22 Ocak 2017 00:49

Entu: Doğaya tulum çalanlar

Albümlerinde Türkçe, Gürcüce ve Hemşince ezgiler seslendiren Entu müzik grubun solisti Harun Topal ile görüştük.

Paylaş

Funda Yeliz ALATAŞ

“Bizi hiç tanımayan insanları anlamayı o kadar çok arzuladık ki, tanışmalıyız dedik ve bu albümü hazırladık. İnsan müziğini seven herkese duygumuzla, sesimizle ulaşmak, müziğimizle yaşama bir nebze tat katmak, eşsizliklere karşı yan yana olmak istedik. Evinden çok uzakta, atlasının ağırlığı omzuna yüklenmiş, kederinden ve onurundan başka bir yere sığınağı olmayan gönül konaklarını paylaşalım dedik.” 

Bu sözler Entu’nun ilk albümü olan ‘Dostiko’nun kapağında yer alan selamlama yazısından. Aslında 10 yıllık bir mazisi olan Entu’nun gerek albümden önce gerekse sonrasında yaşadığı çetrefilli yolları grubun solisti Harun Topal ile konuştuk. Entu’nun evvelinde Kazım Koyuncu’nun sahnesinden de tanıdığımız ve onun deyimiyle ‘Yakışıklı Hemşin prensi’ Harun ile yaptığımız uzun sohbetin tamamını buraya maalesef aktaramıyoruz. Ancak okuduklarınız bile sizi Entu’nun ‘Dostiko’ları arasına katmaya yeter kanaatindeyim. Aslında Evrensel okurlarının pek çok dayanışma konserinden tanıdığı Entu’nun yukarıda alıntıladığım tanışma arzusuna bir nebze katkı olması dileğiyle… EnTu… Aşk ile…

Harun, önce seni tanıyarak başlayalım. Topal, Topaloğlu, Topalyan… Bir sürü Harun var. Kimdir bu adam?
Kimlikte Topal, lakin bizim köy Topaloğlu köyü diye geçiyor. Öz amcamın soyadı Topaloğlu, ben Topal. Geçmişte bir topal adam varmış, onun oğullarına da Topaloğlu demişler. Genel olarak Topaloğlu diye biliniriz. Ben Kazım’la (Koyuncu) sahne almaya başladığımda Kazım da beni Topaloğlu bildiği için öyle tanıttı, öyle de kaldı. Topalyan kısmı ise soyadları bana biraz milliyetçi geliyor. O yüzden internet aleminde Topalyan yapmıştım. Soyadının olup olmaması hayatımda çok yer teşkil etmiyor. O yüzden hepsi benim, hiçbiri de ben değilim diye bir duygum var. Bütün yollar bana çıkıyor. O yüzden sıkıntı yok.

KAZIM KOYUNCU VE SAHNEYE ADIM

Kazım Koyuncu’yu anmışken onunla olan müzikal yolculuğun ve dostluğun nasıl başladı?
Ben hâlâ kendimi bir müzisyen olarak tarif etmiyorum. Müzisyenlik başka bir şey ve çok da güzel bir şey. Benim müzikle ilişkim Kazım’la başladı. Bir kafede çalışıyordum, orada Kazım’la tanıştık. Biz önce dost olduk, müzikle hiç bir araya gelmedik. Bir konserde tesadüfen gitarı bendeydi. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü konseriydi Beşiktaş’ta. Orada kuliste bir horon oynadım. Sonra beni tutup zorla sahneye çıkarttılar. Sonra daha da ayrılamadım. Yine müzik konuşmadık. Üçüncü konserde mikrofon koydu önüme. Abi dedim şarkıları bilmiyorum. Bildiğin kadar dedi. Abi vokal yapmayı bilmiyorum, bildiğin kadar dedi. Böyle başladık. Müzikten önce biz daha çok abi-kardeştik. Bir de aynı memleketliyiz, ikimiz de Hopalıyız sanırım o daha bir etkili oldu. Tanıştığımızda çok Hopalı yoktu etrafında. Öyle bir yakınlık hissetti sanırım, kardeş gibi olduk.

Kazım Koyuncu şüphesiz büyük bir kayıp. Sen neler hissettin? Sonra Entu’nun kuruluşu nasıl oldu?
Entu gibi bir şey hiç kafamda yoktu benim. Müzik diye bir şey yoktu aslına bakarsan Kazım’dan sonra. Hayata karşı inancım gitmişti. Onsuz tekrar sahneye çıkmak benim harcıma değildi. Zaten ben sahneye çıkan biri değildim. Onunla beraber sahneye çıktığım için onunla sonlandıracaktım. Anlaşmamız da öyleydi. Ben 70 yaşına kadar sahnenin hep orasında durmak istiyorum, yoksa bana yol ver dedim. O da tamam demişti. Sonra hiç hesapta olmayan salakça bir hikaye oldu… 2006’nın kışında Mis Sokak’ta Sokak Bar var, tavla oynayıp muhabbet ettiğimiz yerdi. Mekan sahipleri Ayşenur, Özgür ve kuzenim Yavuz uzunca bir süre bana burada müzik yap demeye başladılar. Yaparsın yapamam, bıkma haline kadar geldi. Sadece bu meseleyi konuşur hale deldik. Bir süre gitmedim bu yüzden oraya. Artık hepten gırtlağıma yapıştılar ben de tamam dedim. Dedim ama ne olacak ben de bilmiyordum. Grubun ismine kuzenim Entu Dağaker (Karşı çocuklar) olsun dedi. Sonra afişi bastırdı mekan sahibi, geldi astı, gün de verdi ama ortada grup yoktu. Arkadaşlarımı aradım sağ olsunlar geldiler, anlattım durumu. Bir hafta içinde hazırlandık. Cuma, Cumartesi ve Pazar çalmaya başladık. Böyle kurulan bir grupta haliyle gidenler oldu, gelenler oldu. Bir okul gibi oldu herkes için. Sahne deneyimini Harun ve Entu olarak Sokak Bar’da geliştirdim. Sonrasında insanların keyif aldığını gördüm ama yapmak istediğimiz müzik başkaydı. Hazırda var olanın aynısını çalıyorduk. O dönemlerde albüm baskısı da oldu ama ne yapacağımızı bilmiyorduk. Sonra çocuklar büyüdüler Dağaker – Çocuklar’ı kaldırdık. Sadece Entu olarak devam ettik.

ENTU KİMLERDEN OLUŞUR?

Grup kurulduğunda kimler vardı. Neler değişti bu on yılda?
Çok isim var o yüzden birini unutursam diğerine ayıp olur. Çok yakın dostluklar kurduk. İlk kurulduğumuz zamanlarda aslıda müzikal olarak grup da olamadık. Üç dört yıl sonra grup kendine bir yol çizdi ve bu yolu çizerken herkesle konuştuk. Gidenler oldu kalanlar oldu. Kalanlarla birlikte eksikleri tamamladık. Bas gitarda Ahmet (Pekmezci) çalıyor. Çok da güzel çalıyor. Hatta ben şaşırıyorum çünkü Ahmet sessiz sakin bir arkadaş. Sahnede başka bir şey oluyor bazen dönüp bakıyorum ne yapıyor diye. Doğuştan bir yeteneği var. Bir de Raşit’imiz var. Ahmet ile amca çocukları onlar. Gitar çalan çok kişi ile tanıştım ve çalıştım. Hepsi birbirinden yetenekliler. Ama Raşit kadar yerinde ve zamanında güzel dokunuşlar yapan çok az kişi var. Bu dokunuşları beni mest ediyor. Kendi alanını bilmesi ve ona birinin söylememesi kadar güzel bir şey yok. Raşit ve Ahmet Pekmezci’nin gruba gelmesiyle şimdiki grup şekillendi. O değişim sound’a da yansıdı. Entu kendine özgü bir müzik tarzıyla artık var olmaya başladı. O var oluştan sonra albüm sürecini konuşmaya başladık. Lakin Gezi oldu ve Gezi’den sonra grup bir durdu. Gezi’nin yarattığı o var olma, sorgulama, çatışma, anlaşabilme gibi birçok şey gruba da yansıdı. Sonrasında kendiliğinden plansız projesiz toparlandı. Entu’yu devam ettirebilmek için kişisel olarak bazı girişimlerde bulundum. Bunlardan bir tanesi Hariçten Gazelciler ve kurucusu ve vokali olan Ömür Kılıçarslan ve Volkan İncüvez ile birlikte bir festivalde Entu adına doğaçlama çaldık. Sonra yine talihsiz bir hikaye ile onun da enerjisi bozuldu ve yazık ki Ömür dostikoyu kaybettik. Entu denince eğer ben aklınıza geliyorsam benim de aklıma Raşit gelir, Ahmet gelir. Aycan Yeter (Tulum) gelir. Aycan müzik ve dil eğitimi için iki yıl ABD’de yaşadı. Döndüğünde Entu’da çalmak ve gönülden var olmak istediğini söyledi. Davulda Bartu Özbatur arkadaşımız var. Aslında Karadeniz müziğine uzak ama onun da kanına girdik. Ve severek isteyerek grubun içerisinde yer alıyor. Trombon, trompet ve saksafonu tulumla birleştirmek istiyorduk. 4-5 ay öncesinde de Nükhet Öztürk trompetiyle gruba girdi. O da canla başla çalışıyor. Anlamaya çalışıyor Karadeniz müziğini. Hepimiz birbirimizden öğreniyoruz. Trombonu ile Ersiz Özer katıldı aramıza. Perküsyonda 5 yıldır grupta olan aybalam Mert (Baycan) arkadaşımız var. Şimdi grubu biraz daha büyütmeyi düşünüyoruz. Daha çok üflemeliler düşünüyoruz. En azından bir konserimizi senfoni ya da bandoyla yapmayı istiyoruz.

