“Anayasa değişikliği” dedikleri nedir? Ne değildir?
Peki, anayasa değişikliği nasıl olmalı? Olan ne?
Çağıl ADIGÜZEL
Kocaeli Üniversitesi
Uzunca bir süredir tartışmaları, görüşmeleri devam eden anayasa değişikliği teklifi TBMM Genel Kurulunda tartışılmaya başlandı. Peki, anayasa değişikliği nasıl olmalı? Olan ne?
Anayasa, yemeli itibariyle bir toplum sözleşmesidir. Yani toplumun haklarını devlet karşısında garanti altına alan, devletin temel işleyişinin sınırlarını belirleyen bir metindir. Bir sözleşme tek taraflı yapılamaz. Bir tarafça hazırlanıp diğer tarafa “yarınız kabul ediyor” diyerek dayatılamaz. Bütün toplum kesimlerinin görüşü alınarak, ortak mutabakata varılan tartışmalar yürütülerek kurulur. Bunun dışında yapılacak tüm anayasalar ve değişiklikler egemen sınıfın çıkarlarını gözetecektir.
İşte olan da budur!
Bu değişikliğin Türkiye’yi refaha kavuşturacak, bütün düzeni yeniden tesis edecek, ekonomiyi düzeltecek, Türkiye’yi “dünyanın korktuğu büyük devlet” haline getirecek siyasi bir “Yaşam Suyu” olduğu iddiaları iktidar ve yandaşları eliyle her gün işlenmeye çalışılıyor. Yönetim politikalarının düştüğü bütün çıkmazların açılacağı mucizevi bir değişiklik algısı yaratılmak isteniyor. İktidarın kendi eliyle çökerttiği her şey bu değişiklikle yine iktidar tarafından düzeltilecek ve daha iyiye götürülecek imajı yaratılmak isteniyor.
Değişen şey birkaç anayasa maddesinden çok daha fazlasıdır. Mesele AKP iktidarının fiili olarak uyguladığı “tek adam rejimi”nin yasal dayanaklarla inşasıdır.
PEKİ BU DEĞİŞİKLİK GEREKLİ Mİ?
Maddelerin içeriği büyük bir tartışma konusu iken bir yandan değişikliğin gerekli olup olmadığı yönünde tartışmalar sürüyor.
Yüz binlerce insanı mağdur eden, demokrasi mücadelesi veren kurumlardan özgür basın kurumlarına, hatta kültür dergilerine kadar saldırılan OHAL durumunun normal hale getirilmesi, OHAL seviyesindeki baskıların sıradanlaşması AKP’nin ülkeyi yönetmeye devam etmek için ihtiyacıdır.
Bu değişiklik başta işçi ve emekçiler olmak üzere tüm gençlik kesimlerinin üstündeki sömürü kırbacının darbelerini daha da sertleştirmenin güvenceye alınması için gereklidir. Hak arayışlarının, grevlerin, insanca yaşam kavgasının yok edilmesi için gereklidir. Savaş politikalarının devam ettirilmesi, küçük emperyal hayallerin, Ortadoğu’dan pay kapma çabasının devamı için gereklidir. Katliamlara zemin hazırlayanların istikbali için gereklidir. Laiklikten tam anlamıyla uzaklaşmış, gerici tarikatlarla kendini besleyen ve yenileyen çürümüş zihniyetin devamlılığı için gereklidir. İstismar-tecavüz politikalarının devamı için gereklidir.
Yani burjuvazinin ve temsilcilerinin sermayeye dayalı politikalarının devamı için gereklidir.
Anayasa değişikliğinde “şu madde”, “bu madde” yönlü bir tartışmadan önce görmemiz gereken bu gerekliliktir.
OHAL’DE REFERANDUM
AKP-MHP ortak çabasının eseri olan bu metin yasama, yürütme, yargı erklerinin tamamını başkanda (partili cumhurbaşkanı) toplamanın en kuvvetli adımıdır. Değişikliklerin teklif edilenler ile sınırlı kalmayacağı, anayasa başta olmak üzere bütün kanunlarda değişikliklere bağlı olarak “maddeler arasındaki çelişkileri giderecek”, “kaosu önlemeye yönelik”, “milli birlik ve beraberliği artırıcı” yeni değişikliklerin de biri birinin peşi sıra geleceğini bilmeliyiz.
Başkanlığa karşı çıkan kesimler şimdiden ağır baskılara maruz bırakılıyor. Siyasi partilerin temsilcileri, milletvekilleri tutuklu iken yapılacak bir tartışmanın veya OHAL baskıları devam ederken yapılacak bir referandumun iktidar tekelindeki bir propaganda ile yapılması da amaçlananlar arasında.
Yeni rejim faşist bir dikta yönetimi olarak kurulurken iktidar karşında duranları yok etmenin de bütün fırsatlarını değerlendirmek istiyor. Mücadeleyi söndürmek, tepki duyanları korkutarak sindirmek, pasifleştirmek istiyor.
Bütün bu baskılara rağmen, geleceğini tek adama zimmetlemek istemeyenler, demokratik, laik, insanca bir yaşam isteyenler ne yapacak?
Baskı ve dayatmalar karşısında duran bütün kesimlerin, bütün örgütlenmelerin bir araya gelerek bu mücadeleyi yürütmesi gerekiyor. İktidarın bütün vahşi saldırıları devam ederken, bütün propaganda gücüyle bu mesele tartışılırken kimse tek başına bunun karşısında duramaz. Geleceğimizi kurtarmanın yolu bir araya gelmekten geçiyor. Ortada “şu parti, bu grup”tan ziyade bugün bütün demokrasi güçleri açısından bir var oluş sorunu, varlık yokluk meselesi vardır. Bu nedenle başkanlığa ve buna yol açacak bütün politikalara karşı çıkmak için birleşmek daha kolaydır.
HER YERDE MÜCADELE
Baskı koşullarının bu derece ağırlaştığı bu dönemde hiçbir mücadele dar alanlara sıkışarak sonuç alamaz. Ne laiklik mücadelesi ne demokrasi mücadelesi ne insanca yaşam mücadelesi ne de başkanlığa karşı mücadele böyle bir anlayışla sonuca ulaşabilir.
Tartışmalar iktidarın da istediği gibi meclis zeminlerine, bu komisyona, şu kurula sıkıştığı sürece istenen elde edilecektir. Mesele bu konuyu başta gençler olmak üzere bütün işçilerin emekçilerin tartışmasını sağlamak, rahatsızlık duyanları ortak bir mücadele etrafında birleştirmektir. Dikta ve tek adam politikalarına karşı hem bu politikaların ilerlemesini engellemek, hem de hali hazırda devam eden baskı ve sömürüyü yok etmek için fabrikalar, atölyeler, okullar, fakülteler, evler mücadelenin ilerletileceği mevziiler haline getirilmelidir.
Hayır safında duran, diktayı reddeden gençlerin birliği ve AKP-MHP koalisyonunun kendi karanlık geleceğine yedeklediği gençlerin de başkanlığı reddeden saflara çekilmesi elzemdir.
Tarih boyunca baskılara karşı elde edilen bütün kazanımlar, ezilen sınıfların egemenlere karşı yürüttüğü mücadelelerle elde edilmiştir. Bu anayasa değişikliğinin ve arkasındaki zihniyetin bertaraf edilmesi, aydınlık bir geleceğin inşası da yine ancak bu şekilde mümkün olacaktır.