15 Ocak 2017 02:19

Şu penguen meselesi ve bir de yerli milli türlerimiz

Melda Onur, 15 penguenin, yaşadığı ortamdan koparılarak Florya’da bir AVM’ye getirilmesini yazdı.

Paylaş

Melda ONUR

Sabah kahvaltı ederken önce çam ağacına, oradan da pencereye gelen sarı gagalı siyah kuş türüne bizim oralarda pek aşina değildim. Kargalarımız ve yeşil papağanlarımız boldur. Tabi serçe, güvercin, martı da kargalar müsaade ettiği sürece sitenin ağaçlarına konuk olur. “Bu ne ya” diye sorunca, “karatavuk” dedi babam. “Aç kalıp gelmiş olmalı” diye ilave etti.

Sabah gazetede aç kalıp çiftlik evine sığınan yaban domuzu, ayakları tutmayıp köyde insanlara sığınan tilki haberleri de vardı. Bir yandan kedi evi yapanlara saldırı haberleri, kedi evi yüzünden işlenen bir cinayet ülke gündemindeydi. Anayasa kavgalarında ayağından ısırıldığını iddia eden AKP Milletvekili Muhammet Balta daha çok gagalanmışa benzeyen bacak yarasını gösterince, AKP’li Belma Satır ve Gökçen Özdoğan Enç ellerinde “köpekler giremez” işaretiyle çaplarına çok uygun sözde protesto yapmışlardı.

Ülkenin hayvanları ile ilgili tüm bunlar toplam 3 günün haberleri. “Ülkenin hayvanları” vurgusunu özellikle yapıyorum. Zira bu dramatik manzaranın tam göbeğine kutup penguenleri de ithal ettik.

Ülkede bir mizah dergisinin ismi iken, Gezi döneminde medya sansürü ile eşleşen penguen hayvanı, artık cismiyle de var; başımız göğe erdi. Yaşadığı ortamdan koparılarak Florya’da bir AVM’de sürgünde hayatının sonuna kadar müebbet hapse mahkum edildi. Tam 15 tane... Papağanlarımıza ve ördeklerimize tecavüz eden aşırı tahrik olmuş vatandaşlarımız, penguenleri görünce aynı hisse kapılmazlar umarım. 

İNSAN DENEN ZALİM

Avustralya’nın Philip Adası’ında dünyanın en küçük penguenlerinin denizden çıkıp yuvalarına yürümelerine tanıklık edilebilen bir doğal koruma ortamı var. Avustralya’ya göç edip Aborjinleri katleden ve neslini kurutanlar; penguenlerin de yaşam alanlarına bir güzel yerleşip bu zararsız hayvanları zevk için öldürür olmuş. Anlatılan o ki, 70’li yıllarda Avustralya Devleti “neyse parası verelim” deyip bütün araziyi kamulaştırmış ve penguenlerin yaşam alanlarını iade etmiş. Hatta, akşam güneş battıktan sonra denizden çıkarak kumlardan yuvalarına, yavrularına koşan penguenlere küçük sığınaklar yapmış. Şu anda koruma altındalar ve kâr amacı gütmeyen bir kurum orada geliri penguenlerin yaşamlarına harcanmak üzere bir turistik ortam da hazırlamış. Hayvanları kendi  yerlerinde rahatsızlık vermeden izlemek güzel. Kurum da penguenlerin fotoğraf ya da flaştan rahatsız olmaması için çekime izin vermiyor. İnsanlar akşam üzeri kendilerine ayrılan yerde oturup 33 santimlik Peri Penguenlerinin azgın dalgalar arasında sahile çıkma ve oradan de yuvalarına ulaşma çabasını izliyor. Ben de izledim. Her şeyin çok doğal, ortamında olması ve penguenlerin zarar görmemesi için verilen tüm çabaya karşın onları orada izlemiş olmaktan, insan olmaktan utandım. Niye derseniz, her türlü ihtimama rağmen o minicik yüreklerin kalabalığı hissettiğini, karanlıkta görmese de kokuyu aldığını, rahatsız olduğunu da düşünüyorum. Neyse...

KENDİ HAYVANLARIMIZI ÖĞRETELİM

Avustralya’da kanguru ve koalaları kendi ortamlarında görebileceğiniz koruma alanları da var. Zaten koala fotoğrafı çekmek isteseniz arkasını dönüyor. Kanguru da şöyle bir bakıp zıplayarak kaçıyor. Hayvanlar fotoğrafının çekilmesinden genellikle hoşlanmaz. Hayvanat bahçelerinde de öyledir. Herkes çocukluğunda hayvanat bahçesine gitmiştir. Ama artık hayvanat bahçesinin nasıl bir esaret, doğaya ve hayvanın doğasına aykırı bir organizasyon olduğu kabul görüyor. Hayvanları “doğal ortamına yakın” bir ortamda yaşadıkları iddiası da bu dramı ortadan kaldırmıyor. Ama ben burada hayvanat bahçesinin egzotik hayvanlarının refahı ya da kutup penguenlerinin ortamını tartışmaktan çok, kendi “yerli milli” hayvanlarımızın nesli tükenmesin konusunu açacağım. Çocuklar zürafa, aslan, kutup pengueninden önce, dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleketin, yalnız bizim değil hayvanlarının da olduğunu bilsin, onlardan korkmasınlar, korusunlar, birlikte yaşamayı öğrensinler istiyorum. Aç kalan domuzlar, tilkiler, ayılar köylere gelip korkak bir tüfeğin hedefi olmasın. Karatavuk ormanında yaşasın; güvercinler parklarda. Çocuklar kediyle köpekle korkutularak değil, birlikte yaşayarak büyütülsünler. Bilinsin ki, köpeğe, eşeğe, ineğe tecavüz ve eziyet edenlerin bir sonraki hedefi çocuklar ve savunmasızlardır.

TEHLİKEDEKİ TÜRLERİMİZ, YERLİ VE MİLLİ...

Çocuklara hapsedilmiş kutup penguenlerini değil, sadece 600 kadar kalmış Akdeniz foklarımızı deniz kaplumbağalarımızı anlatalım. Yaşam alanlarını rahatsızlık vermeden gösterelim, bu turları okul müfredatına koyalım mesela.

Nesli tükenen floramızı önce devletin kontrolüne alalım. Bilinçsiz tüketim, ticaret ve ihracatla, korumasızlıkla yok olmaya başlayan Alzheimer ilacı göl soğanımızı, karçiçeğimizi, siklameni, mitolojinin çiçeği nergisimizi, süsenimizi, çiğdemimizi, İstanbulumuzun nazendesini ve dünyada yalnızca Ankara Gölbaşı’nda yetişen, Bern sözleşmesi ile koruma altına alınan sevgi çiçeğimizi çocuklarımızın minik elleriyle koruyalım.

Şiirlere konu olan ala geyiği avcılık yok ediyor. Yaban kedimiz, vaşaklarımız, boz ayılarımızı öğretelim çocuklarımıza. Tanısınlar, aç kalıp köye ineni vurmamayı, doğa korumaya bildirmeyi öğrensinler.

Kelaynaklarımızı, toy kuşlarımızı, kara akbabalarımızı tanısınlar önce kutup penguenleri yerine. Ülkenin hayvanını bilmek, sevmek de vatan sevgisidir.

ZİHNİYET AYNIDIR

“Ülkenin hali, anayasa kavgaları, mahkemeler, cezaevleri, cinayetler, dolar-euro, kriz konuşuyoruz biz, Melda ne anlatıyorsun” diyebilirsiniz. “Darbe kalkışması oldu daha birkaç ay önce, ne pengueni, ne kelaynağı” eleştirileri gelecektir. Diyorum ki bitkisine hayvanına toprağına suyuna saygı göstermeyen nesiller ve onların seçtiği yöneticiler ülkesini de, insanını da sevmez. Darbe demişken de aklıma geldi: Yıllar yıllar önce Fethullah Gülen Avustralya’da okul açarken koalaların yaşam alanını tehdit ettiği için izin verilmemiş, bu da dönemin gazetelerinde alaylı bir dille eleştirilmişti. Aklıma hep Süleyman Demirel’in veciz(!) sözü gelir: “Isparta Havaalanı, o bölgede üreyen dik kuyrukların yaşam alanını tehdit edecek” tepkilerine “Ne yani uçaklardan dik kuyrukların ödü mü kopacak” demişti. 

Penguenlerin ödü kopuyor.

Tıpkı insanlar gibi.

ÖNCEKİ HABER

İstanbul’dan bir kar anısı

SONRAKİ HABER

Anayasa ve Türkiye’nin Bonapartist uğrağı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa