16 Ocak 2017 16:14

Mahallenin sevilen genci: Cengiz Argüç

Cengiz Argüç’ün yaşamına, devrim ve sosyalizm mücadelesinde nasıl yer tuttuğuna, kişiliğine ablası Emine Argüç Bitirgeç ile mercek tutmaya çalıştık.

Paylaş

Trafik kazası geçirmiş ağır yaralı olarak hastanede yatıyordur, hasta yatağında ilk sözleri “Bana yemek verin, bir an önce ayağa kalkıp mücadeleye devam etmeliyim.” oldu. Diyarbakır’da katledilen Gerçek Dergisi temsilcisi Namık Tarancı’nın ardından “Onun mücadelesini ben devralmalıyım, kalemi yere düşmemeli” diyerek Diyarbakır yollarına düşen bir devrimci Cengiz Argüç. Adana’da yaşadığı mahallede başı dara düşen herkesin ilk koştuğu komşusu da Cengiz’den başkası değildi. 29 yıllık hayata en fazla neler sığdırabiliriz? Cengiz Argüç yaşadığı yıllar boyunca hayatına girdiği herkeste iz bırakmayı başararak aramızdan ayrıldı. 27 Ocak’ta ölümünün üzerinden 23 yıl geçmiş olacak. Cengiz Argüç’ün yaşamına, devrim ve sosyalizm mücadelesinde nasıl yer tuttuğuna, kişiliğine ablası Emine Argüç Bitirgeç ile mercek tutmaya çalıştık.

 

Cengiz Argüç’ü tanımakla başlayalım. Kimdir Cengiz Argüç, doğup büyüdüğü dönem ve yer nasıldı?

Cengiz, 6 Nisan 1965’te Adana’da Kanalköprü’de doğdu. Biz beş kardeşiz, Cengiz ise dördüncü. Çocukluğundan ilk gençliğine kadar olan dönemlerde memlekette politik bir hava hâkimdi. Bizim gibi demokrat ailelerden birçok genç, devrimci örgütlere sempati duyarak mücadeleye katılıyor, birçok fabrikada işçi direnişleri, grevler yaşanıyor, mahallelerde gençler örgütlenerek çalışmalar sürdürüyordu. Tüm bunların yanında hemen her akşam bizim mahallemizde asker, polis baskınları yaşanıyor, her geçen gün artan kaotik bir durum yaşanıyordu. Cengiz bu dönemlerde Endüstri Meslek Lisesi’nde torna-tesfiye bölümünü kazanmıştı. Mücadeleye de lise yıllarında katıldı. Bu konularda ailesine karşı ketumdu ancak Cengiz’de yaşanan değişimleri görebiliyorduk. Cengiz zaten mahallede çok sevilen bir gençti ve tüm mahallelinin yardımına koşardı. Arkadaşları arasında da sevilen, sayılan biriydi. Hatta 20’li yaşlarına geldiğinde mahallede bir hasta olsa ilk önce Cengiz yardımına koşar, hastaneye yetiştirirdi. Eşinden dayak yiyen kadınlar Cengiz’e dert yanarlardı, ücreti ödenmeyen işçiler ilk önce Cengiz’in yanına koşardı. Karışık bir mahallede büyümesine rağmen kötü alışkanlıkları hiç olmadı, bir kere bile sigara içmemiştir.

LİSE YILLARINDA BAŞLAYAN DEĞİŞİM

Cengiz lise yıllarına kadar çok kitap okuyan bir genç değilken elinden kitaplar düşmez oldu ve daha olgunlaştığını görüyorduk. Hatta bir dönem mahalledeki gençlerle birlikte bir futbol kulübü kurdular. Setgücüspor’un hem kurucusu hem kaptanıydı Cengiz. Futbolu çok iyi oynar, Kanalköprü’de yetişen bir genç olarak çok iyi de yüzme bilirdi. Ancak bir süre sonra kulübün tüm oyuncuları gözaltına alındı ve günlerce serbest bırakılmadılar. Lise sona geldiğinde evde bildiriler bulmaya başladık ve daha sonrasında Cengiz bu bildiriler gerekçe gösterilerek birçok defa gözaltına alındı. Babam, Cengiz’e bildirileri sorduğunda Cengiz pek bir şey anlatmazdı. Lise bittiğinde 19 Mayıs Üniversitesi spor bölümünü kazandı ancak okul müdürünün ona “Seni mezun etmeyeceğiz. Devamsızlığın çok.” demesinin ardından üniversite kazanma belgesini yırtıp attı ve üniversiteye gitmeyeceğini söyledi. O yıl mezun oldu ancak üniversiteye gitmedi, bir süre değişik işlerde çalıştı ve daha sonra askere gitti.

 

Gençlik mücadelesinde nasıl yer alıyordu? O dönem gençliğinin öne çıkan talepleri nelerdi?

