Ne OHAL bitiyor, ne katliamlar
Koca yarım seneyi ardımızda bir OHAL dönemiyle geçti gitti, şimdi bir 3 ay daha belki sonra bir tane daha, bir tane daha…
ROTA
OHAL geçtiğimiz hafta içi yeniden 3 ay uzatıldı. Normalde görüşülmesi gereken tarihten daha erkene çekilerek gerçekleştirilen görüşmelerde alınan bu kararın erken görüşülmesinin gerekçesi, meclise getirilecek olan anayasa değişikliğiydi. Bu dönem üçüncü OHAL dönemine girmiş oluyoruz. Koca yarım seneyi ardımızda bir OHAL dönemiyle geçti gitti, şimdi bir 3 ay daha belki sonra bir tane daha, bir tane daha… Akılda kalan şeyler bizim için ne oldu diye kendimize sorsak ilk elden şunlar aklımıza gelir; ihraç edilen kamu çalışanları, kapatılan gazeteler, dergiler, dernekler; tutuklanan milletvekilleri, gazeteciler, siyasetçiler; kayyım atanan belediyeler; sonu gelmeyen dolar yükselişi, içerde ve dışarda savaşın daha fazla tırmandırılması sonucu pek çok insanın hayatını kaybetmesi… Peki OHAL’in çözdüğü sorunlar ne oldu dersek, kimileri için hakikaten cevaplanması zor bir sorun olur sanırım.
“MEMLEKET ATEŞ TOPU, BUNLARIN DERDİ BAŞKANLIK”
Memlekette OHAL’i kalıcı bir düzen olarak kurmak isteyenler, bugün OHAL olmadan kılını bile kıpırdatamaz halde. Başkanlık sistemi için referandumu gündeme getirenler, önceleri OHAL olmadan referanduma gidileceğini söyleseler de şimdi pek çoğu, “bir oldu-bitti” süreciyle OHAL koşullarında anayasa değişikliği teklifini meclise sundu. Daha Beşiktaş stadyumunun önünde patlayan bombanın üzerinden bir ay bile geçmemiş, bir ay içinde Kayseri, Reina, İzmir saldırıları olmuş; Rus büyükelçi öldürülmüş; IŞİD elindeki askerlerin yakılma görüntülerini paylaşmış; El Bab’da hayatını kaybeden asker sayısı 50’yi bulmuş; Amerikan Doları 3.70’i aşmış; asgari ücret 1404 lira olarak açıklanmış; pazarlarda, marketlerde, ulaşım, benzin, doğalgaz gibi alanlarda “zam fırtınası” esmiş durumda.
Bütün bunlar ve ek olacak başka şeylerin yaşanmasının nedenini bugün ülkeyi yönetenlere göre iç ve dış düşmanların Türkiye’nin etrafını sarması sonucu oluşan istikrarsızlık. Buradan çıkış yolu olarak gösterilen yol ise; başkanlık sistemi. Ancak bunu kabul ettirebilmek, AKP cenahı için çok kolay olur mu, belli ki olmayacak. Nitekim toplumsal kesimler açısından önemli bir bölüm, “Memleket ateş topu, bunların derdi başkanlık” diyor. Gelecek kaygısının son yıllarda hiç olmadığı kadar arttığı, can güvenliğinin sağlanmasına dair en ufak güven “kırıntısının” giderek yok olduğu, ekonominin çok sert bir şekilde alt üst olduğu şu koşullarda; işçi, emekçi, kadın ve genç, kendi sorunlarının çözümünün, kurtuluş reçetesinin “başkanlık sistemi” olduğunu düşündüğünü söylemek abesle iştigal olur.
DOĞRU, SORUN SİSTEM SORUNU!
Başkanlık sistemini ortaya koyarken, ağızlarını genelde şu noktadan açıyorlar: “Sorun sistem sorunu.” Burada kastedilen, demokrasinin, çok sesliliğin en ufak kırıntısının dahi olmadığı; memleketteki her gelişmenin “tek adamın iki dudağı” arasında olduğu bir sistemin olması gerektiğidir. “İki başlılık olmamalı” diye bu sistemi öne sürenlerin, 15 yıldır ülkeyi “tek parti” olarak yönettiğini de bir kenara yazalım.
Bizim bu söylenenler karşısında söyleyeceklerimiz nettir. Evet, haklısınız baylar. Sorun sistem sorunu. Ancak problemli olan sistem, sizin emperyalist kapitalist sisteminizden başkası değil. Onlarca işçi ve emekçinin kanından, terinden, emeğinden yararlanarak zenginleşenlerin, yayılmacı çıkarlar uğruna halkı ateşe atanların, gençliği karanlığa itenlerin iktidarı sürdüğü müddetçe bu sistemin sorunları baki kalacak. Kapitalizmin ne halklara, ne gençliğe vadedecek hiçbir şeyi zaten yoktur. Biz eşit, özgür, barış içinde; emeğin iktidarda olduğu bir dünyayı isteyenler olarak, barbarlığın iktidarı olan kapitalizmin, her türden makyajlı haline her dönem gençliğin mücadeleci karakteriyle karşı çıkmayı sürdüreceğiz.