Suriye’deki diplomatik kargaşaya bir bakış
Rusya’nın yardım etmesi karşılığında Erdoğan’ın, Rusya’nın Suriye üzerindeki hakimiyetine razı olma dışında gerçekçi bir seçeneği bulunmuyor
Aron LUND
Suriye 2017 yılına diplomatik bir kargaşa içinde girdi. 30 Aralık’ta; Rusya, Türkiye ve İran’ın aracı olduğu ateşkes antlaşması yürürlüğe girdi. Antlaşmanın ilerleyen günlerde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından tasdik edilip ABD tarafından da olumlu karşılanmasına rağmen Suriye’nin bir çok bölgesinde çatışmalar sürüyor.
Bu sırada uluslararası toplumun dikkati alışılmadık bir yere, Rusya’nın İran ve Türkiye ile beraber Suriye üzerine siyasi müzakere yürütmeyi amaçladığı Kazakistan’ın başkenti Astana’ya yöneldi. Astana toplantısı, BM’nin 8 Şubat’ta yeniden başlatmayı planladığı Cenevre barış görüşmelerinin hemen öncesinde 23 Ocak’ta başlayacak*. Ancak Moskova, Tahran ve Ankara arasındaki yoğun diplomatik faaliyete rağmen toplantıda tam olarak neyin müzakere edileceği henüz açıklığa kavuşmuş değil. Kazakistan’da krize sürpriz bir çözüm yaratılmasını ummamakla beraber bu toplantının konuşmalardan öte bir etkisi olacağını varsayabiliriz.
Öyle görünüyor ki Vladimir Putin ve mevkidaşı Recep Tayyip Erdoğan, Donald Trump 20 Ocak’ta göreve başlamadan evvel Suriye üzerindeki imtiyazları üzerine müzakere etmek ve kısıtlı da olsa ortak bir zemin yaratmak istiyorlar.
TÜRKİYE NE İSTİYOR?
Türkiye hâlâ Beşar Esad’ın devlet başkanlığını bırakmasında inat ediyor gibi görünse de, 2016 yazından beri Erdoğan’ın Suriye politikasında değişiklik olduğu açık. Barack Obama’nın hava kuvvetlerini savaşa sokmayı reddetmesiyle giderek yalnızlaşan Erdoğan, Rusya’yla ilişkilerini düzeltmek ve Ankara’nın sınır bölgesindeki çıkarlarını başka yollarla güvence altına almak için Esad’ın varlığıyla ilgili soruları daha az vurgulamaya başladı.
Erdoğan 2016 Ağustosunda Suriye’nin kuzeyinde başlayan askeri harekat için Rusya’nın desteğini aramaktaydı. Türk kuvvetleri ve isyancı müttefikleri IŞİD’in elinde bulunan el Bab şehrini ele geçirmek için mücadele etmekle beraber sürecin yavaş ilerlemesi Erdoğan’ı Putin’le kucaklaşmaya itti.
Yeni antlaşmaya göre Rusya 30 Aralık’ta Türklere hava desteği sağlamaya başladı. Harekat temelde IŞİD’i hedef alıyorsa da Erdoğan’ın asıl amacının PKK ile bağlantılı Suriyeli Kürt grupların ilerleyişini durdurmak ve Ankara’nın Suriye üzerindeki menfaatlerini garanti altına almak olduğu söylenebilir.
Rusya’nın Erdoğan’a yardım etmesi karşılığında Erdoğan’ın, Rusya’nın Suriye üzerindeki hakimiyetine razı olmak dışında gerçekçi bir seçeneği bulunmuyor. Şimdi, Erdoğan muhtemelen hayal kırıklığıyla sonuçlanacağını bilse de başka bir alternatifi olmadığından Putin’in liderliğindeki bir sürecin ne getirebileceğini görmek için nabız yokluyor.
RUSYA NE İSTİYOR?
Putin’in Suriye’deki hedefini anlamak şu an için çok kolay: İran’la beraber Esad’ı askeri olarak destekleyip ‘muhalefet’ yanlısı ülkeleri yorgun düşürmek ve aralarında bir bölünme yaratmak. Halep’in Esad’ın kontrolüne geçmesi, Türkiye’nin giderek içe kapanması, Donald Trump’ın Washington’da göreve başlamaya hazırlanması ve Rusya’yla iyi ilişkiler içinde olacağı öngörülen sağcı lider François Fillon’un Fransız cumhurbaşkanlığı için güçlü bir aday olması gibi koşullar Rusya’nın elini güçlendiriyor.
Rusya devlet başkanı, Moskova’nın rolünü en üst seviyeye çekmek ve diplomatik arenayı Esad yararına yeniden düzenlemek için elinden gelenin en iyisini yapıyor. Putin’in zihninde oyunu sonlandıracak bir plan olmasa da rakiplerinin bugün için bir planı dahi olmadığı söylenebilir.