Daha çok darbe sonrası zamanlardı ve ilk zamanlarda örgütlü mücadele sekteye uğramıştı. Ancak daha sonradan toparlanma dönemlerinde Cengiz partisiyle yeniden buluşmuş ve mahalle biriminde görev almıştı. Gençlik ile olan diyalogları, yağız delikanlı tavırları onu gençlik arasında sevilen biri haline getirdi. Kahvehanelerin lise, üniversite mezunlarının, işsizlerin doldurduğu da zamanlardı ayrıca. O dönemin gençliğinin en acil talepleri arasında iş ve “Sendika, sigorta ve 8 saatlik işgünü” talebinin yanı sıra üniversite gençliğinin yükselen “Bilimsel, Özerk ve Demokratik Üniversite” talepleri çerçevesinde çalışmalarını sürdürdü.

 

Onu daha iyi tanıyabilmemiz için, kişisel anılarınızdan bir şeyler anlatabilir misiniz? Sizinle arası nasıldı? Ailesiyle bağları nasıldı? Arkadaşları arasında nasıl bilinirdi?

Ben Cengiz’den 4 yaş büyüğüm. Ancak ikimiz birbirimize çok düşkündük, çok iyi anlaşırdık ve genelde biz ikiz zannedilirdik. 1989’da üzerinde yakalanan bildirilerden cezaevine girdiğinde Malatya’ya gönderildi ve ben o dönem Adana’da nefes alamadığımı hissediyordum. Her salı işyerinden izin alıp görüşüne gidiyordum ve ancak orada onu görünce kendime gelebiliyordum.

Cengiz uzun boylu, esmer, yakışıklı biriydi de aynı zamanda ve iyi dans ederdi, romantik bir yanı hep olmuştur. Örneğin ne zaman benim yanıma gelecek olsa beyaz gül getirirdi bana vermek için. Bütün faaliyetlerine devam ederken akrabalarını, eşini, dostunu hiçbir zaman unutmazdı. Malatya cezaevinden çıktıktan sonra Adana’da bir arkadaşıyla trafik kazası geçirdi ve doktorlara göre yaşaması mucizeydi. 

Kazanın olduğu geceden hastaneden taburcu olana kadar geçen aylarda hayatında olan herkes onu bir an olsun yalnız bırakmadı. Cengiz güçlü biriydi, onlarca ameliyatın ardından hayatta kaldı ancak tek gözünü kaybetti. Hastanede onun yanında kaldığım süre boyunca bana sürekli “Bana yemek yedir bacım, bir an önce ayağa kalkmalıyım, hiçbir şey yapmadan yatmak bize yakışmaz.” derdi.

“TEK GÖZLE DE KALDIĞIM YERDEN DEVAM EDEBİLİRİM”

Tek gözü bandajlı aylarca kaldı ve o haldeyken de sürekli kitap okudu. Arkadaşları arasında da çok sevilen ve sayılan biriydi hatta öyle ki o gün Cengiz’in arkadaşı olup o öldükten sonra erkek çocuğu olanların hepsinin adı bugün Cengiz Argüç. Arada anlaşamadığımız olsa da politik faaliyetlerinden dolayı başına ne zaman bir şey gelse ailesi olarak hep Cengiz’e sahip çıktık. Emniyette, savcılıklarda Cengiz’in bir an önce serbest bırakılmasını isteyerek hep takip ettik.

 

Hangi kişisel özellikleriyle tanınırdı? Karakteriyle ilgili anlatabileceğiniz anılarınız var mı? Neler yapmayı severdi? Neler yapmayı sevmezdi?

Cengiz gözü karalığı, kararlılığı ve inatçılığıyla tanınırdı. Aynı zamanda disiplinli ve yoldaşlarına, halkına, partisine sonuna kadar bağlı biriydi. Malatya cezaevinde yine onu ziyarete gittiğim bir sefer yanımda bahçemizden topladığım meyveleri de götürmüştüm ve Cengiz’e konuşurken bir yandan da meyvelerden yemesini söyledim. Ancak o kabul etmedi ve koğuşta komün olduğunu herkesin ortak faydalanması gerektiğini söyleyerek meyvelere orada elini bile sürmedi. Cengiz’in bir kez “of” dediğini, geri durduğunu görmedim. Hayatı boyunca dimdik yaşadı. Hiçbir zor koşulda geri çekilmedi. Az önce kazadan bahsetmiştim. O gece Cengiz’in içinde olduğu araçla karşıdan gelen araç hızlı çarpışmış ve Cengiz çarpışma sonucu ön camdan dışarı fırlamıştı ve yüzünde, vücudunda birçok kesik izi vardı, birçok yeri parçalanmıştı. Hastaneye gittiğimizde Cengiz hareketsiz bir şekilde ama yine o heybetli görünümüyle sedyede yatıyordu, durumu çok ağırdı. Hareket etmeye mecali yoktu. Doktorlar bize durumun ağır olduğunu, yaşama şansının çok az olduğunu Balcalı Hastanesi’ne sevk edeceklerini söylediler. Cengiz bu konuşulanları duydu ve avazı çıktığı kadar slogan atmaya başladı. Hastane içerisindeki herkes bu olay karşısında şok oldu. Herkeste “o haldeyken nasıl bağırabildi?”  düşüncesi vardı. Hayatını mücadelesi için yaşayan biriydi Cengiz Argüç. Askerden geldikten sonra iş bulmak konusunda sıkıntı çekti ve işsizdi bir süre. O süre zarfında da disiplinli, kararlı yaşamayı ve heyecanını bırakmadı hiç. Üç öğün yemeğini evde yer, ama o gün içerisinde işçi direnişlerini ziyaret eder, işçilere bildiriler dağıtırlar, mahallede gençler, yaşlılar ile kahvede tavla, dama oynardı. Tüm bunları yaparken kendine bakmayı ihmal etmez, iyi giyinirdi ve iyi de dans ederdi Cengiz.

