Kadınlar intiharı neden bir seçenek görüyor?
"Ölmek istiyorum, bırakın beni diye yükselen bu çığlıkların aslında ölmek değil tam tersine eşit ve özgür koşullarda yaşamak arzusu var."
Bir sağlık emekçisi
MERSİN
İstatistikler intihar olaylarının son yıllarda yüzde 50 oranda arttığını gösteriyor. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre son on yılda 29 bin 253 kişi hayatını sonlandırmış. Bu oranın kadınlarda daha yüksek olduğu en çok da 15-24 yaş arası kadınlarda sıklıkla görüldüğü istatistik hesaplarla belirlenmiş durumda. Elbette bu rakamlar sadece kayıtlara düşenlerden ibaret. Bir de dağın öte yüzü var; kayıtlarda olmayanlar!
Hastanelerin acil servislerine gelenlerin birçoğu yanlış ya da fazla ilaç almaktan dolayı ‘zehirlenme’ olarak müracaatta bulunup bu şekilde kayıt altına alınıyor. Bu şekilde de kayıtlara geçiyor ne yazık ki. İntiharın ayıplandığı, günah sayıldığı; eşe, aileye sürülecek bir kara leke olarak görüldüğü baskıcı bir toplumda yaşamaları gerçeği de dağın görünmeyen öte yüzü...
Hastanenin acil servisinde karşılaştığım birkaç vakayla ilgili izlenimlerimi siz Ekmek ve Gül okurlarıyla paylaşmak istiyorum.
‘BAŞKA ÇARE BIRAKMADILAR’
Acil servise sedyede getirilen bir kadın ilaç içerek hayatını sonlandırmak istemiş. İlaçları almış ve ardından sevdiklerine ve kendisine yakın gördüklerine telefonla veda mesajı göndermiş. Hastaneye getirildiğinde ilk müdahaleyi yaparak hemen midesini yıkadık, gözlem odasına aldık ve takip etmeye başladık. Ara ara tansiyonunu ölçüp serumunu kontrol ediyor; ufak ufak sohbet etmeye çalışıyordum. Elini tutarak ona dokunarak “Nasılsın? Şimdi nasıl hissediyorsun kendini?” diye sordum. Gözlerime bakarak sustu, fakat gözlerinden o suskunluğun aslında derin bir çığlık olduğu anlaşılıyordu. Anlatmak istediği çok şey olduğunu hissediyordum. İlerleyen saatlerde tekrar kontrol için gittiğimde durumunun daha iyi olduğunu gözlemledim. “Daha çok gençsin, neden böyle bir şey yapma gereği duydun, nedir seni buna mecbur eden? Anlatmak istersen seni dinlerim” dedim. Ağlayarak anlatmaya başladı, evde gördüğü şiddeti. Kocasından gördüğü şiddeti daha önce ailesine de anlatmış ancak aldığı cevap “Kocandır, sever de döver de” olmuş. “Bana başka çare bırakmadılar” dedi.
“Okula gidemediğim için ölmek istiyorum” diyen bir başka çığlık... Daha 18 yaşında lise son sınıf öğrencisi genç bir kadın getiriyorlar sedyede, anne baba ayrılmış. Bu genç arkadaş da ‘Neden?’ sorusuna “Okumak istiyorum, bu konuda destek alamıyorum” cevabını veriyor.
ÖLMEK DEĞİL, YAŞAMAK ARZUSU
Bunlara benzer daha nice hayatlar... Ölmek istiyorum, bırakın beni diye yükselen bu çığlıkların aslında ölmek değil tam tersine eşit ve özgür koşullarda yaşamak arzusu var.
Kadınları buna iten sebepler ne? Üzerinde konuşulması gereken asıl meselenin bu iki soru olduğunu düşünüyorum. Erkek egemen toplumda kadına biçilen roller, içinde bulunulan ekonomik sıkıntı ve kaos ortamının yaratığı zorluklar, çocuk yaşta yapılan evlilikler, taciz ve tecavüzler, dört duvar arasına hapsedilen kadın bedeni... Bunların hepsi aslında!
Sağlık emekçisi bir kadın olarak beni en çok düşündüren şey; bu sorunlarla gelen kadınların midesini yıkayıp, tedavisini yapıp, hayati bulguları normal olunca, formu da doldurup eve gönderince bütün sorunlar çözülmüş mü oluyor? Bu kadınların kırılan ruhları ne oluyor, nasıl iyileşecek? Sosyolog ve psikologlar tarafından takip ediliyor mu bu kadınlar? Elbette bunların hiçbiri yapılmıyor...
Bu konuda yine görev biz kadınlara düşüyor. Bu tür şeylerin bir çözüm olmadığını, kadınların seslerini duyurmak için var olan diğer seçenekleri daha fazla anlatmalıyız. Kadınlar hayatın her alanında güçlü, dimdik durabilmek için omuz omuza olmalı.