Tutuklanan meslektaşlarımızın selamı var
Fatih Polat, 24 günlük gözaltı süresinin ardından 3'ü tutuklanan 3'ü tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan 6 gazetecinin Adliye sürecini yazdı.
Fatih POLAT
Altı meslektaşımızdan üçünün örgüt üyeliği suçlamasıyla tutuklanması, Türkiye’de yargının iktidarın bir enstrümanına dönüştüğünün yeni bir kanıtı oldu.
Gün boyu Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde, 24 gündür gözaltında olan arkadaşlarımızın getirilmesini beklerken endişeliydik. Türkiye’de cezaevlerindeki gazeteci gerçeği, adliyelerde her gün süren gazeteci davaları bize başka bir şey söylemiyordu.
Ardından adliyeye getirilmek için yola çıkarıldıklarını duyunca adliyeye girdik. Gözaltındaki arkadaşlarımızdan Tunca Öğreten’in nişanlısı Minez ve babası Tuncay Öğreten ile adliyenin kafetaryasında otururken, az sonra Tunca’nın avukatı Sevgi Kalan geldi. Sevgi, dosyada hukuki manada delil kabul edilebilecek şeyler olmadığını, ancak suçlamaların niteliğine bakınca çıkacak karar konusunda iyimser şeyler söylemenin zor olduğunu, bizleri hem olumsuz bir karara hazırlamaya hem de çok endişelendirmemeye çalışarak temkinli bir dille anlattı.
Sonra, gözaltındaki arkadaşlarımızın ifadeye getirileceği D Blok 7. kata çıktık. Adliyenin güvenlikçileri bariyerin, gelecek arkadaşlarımızın görülebileceği kısmına sarı basın kartı olanlar dışındakilerin alınmayacağı yönünde karar olduğunu söylediler. O ana kadar süreci birlikte takip ettiğim ve pekçok basın davasını da birlikte izlediğim arkadaşım, deneyimli gazeteci Mehveş Evin’in geçişine, Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) ve Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) kartını göstermesine rağmen izin vermediler. O da bu durumu Twitter’daki hesabında ‘dünyada bir ilk olsa gerek’ diye yazdı.
Bir süre sonra Cumhuriyet gazetesinin Adliye Muhabiri Canan Coşkun geldi. Ardından da Semra Pelek ve TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş da, basın kartlarını göstererek yanımıza geldiler.
Gözaltındaki arkadaşlarımızın ifadelerini 3 ayrı savcı alıyordu. Biz de ifadelerden çıkan avukatları yakalayarak durumu anlamaya çalışıyorduk.
DESTEKSİZ SUÇLAMALAR
Birgün çalışanı Mahir Kanaat’ın avukatı Atilla Bahçıvan’a izlenimini sorduk, şunları söyledi: “Mahir’e yapılan suçlama, mailine gelen bir belgenin orijinal bir belge olduğu iddiası. Diyor ki polis, ‘Bu emniyette vardır, bunun başka bir yerden çıkması mümkün değil’. Biz de diyoruz ki, madem öyle bunu göndereni bul. Teknik olarak birinin mailine gelmiş herhangi bir evrak suç oluşturmadığı gibi, eğer onu kamuyla paylaşmadıysa başka bir suç da oluşmaz. Hemen hemen bütün hepsi için de benzer suçlamalar var. Dosya tamamen Berat Albayrak isminin olmasından kaynaklı. Başka bir şey olsa, hiçbir şey çıkmazdı. Teknik olarak da bu geldiği söylenen belgelerin hemen hepsi, internette kamuya mal olmuş durumda. Herhangi birisi girip o orijinal denen belgeyi 17-25 Aralık diye yazdığında bulur. Mesela ‘Adaletbiz’ sitesinde yayınlanmış durumda. Yaklaşık üç yıldır da o sitede duruyor. Rapor da o siteden alınmış bir rapor. Gösterdikleri tarih kodları da o raporu gösteriyor.”
İfadeler bittikten sonra savcının 3 meslektaşımızı “örgüt üyeliği”, üçünü de “örgüt propagandası” suçlamasıyla tutuklanmaları talebiyle sulh ceza hakimliğine sevk etmesi şaşırmadığımız ama endişelerimizi artıran bir karardı. En iyimser tahminle bu propaganda ile suçlanan arkadaşlarımızın ‘adli kontrol ile serbest bırakılmaları’, ‘örgüt üyeliği’ ile suçlananların ise tutuklanmalarını getirebilecek bir duruma işaret ediyordu.