2016 Ağustosunda başlayan harekatın sonucu olarak Türkiye’nin Rusya’yla ödünleşmeye başlaması Türkiye’yi Esad’a karşı verilen mücadeleden uzaklaştırmakla beraber öteki Esad karşıtı devletlerin hesaplarını sarstı ve Suriye muhalefetinin içine güvensizlik tohumları ekip Rusya’nın hedeflerine ulaşabilmesi için mükemmel bir fırsat sağladı. Ayrıca unutulmamalı ki Suriye politikası bir yana, Türkiye’yi ABD’den, AB’den ve NATO’dan uzaklaştırmak Rusya için stratejik bir öneme sahiptir.
Ne var ki Suriye’nin kuzeyinde çözülmesi zor bir çok problem var ve Putin çok dikkatli hamle yapmak zorunda. Yapısı daha önce Rusya ve ABD arasında imzalananlardan farklılık göstermeyen ateşkes, Türkiye-Rusya ilişkileri açısından bu süreçte ilk sınama olacak ancak 30 Aralık’tan beri şiddet dinmiş değil ve dinecek gibi de görünmüyor.
Aslına bakılırsa bundan önceki hiçbir ateşkes şiddetin yeniden doğmasını engelleyememişti ve bu da daha az uluslararası kabul görmesi dışında diğerlerinden farklı görünmüyor. Doğu Guta, Barada Vadisi ve diğer bir çok bölgede ateşkes ihlali suçlamaları ve şiddetli çatışmalar sürüyor. Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bu durum değişmezse Astana toplantısının gerçekleşmeyebileceği hakkında geçenlerde uyarıda bulunmuştu.
KİMLER ASTANA’YA GİDECEK?
Ateşkes uygulanabilirlik bakımından pratikte problemlerle karşılaşırken Astana toplantısı, görüşmenin formatı ve amacı üzerindeki anlaşmazlık yüzünden tehdit altında. BM Suriye Özel Elçisinin Rus Danışmanı Vitali Naumkin Kazak başkentinin, biri ilgili hükümetler arasında diğeri Suriye delegasyonları arasında iki aşamalı bir sürece ev sahipliği yapmasını önermişti.
Hükümetler Astana’ya vardığında masa İran, Türkiye ve Rusya için halihazırda kurulu olacak ancak kimin davet edileceği hakkında bolca anlaşmazlık var.
İranlı yetkililer şu an için bu üç ülkeden başkasının davet edilmemesi gerektiğinde ısrarcı, özellikle Suudilerin. İran’ın uzlaşmazlığı, Esad’ın iki gözüpek müttefikinin karşısında yalnız kalan Türkiye’yi rahatsız etmiş görünüyor. Türk yetkililer ise Tahran’la bir söz düellosuna yol açacak biçimde ABD, Katar ve Suudi Arabistan’ın toplantıya katılmasında ısrarcı.
Rusya bu kez Suriye’yle ilgili bir tartışmada Türkiye’nin tarafında görünüyor. Putin, Astana toplantısında uluslararası konsensüs yaratmak, potansiyel etkiyi arttırmak ve Rusya’nın merkeziliğini göstermek için katılımcıların sayısını arttırmak istiyor.
Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Mısır, Suudi Arabistan, Katar, Irak ve Ürdün’ü münasip katılımcılar olarak işaret etmiş ve aynı zamanda Donald Trump göreve başladığı zaman “bir takım olarak dostane ilişkiler içerisinde beraber çalışabileceklerini” ifade etmişti.
ASTANA VE MUHALİF GRUPLAR
Üç organizatör ülke de Suriyelilerin Suriye’nin geleceği hakkında tartışmaya davet edilmesi gerektiğini kabul etmişti. Şam hükümeti Astana’ya gideceğini ifade etmişti. Cihatçı olmayan silahlı grupların tamamına yakınının katılımının sağlanması için ise çalışmalar sürüyor.
Bu çabalara katkıda bulunan ve Türkiye’ye yeni bir taviz veren Rusya, Ankara’ya yakın Ahrar’uş Şam ve İslam Ordusu hakkındaki görüşlerini aniden değiştiverdi. Henüz iki ay önce Kremlin bu grupları iflah olmaz cihatçı fanatikler olarak değerlendirip BM’nin terör listesine alınmasını talep ediyor ve kabule yanaşmayan batılı diplomatları çifte standart uygulamakla eleştirirken 29 Aralık’ta Rus Savunma Bakanlığı aniden Ahrar’uş Şam’ın ve İslam Ordusu’nun “ılımlı muhalefet”in parçası olduğunu duyurdu.
