Aylin, Şafak, Pervin kirpiğiniz yere düşmesin!
Ayşegül Tözeren Mecliste, Aylin Nazlıaka, Şafak Pavey, Pervin Buldan, Burcu Çelik ve Melike Basmacı’nın darbedilmesini yazdı: Kirpiğiniz yere düşmesin
Ayşegül TÖZEREN
Tam Türkiye İstatistik Kurumunun işsizlik verilerine bakacağım sırada annem yanıma geliyor… Hoş, istatistiklere bakmama bile gerek yok. Ezbere biliyorum. Genç kadın işsizlik oranı yüzde 27,1. Yani aşağı yukarı üç genç kadından biri işsiz! Ya hiç çalışma yaşamına başlayamamış, ya işten çıkarılmış ya da çeşitli nedenlerle işinden ayrılmak zorunda kalmış. İş bulma sitelerine geceler boyu baktıklarını, yirmi ilana başvursalar da, bir ya da iki ilandan dönüş yapıldığını, iş görüşmelerinin nasıl uzadığını, bu görüşmelerde yapılan kişilik analizlerini, bitip tükenmeyen neden bizim şirketimizi seçtiniz sorularını “biliyorum.” Dahası birçok teknik işte kadınlardan çok erkeklerin tercih edildiğini de… Yalnız yaşayan kadınların iş bulamama endişesini nasıl derinde hissettiklerini. Ayakta durma inadını. Yalnızlığı… Bunları uzun uzun anlatmak isterken, annem geliyor işte…
‘BEKLENMEDİK, ANİ, RAHATSIZ EDİCİ’
“Mecliste eylem var, Aylin Nazlıaka kendini kürsüye kelepçeledi” diyor. Hemen Dr. Ali Şeker’in yayın yaptığı Şeker TV’yi açıyorum. Aylin Nazlıaka’nın yanında Pervin Buldan, Feleknas Uca, Meral Danış Beştaş var… Sohbet ediyor gibi görünseler de, aslında Nazlıaka’yı yalnız bırakmak istemedikleri belli… Sonra Şafak Pavey geliyor. Kürsüde bir kadın direnişi ve dayanışması var. Erkek vekiller nedense uzaktan izlemeyi tercih ediyor.
Aylin Nazlıaka, kendini kürsüye kelepçeleyerek “Meclis iradesine zincir vurulduğuna” dikkat çekmek istediğini belirtiyor. Kelepçeyi görünce aklımıza sadece Meclis iradesi değil, sözün kendisine zincir vurulması da geliyor. Hapisteki yazarlar, gazeteciler, siyasetçiler… Nazlıaka’nın eylemi, “beklenmedik, ani, itiraz ettiği zihniyeti rahatsız edici…” Aynı Gezi’nin birdenliği, bir aradalığı gibi. Farklı partilerden kadın vekiller çevresinde… Bunları izleyip, düşünürken birden basının olduğu yerde, kameraların durduğu yerde perdeler kapanmaya başlıyor, genel kurul salonundan danışmanlar çıkarılıyor… Bir şeyler olacağı mutlak. Hemen ardından Nazlıaka’nın çığlığı geliyor, kargaşa, Şafak Pavey’in yere yuvarlanışı, Pervin Buldan’ın göğsüne darbe aldığı haberi… Burcu Çelik’in saçlarının çekildiği, Melike Basmacı’nın kolundan yaralandığı haberleri art arda…
BIYIĞINIZ DÜŞSÜN!
Kalbim sıkışıyor, hiç tepki veremeden dakikalarca travmatize olmuş biçimde bilgisayar ekranına bakıyorum. Saldıranların kromozomal olarak kadın olduklarını bilsem de, “bıyığınız düşsün” diyorum, “bıyığınız düşsün!” Hangi anlayıştan, hangi coğrafyadan, hangi kültürden olursa olsun, kadınların arasında bir gizli bilgi, gizli bir bağ, sessiz bir dil olduğuna inanırız biz… O gizli dilin bizi birleştirdiğine… Ne uğruna bir kadın, kız kardeşini yaralayabilir… Bu sırada Buldan ve Pavey’in hastaneye kaldırıldıklarını duyuyorum.
Şafak Pavey, tutuklu gazeteciler için tutulan özgürlük nöbetlerine en yağmurlu, en fırtınalı günlerde katılmıştı. Birlikte ıslanmıştık, küçük barakalarda birlikte ısınmış, birlikte umut etmiştik, birlikte Aslı’nın avukatı Erdal Doğan’ın hapishanede görüşten çıkmasını beklemiştik. Şimdi Şafak bir hastane odasında yatıyordu, Erdal Doğan bu kez başucunda onu bekliyordu… Telefonu elime alıp, alıp bırakıyor, uzaklardaki bir hekim olarak tetkik sonuçlarını soruyordum.
UMUDUMUZ CADILARDA
Artık saatin erken ve geç oluşunun farkına varamıyordum. Birkaç aylık işsizliğimin tek iyi yanı, Anayasa görüşmelerini kaçırmıyor, oluşumdu. Evet, ben de üniversite mezunu üç genç kadından biriydim, istatistiklerdeki rakam. Sanırım geç bir saatte telefon çaldı, arayan Erdal’dı. Ama konuşan Şafak Pavey’di! Üç ya da dört kez “Alo!” dedim, sesini tanımadığımdan değil, “Şafak…” desem sesim titrerdi ve titrememeliydi, biliyorum. Onun sesi her zamanki gibi narin ve coşkuluydu. Kendisi gibi…
Anladığım kadarıyla, Şafak Pavey’in ziyaretçileri belli ki çoktu. Aylin Nazlıaka da, bileğinde yaralanma olmasına rağmen önce Şafak Pavey’e ardından, Burcu Çelik ve Pervin Buldan’a ziyarete koşuyordu. Olanların şiddeti şoke etse de, bir yerden hep incecik umut filizi yüzünü gösteriyordu. Kendiliğinden gelişmiş bir kadın dayanışması… Biliyorduk, prenslere, krallara güvenmemek gerektiğini, mucizeye ihtiyacımız olduğunda cadılara bağlamamız gerektiğini umutlarımızı!