Savcılığın sevk yazısındaki sağlam olarak delillendirilmiş hiçbir suçlama yoktu. Örneğin, Tunca Öğreten için “FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yayın organlarından olan Taraf gazetesinde de çalıştığı tespit edildiği” deniliyor; ancak “DHKPC silahlı terör örgütü ile irtibatlı olan REDHACK hacker grubu ile irtibat halinde olduğuna dair bilgisayar ve yazışmaların incelenmesinden anlaşılması nedeni ile şüpheli Tunca Öğreten DHKPC silahlı terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla mahkum ediliyor. Çok açık ki, Taraf’a dair yapılan niteleme ve onun üzerinden Tunca için söylenenler, tamamen yıpratma ve üzerinde suç algısı oluşturmayı amaçlıyor. Ayrıca DHKPC ile örgütsel bağlantı da, akıllara durgunluk verecek kadar keyfi kurulmuş. Tunca da, mahkemedeki savunmasında “Beni DHKPC’ye üye olmakla suçluyorsunuz ama, ben DHKPC’ye gidip ‘üye olmak istiyorum beni alın’ desem, almazlar” diyerek bu suçlama ile dalga geçmiş. Salonda bulunanlar da gülmüş.
KOKTEYL SUÇLAMA VE AYNI HAKİM
Altı meslektaşımıza savcılıkça yöneltilen suçlamalara baktığımızda ve adliyedeki sohbetlerimizden çıkardığımız sonucu şöyle özetlemek mümkün. Önce Berat Albayrak’ın maillerinin haberleştirilmesine dair böyle bir operasyon konusunda bir işaret geliyor. 24 günlük gözaltı sürecinde 6 gazeteciye dair yapılan araştırmada da böyle bir suçlamanın delillendirilmesinin güçlüğü anlaşılınca, bazı meslektaşlarımıza, örneğin Ömer Çelik’e kendi yaptıkları, bununla ilgisi olmayan haberleri sorularak suç inşa edilmeye çalışılmış. Ahmet Şık’ın tutuklanması sürecinde 3 ayrı örgütten yapılan suçlamalarda da olduğu gibi, ‘kokteyl suç’ oluşturma mantığı 6 meslektaşımız için de devam etti. Ve onlar hakkındaki kararı da Ahmet Şık’ın tutuklanması kararını veren hakim verdi.
Sevk kararının ardından D Blok 6. katta bulunan sulh ceza hakimliğine çıktık. Gözaltındaki arkadaşlarımızla, polislerin arasında lavaboya görürüldüklerinde selamlaşma, konuşma imkanı buluyorduk. Hepsi iyi görünüyordu. Derya açlık grevine rağmen tahmin ettiğimizden iyiydi, ancak çok kilo vermişti.
Tunca ile karşılıklı espri yaptık. Metin Yoksu, “Abi dışarısı soğuk, biz böyle kalalım. Twitter’daki takipçi sayım kaç oldu, bakıp bir söyleyin. Herkese, özellikle de Hayri Tunç’a çok selam” dedi. Ömer ve Derya ile de getirilip götürülme aşamalarında birkaç kez göz teması kurduk, el salladık, selamlaştık. Ömer’i ilk muhabirlik yıllarından itibaren tanıyorum. En son birkaç ay önce Diyarbakır’da birlikteydik.
KARAR ÖNCESİ KUCAKLAŞMA
Karar için ara verildiğinde saat 23.32’yi gösteriyordu. 6 meslektaşımız bariyerin mahkeme salonu tarafında, biz de diğer kısmındaydık. Saat 24.30’a doğru, güvenlikçilerden arkadaşlarımız ile konuşmak için izin istedim. Onlar da bariyeri geçmemek şartı ile kabul etti. Tunca göz teması noktasındaydı. Çağırdım. O da yanındaki polise sanırım ‘Şuraya gidebilir miyiz?’ manasında bir şey söyledi ve polisle birlikte bariyere doğru geldiler. Sonra, yanındaki polise ‘Sarılabilir miyim?’ dedim. O da ‘Bir şey vermemek şartı ile olur’ dedi. Uzun uzun sarıldık. Tunca ile Haber Nöbeti öncesinde başlayan meslektaş ilişkimiz zaman içinde bir arkadaşlığı da aşarak bir kardeş bağına dönüşmüştü. Herkese selam söyledi. Kendisi için çaba gösterenlere teşekkür etti. Kendisini tutuklanma ihtimaline hazırlamıştı. Arada yaptığımız geyiklerin sizler açısından bir haber değeri olmadığı için yazmıyorum (!)
Canan ile de sarıldılar. Sonra içeri geçti Tunca, polisle birlikte. Karar açıklandıktan sonra da, tutuklanan meslektaşlarımız polis nezaretinde götürülürken güvenlikçiler bizi yaklaştırmamak için araya girdiler.
Tahliye olan meslektaşlarımız için sevinçliyiz. Çıktıklarında onlara sarılmak hepimize iyi geldi. Tutuklananlar içinse hem buruk hem de öfkeliyiz. İktidarı temsil eden “özel” isimlerin hatırı için meslektaşlarımıza bunların reva görülmesine hiçbir zaman sessiz kalmayacağız.