23 Mayıs grevinde Adana pratiği ve dersler
Uzun soluklu sınıf mücadelesi pratiği, emekçiler açısından dönemsel iniş ve çıkışları Türkiye’de fazlasıyla görmek mümkün. Dünyada ve ülkemizde 1980 sonrası gelişen döneme bakıldığında özelleştirmenin, taşeronlaştırmanın, sözleşmeli istihdamın her iş koluna yansıdığını görürüz. Buna paralel olarak sendikasızlaştırmanın, örgütsüzleştirmenin işverenlerce meşruiyet kazanması, örgütlü mücadelenin sekteye uğratılması, karşı durulması mümkün olan sorunların başında geliyor. Uluslararası sermayenin yönelimine paralel, emekçiler de kendi konumlarına uygun yeni mevziler yaratmak zorundadır.
İşçi sendikalarının grev hakkı olmasına rağmen, işçi sınıfına yönelik saldırıları püskürtme noktasında gerekli duyarlılığı göstermemesi bugün başlı başına bir sorun. İşçi sınıfının dönemsel olarak sendikal gericiliğe teslim olmadan çizdiği yollar; gerektiğinde grev hakkını kullanmak istemeyen sendikal bürokrasiye bir yanıt niteliğindedir.
Kamu iş kolunda, kamu emekçilerinin sendikal örgütlülüğü Türkiye’deki işçi sendikalarına paralellik gösterse de kendilerince daha keskin hatlarla birbirinden ayrıldıkları ileri sürülmektedir. 2000’li yıllardan sonra daha da kurumsallaşan ve üye sayılarını arttıran kamu sendikaları “ayrı” hatlarda yürümenin sürekli “önemine” dikkat çekmeye çalışmışlardır.
Üye tabanlarını oluşturan iş kollarında birlikte çalışma, aynı sorunları yaşama gerçekliği her daim görmezden gelinerek ayrım noktaları kışkırtılmıştır. Farklı sendikacılık adı altında kamu emekçilerinin hak ve çıkarlarını kazanıma dönüştürmek yerine, “Küçük olsun, ama benim olsun mantığı” hareketlerinin temel noktasını oluşturmuş durumda. Buna rağmen bazı zorunluluklar konfederasyonlara ortak iş yapmaları dayattı. Alanların kendi sorunları saldırıları püskürtmek amacıyla tabanında zorlamasıyla sendikaları dönem dönem yan yana getirdi. Üye kapmak adına söylenmedik söz bırakmayan sendikalar üyelerini kışkırtarak, ortak mücadeleden uzak tutarak bir şey elde edemeyeceğini görünce karşılıklı küfür edebiyatından bazı dönemler vazgeçebildi.
21 Aralık 2011 grevi KESK’in toplusözleşme taleplerinin dikkate alınmasına dönüktü. Ama eksik olan şey KESK’in emekçilere bu çağrıyı tek başına yapmış olmasıydı. Yine KESK’in 4+4+4 eksenli Mart ayında yaptığı çağrıların sönük geçmesi ve 28-29 Martta “Grev alanlarını terk edin, Ankara’ya gelin” çağrısı tam bir öngörüsüzlük örneğiydi. Devletin kolluk kuvvetleriyle çatışan, kendini gözaltına aldıran ve buradan bir hat yaratmaya çalışan bir sendikal anlayış olsa olsa anarşizme hizmet eder. Kitlelerden kopuk, halkın fedailiğine soyunmuş “önderler” sınıf sendikacılığını kavramayan bir yaklaşımı ifade eder.
KESK’in 21 Aralık dahil, 23 Mayısa kadar ki dönemde çizdiği tablo sıkıntılı ve kendini daraltıcı, sınıf dışı bir hattı.
AKP iktidarının emekçiler karşısındaki saldırgan politikalarına verilecek onlarca yanıt olmasına rağmen KESK’in birlikteliği örmede tutuk davranması, ortak mücadele hattından imtina eder rollere bürünmesi, örgütün kendini baştan aşağı yenilemesi için önemli bir nedeni oluşturmaktadır.
KESK’in 23 Mayıs grevini diğer konfederasyonlardan daha erken ilan etmesi KESK’in bu grevle ilgili ortak çalışma yapmasını engellememiş olması gerekirdi. Aksine daha fazla sorumluluk yüklenmesi gerekiyordu.
Adana’da ki kamu emekçileri 23 Mayıs grevini ortak mücadele geleneğine sahip olmanın avantajı ile karşıladı. İldeki kamu emekçileri, sorunlarını çözme konusunda ön yargısız olarak defalarca bir araya gelebildi ve benzer alan etkinliklerini gerçekleştirdi. Bu ortak işler içerisinde dönem dönem Memur Sen de yer aldı.
23 Mayıs grevinin ilanıyla birlikte konfederasyonlarla ortak basın açıklamaları, işyerlerinde ortak toplantılar, grev heyecanının her alana yayılmasını sağladı. İşyerlerinde ki toplantılar hiçbir dönem olmadığı kadar ilgi gördü.
Tabanda bu işler gerçekleştirilirken, ortak alan eylemliklerine merkezden müdahaleler yapılmak istendi. Bu ve benzeri tipik solcu, ben merkezci yaklaşımlar emekçilerin tabanda yarattığı birliği en azından Adana’da zedeleyemedi. Bazı üst düzey yöneticilerin ise Adana’daki ortak alan eylemine katılma isteğinden sırf bu yüzden vazgeçmesi fazlasıyla düşündürücü ve şiddetle mahkum edilmesi gereken bir tutumdur.
Adana’da emekçiler 23 Mayıs grev öncesi çalışmalarıyla ve grev günü işyerlerinden merkezi toplanma yerine kol kola yürüyüşleriyle bir tarih yazdılar. Ön yargıları yırtıp attılar, birbirlerine karşı bugüne kadar yapılan kışkırtmaların anlamsızlığını ve suni suçlamaların boş laflar olduğunu gördüler.
Bu ortak şekillenişe direnen, ortak mücadele etrafında yaratılan gücü görmeyen kim olursa olsun tarihin tozlu sayfalarında yok olacaktır. KESK’te dahil olmak üzere konfederasyonlar Adana örneğine bakarak kendilerini yenilemek zorundadırlar. Günün gelişmelerine uygun, sınıf hareketinin temel ihtiyaçlarına göre konfederasyonlar ya ortak mücadeleden öğrenerek ilerleyecek ve ortak örgütlülüğün yolunu açacak ya da kendi küçük dükkanlarının efendisi rolünde iktidar karşısında ezilmeye devam edeceklerdir.
23 Mayıs sonrası açısından da değerlendirdiğimizde yüksek hakem kurulu kararı önceden bilinmesine rağmen KESK’de dahil olmak üzere sendikalar emekçilerde oluşan olumlu havayı yönlendirme ve yönetme yeteneği gösterememişlerdir.
En kısa zamanda (15 Hazirana kadar) TİS, Grev hakkı, İnsanca yaşam temalı ortak eylem ve etkinlikler örgütlenmelidir. Hava İş kolunda ki grev yasağı ve işten atmalar da dikkate alınarak kamu sendikaları ile işçi sendikalarının yan yana gelmesi kaçınılmaz bir görevdir.
Evrensel'i Takip Et