
Başkomutanlığa dönüşen fiili başkanlığın Anayasal güvenceye kavuşturulması için hamle ise 2016’nın son çeyreğinde gündeme geldi. Bu kez hamlenin sahibi Erdoğan değil MHP Genel Başkanı Bahçeli’ydi. Şimdi Türkiye 2017’ye, Erdoğan, AKP ve MHP fiili koalisyonu eşliğinde başkanlık sisteminin anayasal güvenceye kavuşturulması için yürütülen meclis çalışmalarıyla giriyor.
Sunulan anayasa değişikliği paketi AKP içerisinden bile önemli tepkiler alıyor. Çünkü bırakın temsili demokrasiyi gerçek anlamda bir tek adam tek parti diktatörlüğünü içeren hükümler taşıyor. Böyle bir değişikliği OHAL koşullarında yapmak ise darbeci siyasetin yeni bir nişanesi olarak tarihe not ediliyor.
Her şeyin siyasi istikrar ve memleketin huzuru için yapıldığı söyleniyor. Ama sadece 2016’nın başkanlık hikâyesi bile başımıza ne geldiyse bu siyasi istikrar yüzünden geldiğinin örnekleriyle dolu. İstikrarsızlık ve huzursuzluk her geçen gün büyüyor. Sahipleri açısından ise başkanlık hala ve bir türlü çantada keklik değil, olamıyor. Onlar da bunun huzursuzluğuyla giriyorlar 2017’ye.