Ancak Rusya’nın Suriyeli İslamcıları yeniden kategorize etmesi yeteri kadar söz sahibi bir muhalif delegasyonun toplanması için yeterli olmayabilir. İç parçalanma yaşayan Ahrar’uş Şam ateşkese uymaya devam etse de Astana’ya gitmeyeceğinin sinyalini verdi. İslam Ordusu ve Türkiye destekli diğer gruplar ise Esad’ın üzerinde daha fazla baskı oluşturulmazsa toplantıya katılmayacakları tehditinde bulundular. Masanın öbür ucunda ise sert bir tonda “teröristler”in Astana’ya çağırılmaması gerektiğini söyleyen İran var.
Türkiye’nin, en önemli bileşeni YPG olan Suriye Demokratik Güçleri’nin katılımını engellemek istemesi işleri daha da çetrefilli hale getiriyor. Türk Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu geçen hafta “Astana’da YPG gibi bir terör örgütü olmaması gerektiğini başından beri Rus yetkililere söylüyoruz” açıklamasını yapmıştı. Cumhurbaşkanı ise SDG’nin elinde bulunan Menbic şehrine operasyon yapılabileceği uyarısında bulunmuş ve “El Bab operasyonunu kısa sürede bitecek şekilde yeni bir tertiplenmeye gidildi. Menbic başta olmak üzere temizlemekte kararlıyız” demişti. Ne var ki Rusya ve İran YPG ile mükemmel ilişkiler içerisinde ve grubun ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde birincil müttefiki olması fotoğrafı daha da bulanık hale getiriyor.
Türkiye’nin Rusya’yla flörtü Suriye muhalefeti içinde çatlaklar oluşmasına sebep oluyor. El Kaide bağlantılı Fethü’ş Şam gibi katı İslamcı bazı hiziplerde Erdoğan karşıtı düşünceler yükselişe geçti. Şu sıralarda silahlı gruplar arasındaki tartışmaların büyük çoğunluğu muhalefeti birleştirmek üzerine kurulu, birbirine rakip çeşitli planlar etrafında dönüyor. Fethü’ş Şam Ahrar’uş Şam ve diğer İslamcı grupları kendi çatısı altında birleştirmek ve kuzeydeki isyanın batılı ülkelerle bağını kesmek isterken Türkiye destekli ve daha pragmatik Ahrar’uş Şam gibi gruplar buna direnmeye çalışıyor ancak Erdoğan’ın hissesini Vladimir Putin ve Ali Hamaney’e devrettiği izlenimi ellerini zayıflatmaya başladı.
BUNDAN SONRA NE OLACAK?
Her biri kendi politikalarını adapte etmeye çalışan sayısız aktörün varlığı Suriye diplomasisini istikrarsız ve öngörülmez hale getirdi. Açıktır ki Astana toplantısı da umulmadık bir çözüm yaratacak bir gizli planın parçası değil, katılımcı devletlerin belirli sınırlar içerisinde imtiyazlar elde etmeye çalışacağı bir fırsattır. Putin ve Erdoğan’ın Esad’ın kaderi gibi temel konularda uzlaşması beklenmese de ortak bir zemin aramaya devam etmekteler.
Kazak başkentinde ulaşılabilecek herhangi bir sonuç Cenevre barış görüşmelerini besleyecek, Astana organizatörlerinin daha sonraki müzakerelerde elini güçlendirecek, hem Esad yanlısı kamp hem de Türkiye için yeni diplomatik seçenekler yaratacaktır.
Rusya ve İran ayrıca silahlı grupların Astana meselesi üzerinden bölünüp daha da radikalleşebileceğini, Batı ve Arap dünyasına yabancılaşabileceğini de ummaktadır. Erdoğan ise Rusya ve İran’la beraber çalışarak Suriye’deki PKK uzantılarını izole etmeye çalışmakta ve belki de Menbic ve Efrin’e bir askeri harekat düzenlemenin zeminini hazırlamaktadır.
Genel tabloya bakarsak Moskova, Tahran ve Ankara arasındaki bağlantı adı geçen aktörlerin Suriye’deki uzun dönem rollerinin bağdaştırılmasına olanak sağlayıp belli bir konsensüs içinde etki alanlarını belirlemelerine yardımcı olabilir.
Ancak çok fazla spekülasyon yapmayalım. Hepimiz biliyoruz ki Suriye’deki ateşkes antlaşması yarın çökebilir ve Astana toplantısı hiç gerçekleşmeyebilir. Ne yapacağı öngörülemeyen bir çok aktör ve cevapsız sorularla iç içe bu diplomatik kargaşa açık sonuçlara varmayı engelliyor. Ayrıca ateşkese, Astana’ya, muhalefete; Türk, Rus ve İran dış politikalarına ne olursa olsun bir büyük bilmece hala karşımızda duruyor: Donald ne yapacak?
*Toplantının tarihi ilk olarak 23 Ocak diye açıklandı, ancak daha sonra tarihin netleşmediği duyuruldu.
(tcf.org’dan çeviren Kemal Berkay Baştuji)