 

Katledildiği süreci biraz anlatabilir misiniz? Dersim’de katledildiğini biliyoruz, orada nasıl bir çalışma yapıyorlardı?

Kürt illerinde baskının, katliamların hızla arttığı bir dönemdi ve Cengiz Diyarbakır’a gidişinin ardından bize her geldiğinde oralarda yaşananları anlatırdı. Ölümünden önce son olarak görev aldığı yer Dersim Mazgirt’ti. Zor koşullarda mücadele yürütüyorlardı ancak Cengiz bunlara rağmen haftada bir bizi arardı. Sonradan öğrendiklerimize göre Cengiz Mazgirt’te de kısa sürede halkın arasına karışmış, sevilen, sayılan biri haline gelmiş. Sanki yıllardır oralı gibi her gün kahvelere gidiyormuş, halkla buluşuyormuş. Ölümünden sonra da Aşağıçanaklı köylüleri çok derinden üzüntü duymuş. Hatta “Bizim Cengiz mi?” diyerek şaşkınlıklarını, üzüntülerini dile getirmişler. Cengiz’in ölü bedeni de devleti tedirgin etmiş olacak ki, cansız bedenine bile onlarca el ateş edilmiş. Bir panzerin arkasında kilometrelerce yolda sürüklenmiş. Ancak tüm bunlar Cengiz’i, mücadelesini yenmeye yetmedi. Öldükten sonra sahiplenildi Cengiz, hayatı boyunca temasa geçtiği herkes 23 yıl sonra bile Cengiz’i anıyor.

“NAMIK’IN KALEMİNİ DEVRALMAM LAZIM”

20 Kasım 1992’de Gerçek Dergisi Diyarbakır temsilcisi Namık Tarancı katledilmişti. Ben Cengiz’i ilk kez o zaman ağlarken gördüm. Sinirinden ağlıyordu ve içten içe kızgınlığı artıyordu. “Yoldaşımızı katlettiler, Diyarbakır’da olmam lazım, kalemini benim devralmam lazım.” diyordu. İlk olarak Diyarbakır’a koşanlar arasındaydı. Namık Tarancı’nın cenazesinde tüm kuşatılmışlığa rağmen partisinin pankartını mezarlığa asan kişiydi. Hizbullah ve her türlü kontrgerilla eylemlerinin had safhada olduğu bir dönemde Namık Tarancı’nın görevini üstlenmek üzere Diyarbakır’da görev aldı. O dönemden sonra Gerçek Dergisi’nin birçok sayısında yazılarını, haberlerini okumaya başladık. Çok okuyan, kendini sürekli geliştirmeye çalışan biriydi ancak gazetecilik deneyimi yoktu. Tüm bunlara rağmen görevi üstlendi. Biz onu yalnızca Diyarbakır’da biliyorduk ancak o çevre illere de gidiyor, çalışmalar sürdürüyormuş. Kısa zamanda Namık Tarancı gibi Diyarbakır halkının da gönlünü kazanmayı bilmişti. 1993 yılının yaz aylarında Dersim’e gitti. Ve giderken bizlere “dünyanın en güzel yeri”ne gittiğini söyledi.


 

CENGİZ ARGÜÇ KİMDİR?

Cengiz Argüç, 6 Nisan 1965’te Adana’da Kanalköprü’de doğdu. Beş çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğu olan Cengiz Argüç, liseyi Endüstri Meslek Lisesi’nde torna-tesfiye bölümünde okudu. Lise yıllarında gençlik mücadelesine katıldı.

1989’da bildiri taşıdığı için cezaevine girdi, Malatya Cezaevi’ne gönderildi. Cezaevinden çıktıktan sonra bir trafik kazasında tek gözünü kaybetti. Namık Tarancı’nın katledilmesinden sonra Diyarbakır’a geçen Cengiz Argüç, daha sonra Dersim’deki çalışmalara katıldı. 27 Ocak 1994’te girdiği bir çatışmada hayatını kaybetti.

ÖNCEKİ HABER

“Anayasa değişikliği” dedikleri nedir? Ne değildir?

SONRAKİ HABER

Fırtınanın içinde: Gençliğin hareketi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa