Ali Fuat Yılmazer: Ergenekon ve Balyoz emrini veren Erdoğan
Dink davasında tutuklu sanık olarak dinlenen Ali Fuat Yılmazer 'Neden burada siyasi yetkililer yok, emri veren onlar' diyerek Erdoğan'ı işaret etti.
Cansu PİŞKİN
İstanbul
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin kamu görevlilerinin yargılandığı davanın duruşmasına dönemin İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'in savunmasıyla devam edildi. İddianamede isnat edilen suçlamaları yalanlayan Yılmazer, “Bizi silahlı terör örgütü yöneticisi yaptılar. Bu görevi yapanların hepsi Başbakan Erdoğan ve yetkililer tarafından atandı. Ergenekon, balyoz soruşturmaları için emir veren bizzat dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'dır. KCK operasyonlarının talimatını da Başbakan Erdoğan verdi. Tüm planlamasını Başbakan yaptı. Dönemin başbakanından habersiz hiçbir şey yapmadım” dedi.
Çağlayan'daki İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada tutuklu sanıklar Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek ile tutuksuz sanıklar Reşat Altay ve Sabri Uzun hazır bulundu. Yasin Hayal, Özkan Mumcu, Osman Gülbel, Ogün Samast ve Hamdi Egbatan SEGBİS yöntemiyle sesli ve görüntülü olarak katıldı.
'BU İDDİANAME ALGI ÇALIŞMASIDIR'
2 buçuk yıldır tutuklu yargılanan Yılmazer, 25 yıldır Emniyet Genel Müdürlüğü'nde görev yaptığını ve sicil özetinde hiçbir adli, idari cezanın olmadığını söyledi. Hakkında 10'u aşkın soruşturma ve davanın olduğunu ve bunlardan 6 tanesinden tutuklu olduğunu belirten Yılmazer, "Bugünün Türkiye'sine ve yargı sistematiğine dair savunmamda ibret alınacak meseleler var" dedi. İddianamede kendisine isnat edilen suçlamalar üzerinden savunmasını yapan Yılmazer, "Hakkımdaki suçlamalar bir savcıya yakışacak beyanlar değil. Personel istihdamına dair hiçbir yetkim yok ama emniyette cemaat yapılanmasını gerçekleştirdiğim söyleniyor. Bizi silahlı terör örgütü yöneticisi yaptılar. Terör örgütü yöneticisine bakar mısınız; hepsi Başbakan Erdoğan ve yetkililer tarafından atandı. Niye bir tek siyasi yetkili yok burada? İddianamede 'Sonradan kumpas olduğu anlaşılan Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları için emir verdi' deniyor. Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları için emir veren, bu operasyonu başlatan ve 'ben bu davaların savcısıyım' diyen dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'dır. Dink cinayetinde yöneltilen suçlama olsa olda görev ihmali olur. Ne yapmışım da Dink'in öldürülmesiyle sonuçlanan süreçte bir fiilim olmuş. Fiilin olmadığı yerde fail mi olur? Dink'i korumak için İstanbul'da alınması gereken tedbirler alınmadığı için, cinayeti organize eden ekibe Trabzon'da yapılması gereken operasyon yapılmadığı için cinayet gerçekleşmiştir. Ben bu işin neresindeyim? Laf cambazlıklarından ibaret bir algı çalışmasıdır bu iddianame. Hakimlerin verdikleri kararlardan tutuklandığı, görevlerinden alındığı bir ülkede yargı bağımsız değildir" diye konuştu.
‘KUMPAS OPERASYONLARINI YAPAN CERRAH VE GÜLER’DİR’
Yılmazer, İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü yaptığı sırada dönemin Başbakanı Erdoğan'la tensipleri doğrultusunda birçok kez görüştüğünü söyledi. 2007 yılı Haziran ayında başlayan Ergenekon operasyonlarına dahlini anlatan Yılmazer, “Trabzon Jandarması’ndan İstanbul Jandarma’ya Ümraniye’de deliller bulunduğuna dair istihbarat geliyor. Ümraniye polis alanı olduğu için Emniyet Müdürlüğüne haber veriliyor. Sonra ilçe polisleri bölgeye gidiyor ve el bombalarını görünce olayın ciddi olduğu anlaşılıyor. Bölgeye terörle mücadele ekipleri çağırılıyor, benim de ondan sonra haberim oluyor ve olay yerine gidiyorum. Şube müdürü olarak başbakanın talimatı olmadan Ergenekon operasyonları yapabilir miyim? Ergenekon operasyonlarıyla bu tarih öncesi ve sonrasında hiçbir ilgim ve alakam yoktur. Tezgah ve kumpas operasyonları yapılmışsa Celalettin Cerrah'ın Emniyet Müdürü, Muammer Güler'in Vali olduğu dönemde başlatılmış ve yapılmıştır. Bu operasyonlar kumpassa eğer, kumpası yapan onlardır. 2007 yılının sonunda Ergenekon operasyonları zamanında hiçbir dönem aktarılmayan kadar çok örtülü ödenek aktarıldı Başbakanlıktan” dedi.
‘ÇALIŞMALARIMIZ KASITLI OLARAK SABOTE EDİLİYORDU’
Yılmazer savunması sırasında, Emniyet içindeki cemaat örgütlenmesini yaptığına dair iddiaları ise şöyle yalanladı: “Hüseyin Çapkın Emniyet Müdürlüğü görevine başlayana kadar ben bir tek kişiyi istihdam etmiş değilim. Hatta o dönem 165 personel azaltılmıştı İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde. Bu yüzden de iş yükü artmıştı. Biz terörü önlemeye çalışırken birileri bu çalışmaları kasıtlı olarak sabote etmeye çalışıyordu. Biz teröriste bile kıyamamış insanlarız neden bahsediyorsunuz? Benim görevli olduğum sürede bir tane bile infaz, işkence iddiası yoktur geçmişimde. Canlı bombayı bile ölmeden önce ‘nasıl yakalarız’ diye kendi canımızı ortaya atarak yakalamış polisliğin temsilcileriyiz. Ben teröristsem Başbakan'ın talimatı doğrultusunda terörle mücadeleyi kim vermiştir?”
'KCK OPERASYONLARININ EMRİNİ ERDOĞAN VERDİ'
KCK operasyonlarına ilişkin de bilgi veren Yılmazer savunmasını, “KCK operasyonlarının talimatını bizzat Başbakan Erdoğan verdi. Tüm planlamasını Başbakan yaptı. Diyarbakır’daki operasyonların merkezi bile İstanbul’du. Beşir Atalay ve MİT müsteşarı buna karşı çıkıyordu. MİT elemanlarının bombaları metropollere taşıdığını bizzat tespit edip Başbakana bilgi verdim. Dönemin başbakanından habersiz hiçbir şey yapmadım. Bununla ilgilenen tek birim İstanbul Emniyet Müdürlüğüdür. O günkü mücadele azmi sabote edildiği için Türkiye bugün teröre teslim olmuştur” diye sürdürdü.
Yılmazer savunması sırasında 1 Mayıs’ın izinli kutlanmasının kendi döneminde olduğunu ve bunun için mücadele verdiğini de ifade etti. DHKP-C’nin Başbakana yönelik suikast girişimini durdurduklarını belirten Yılmazer, dönemin Başbakanı Erdoğan ile aralarında geçen konuşmayı da şöyle aktardı: “Başbakan bizzat çağırıp MİT'ten gelen bu bilgiyi bize aktardı. DHKP-C 2008 Mart ayı itibarıyla suikast hazırlığı içindeymiş. MİT’ten gelen istihbarata göre Başbakan’ın Kısıtlı’da oturduğu 3 katlı evin krokileri DHKP-C’nin elindeymiş ve krokide sadece Erdoğan ailesinin bilgisi dahilinde olan takı odası da yer alıyormuş. ‘Nasıl olur’ dedi. Bunun üzerine biz DHKP-C’nin silahlı eylem hücrelerini yakaladık ondan sonra ve hiçbir eylem yapamadılar.”
‘DEVLET DİNK’İ KORUMA GÖREVİNİ YERİNE GETİRMEMİŞTİR’
Dink cinayetine ilişkin suçlamalar üzerine de savunma yapan Yılmazer, yalnızca tetikçilerin değil, cinayeti engellemeyenlerin de Dink cinayetinin faili olduğunu söyledi. Yılmazer, “Dink engellenmeyerek yol verilmiş bir cinayetin kurbanı olmuştur. Güvenlik birimlerinin ciddi kusurları vardır. Devlet, Dink'i koruma görevini yerine getirmemiştir. Sadece tetikçilerden ibaret değildi bu cinayetin faili ve bu siyasal eylemin devlette de karşılığı vardı. Önlenmeyerek önü açılmıştı bu cinayetin. Cinayetin işlenmesi için oluşturulan zemin ile birlikte Türkiye'nin istikrarsızlaştırılması amaçlanmıştır. Dink'i hedef haline getiren devlet içinde etkinliği bulunan bu guruplar Rahip Santoro, Zirve Yayınevi ve Dink eylemini 11. Cumhurbaşkanı seçimini provoke için yapmıştır. Toplumdaki milliyetçilik duygularının istismarı üzerinden proje geliştiren başta devletin güvenlik güçleri içinde olan bu gruplar toplum mühendisliğinin sonucudur” dedi.
‘DİNK CİNAYETİNDEKİ KASIT UNSURUNUN MERKEZİ İSTANBUL’DUR’
Genelkurmay başkanlığının Dink'in Sabiha Gökçen ile ilgili yazdığı yazının ardından yaptığı basın açıklamasıyla milliyetçi duyguları körüklediğini ifade eden Yılmazer, “İşte bu ilk adımdan sonra Yasin Hayal ve Ogün Samast kahraman olacaklarına inandırıldıkları için bu cinayeti işlemişlerdir. Dink’in ölüm tehditleri aldığı devletin ilgili kurumlarınca bilinmektedir. Zamanında herkes görevini yapsa bu eylem gerçekleştirebilir miydi? Dink'e yönelik 2004 yılında başlayıp giderek artan tehditlerden devletin tüm birimleri haberdardır. 2002 yılından itibaren aşırı milliyetçi ulusalcı grubun doğrudan hedef haline getirilmiştir. 2005 yılından itibaren Orhan Pamuk, Hasan Cemal gibi isimlere de dava açılıp siyasi bir atmosfer yaratılmaya çalışılmıştır. Siyasal iklim derin güçleri harekete geçirmiş bu güçler toplumu ve siyaseti yeniden dizayn etmek için çalışmıştır. Dink'in öldürülmesi önlemler alınmayarak olanaklı hale getirilmiştir. Kasıt unsuru aranıyorsa bunun merkezi İstanbul'dur” şeklinde konuştu.
Yılmazer, Trabzon Jandarması'na ilişkin ise şöyle konuştu: "15 Temmuz'a kadar jandarmaya dokunulmadı ve o tarihte Veli Küçük'ün adamları FETÖ'cü ilan edilerek Dink cinayetinden tutuklandı. Ama kimse bunu sorgulamıyor korkudan." Duruşma yarın da Yılmazer'in savunmasıyla devam edecek.
HRANT'IN ARKADAŞLARI: 10 YILDIR HRANT YOK, ADALET YOK
Hrant Dink cinayeti dava duruşmasının 10'uncu celse ilk oturumu öncesi, Dink’in Arkadaşları bir kez daha Çağlayan’ da bulunan İstanbul Adliyesi önünde adalet istedi. “Hrant için adalet için” pankartıyla bir araya gelen Hrant'ın Arkadaşları adına basın açıklamasını Bülent Aydın yaptı. Aydın, bugün yapılacak duruşmada savunma yapacak olan dönemin İstihbarat Daire Başkanlığı C Şubesi müdürü tutuklu Ali Fuat Yılmazer’in savunması ile sanık savunmalarının son bulacağını söyledi.
Aydın, 10 yıldır adalet arayışı içerisinde olduklarını hatırlatarak “10 yıldır Hrant yok, adalet yok” dedi. Aydın, failler ortaya çıkarılana kadar adalet arayışlarını devam ettireceklerini söyledi.