Keşke barışı da verebilseydik
Aslında bütün dünyayı etkileyen toplumsal bir olayın bizim hayatımıza nasıl yansıdığını anlatan bir anı aktaracağım.
Bilgesu KİPER
Kartal Fen Bilimleri Temel Lisesi
Ben üniversite sınavına hazırlanan bir lise öğrencisiyim ve yakın zamanda yaşadığım, beni ve arkadaşlarımı çok etkileyen, aslında bütün dünyayı etkileyen toplumsal bir olayın bizim hayatımıza nasıl yansıdığını anlatan bir anı aktaracağım.
Güneş doğmadan uyanıp okula gitmenin kasvetini atamadığımız, kendimize vakit ayırmaya çalışırken bile sınav stresini üzerimizde hissettiğimiz sıradan bir lise günündeyiz. Okul olması gerektiğinden erken bitiyor ve arkadaşlarımla vakit geçirmek için soğuk havaya rağmen metroya yürüyoruz. Metroya binip oturacak yer bulduktan sonra arkadaşlarımızdan biri çaprazımızı işaret ediyor. Hepimiz dönüp bakıyoruz ve insanlığın büyük çoğunluğunun suçunu üstlenmesi gereken savaşın ürünlerini; çok zayıf giyinmiş bir adam ve küçük bir çocuk mülteciyi görüyoruz. 3-4 yaşlarındaki çocuğun ayakları çıplak, vücudu pis görünüyor. Metrodaki herkes kayıtsız gibi. Bu görüntüyü çok fazla gördükleri ve alıştıkları belli oluyor. Zaten bildikleri bir durum bu. Savaştan kaçmış milyonlarca insan, Türkiye’nin her tarafında, her yaştan mülteci ağır koşullarda yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor.
ATKI, BERE, OYUNCAK ARABA
Arkadaşlarımdan bir tanesi yardım etmek istediğini belirtiyor. Bununla birlikte nasıl yardım edebileceğimizi düşünmeye başlıyoruz. 4-5 arkadaş bunun için kafa yorarken bir arkadaşımız çok fazla umursamıyor ve kendini sohbet dışında bırakıyor. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Birisi çocuğa beresini vermek istiyor, birisi atkısını, birisi anahtarlığın ucundaki küçük oyuncak arabayı. En sonunda vereceklerimizi kararlaştırıyoruz ve hepsini bir kişide topluyoruz. Metro durmak üzereyken adamın yanına gidip hızlıca eşyaları veriyoruz. Çocuğun babası olduğunu tahmin ettiğimiz Suriyeli abi atkıyı ve küçük oyuncak arabayı alıyor atkıyı çocuğun çıplak ayaklarına sarıyor, arabayı çocuğa veriyor. Çocuk arabayı görünce bizi unutuyor ama babası bize bakıp hafifçe selam veriyor. Bereyi bize geri uzatıyor ve berelerinin olduğunu söylüyor. Bereyi geri alıp metrodan iniyoruz. İndikten sonra yardım etmenin getirdiği bir mutluluk olmuyor maalesef. Arkadaşlarımızdan biri “Keşke eldivenimi de verseydim.” diyor. Herkes yeterli olmadığının farkında.
BU SAVAŞ KİMİN SAVAŞI?
Atkının veya oyuncak arabanın savaşı durdurmadığının bilincindeyiz. Biz ne düşüneceğimizi bilemezken davranışımıza ve mültecilere kayıtsız kalmış arkadaşımız şaşırtan bir soru yöneltiyor. “Neden yardım ettiniz ki? Ben olsam etmezdim.” Arkadaşımızın bu düşüncesine anlam veremiyoruz ve açıklamasını istiyoruz. Kendisini ifade etmekte güçlü çekmeden; mültecilerin ülkeleri için savaşmaktan kaçan korkak insanlar olduğunu, bizim ülkemize yerleşip bizim barınma, eğitim gibi haklarımızdan faydalandıklarını ve bunun bizi zora düşürdüğünü, yardımı hak etmediklerini ve birilerine yardım etmek istiyorsak önce Türkiyelilere etmemiz gerektiğini söylüyor. Biz de bu arkadaşımıza öncelikle yardım ederken politik bir sebep aramadığımızı anlatıp, daha sonra kendi görüşümüzü açıklamaya başlıyoruz. İhtiyacı olana yardım etmenin bile politik bir eyleme dönüşmüş olduğu bu günlerde Suriye’de devam etmekte olan savaşın aslında kimlerin savaşı olduğunu, bölgede paylaşım savaşına girmiş emperyalist güçlerin, bölge halkını savaşta kendi çıkarları için nasıl kullandığını, ana akım medyanın çarpıtma haberleriyle gündemi tamamen farklı algılayan arkadaşımıza anlatmak her ne kadar zor olsa da, emperyalist güçlerin halkları sömürdüğü sonucunda az da olsa birleşmiş bulunuyoruz.
Yaşanılan bu olay, içinde politik bir talep olmaksızın insan olmanın gerekliliğini yerine getirmiş olan bizlere, günümüzde özgürce insan kalabilmek için birtakım politik taleplerle hareket etmemiz gerektiğini anlatıyor bence. Öncelikle nasıl yaşadıklarına sıkça tanık olduğumuz Suriyeli mülteciler yaşama hakkımızın nasıl tehlikede olduğunu gösteriyor bize. Bazı üniversitelerde mültecilere özel kontenjanlar olmasını dert edinmiş arkadaşımız kendi eğitim hakkımızla ilgili sorunlarımızı gösterir nitelikte. Yine, mültecilerin Türkiye’de nasıl ucuz işgücü olarak kullanıldığını görmesine rağmen, her gün bir yerlerde yaşamını çıplak ayaklarla sürdüren Suriyeli insanları görmesine rağmen, Suriyelilerin tanınan ayrıcalıklardan dolayı rahat yaşam sürdüğüne inanmış arkadaşımız, ana akım medyanın yanıltıcılığının önemli örneklerinden. Bizler eğer gelecekte Suriyelilerin şu anda yaşadıklarını yaşamak istemiyorsak hakim güçlerin nefret söylemleriyle, medyanın yalan haberleriyle, üretken olamamamıza neden olan ve bizlere at gözlükleri hediye eden eğitim sistemiyle, tüm bunları yaratan sistemle mücadele etmeliyiz.