ENTU MÜZİĞİ: REGGAE&KARADENİZ

Entu müzikal anlamda çok farklı bir şey yapıyor. Reggae müzik ile Karadeniz ezgilerini birleştirmek biraz çılgınca değil mi?
Raşit’lerle oluşturduğumuz bir tarzdı o. Biz aslında tam bir reggae ya da tam bir ska yapmıyoruz. Evet, o motifleri kullanıyoruz altyapı olarak. Hakikaten bilerek yapmak gerekir çünkü. Biz reggae yapmayı denemeye çalışıyoruz. Hayat o kadar da basit değil. Hele ki müzik yapıyorsan basit olmamalı. İnsanların yaptıkları müzikle yaşantıları aynı değil ve temel sorunlardan birisi bu. Rock yapıyor ama popçu gibi yaşıyor bu hayatı. Bu samimi olmayan bir hikaye. Ben seviyorum reggae müziğini dinlemeyi ve öyle yaşamaya çalışıyorum. biraz da grupta etkim var bu konuda. Yapmak için değil yani, hakikaten öyle hissettiğimiz için. Bir de çok zor bir müzik aslında ve basite alınıyor. Bizim için şöyle bir şey oldu, reggae müziğin aksak bir gidişi vardır ritim olarak Karadeniz müziğinde de o vardır. Her parçada olmasa da bununla ilgili birkaç bestemiz oldu. Albümdeki reggae atma sözleri anonim, müziği Entu’ya ait bir bestedir. Bu albüm bu yönüyle eksiklerimizi de görmemizi sağladı.

DOSTİKO’NUN ANATOMİSİ

Albüm için 10 yıl beklemenizin nedeni nedir?
Gezi zaten bunun 3 yılını aldı. 10 yılın 5 yılı grup kendi sound’unu yakalayamamıştı. Albüm yapacak bir hikayesi yoktu. Bildiğimiz popüler Karadeniz müziğinin aynısını çalıyorduk. Grup kendi sound’unu bulduğunda 2 senede albüm yapabilecek kıvamı yakaladı. Araya Gezi süreci girmeseydi o dönem albüm yapardık.

Albümde 11 şarkı var, kaç dilde söylediniz?
Türkçe, Gürcüce ve Hemşince olmak üzere 3 dilde söyledik. Diğer albümde de Lazca olabilir Hemşince olmaz. Hiçbiri olmayabilir Kürtçe olabilir... Öyle bir şeye girmedik. Müzikal bir derdimiz var ve ona takılmıyoruz biz. Sahnede çalarken mutlu olduğumuz şarkıları seçtik. Haba’yı koymayabilirdik. Haba’nın sözleri bize ait. O biraz benim hikayem.

Ömür Kılıçarslan’a ait olan ‘Kimsesizlerin Kimsesi’ ile iç içe geçmiş olan ‘Haba’ sözleri sosyal medyada en çok paylaşılan albüm şarkınız. Şarkı seçimleri nasıl oldu?
Ömür’ün ‘Dostluk bir çiçektir’ sözleri beni de etkilemişti. Ömür için bir parça yapalım fikrimiz vardı. Hariçten Gazelciler’in bir parçasını alıp okumak çok göze batardı. Ne yazık ki ülke ölü sevici olduğu için, buradan beslendikleri için biz de aynı şeyin içine düşmek istemedik. Biri ölmüştü ve çok güzel müzik yapıyordu. Bunun şarkısını albüme aldığında dinlenecekti. Haba’yı kaydederken sonunda şarkı bitti, davul ritmi açık kalmış devam ediyor ve o esnada doğaçlama ağzımdan bu hali çıktı. Raşit de çok beğendi. O zaman ben de biraz rahatladım çünkü insanların gözüne sokmadık o parçayı. Haba’nın peşinden sürpriz oldu. Ömür’ün kalbine de dokunmuş olduk.

Aynı sürpriz son şarkı olan Karlı Dağlar’da da var. Avşin Eryiğit ile düet de çok güzel olmuş ve bir ağıta bağlanıyor. Ama albümde sözlerini yazmamışsınız. Neden?
Karlı Dağlar Birol Topaloğlu’nun derleyerek albümünde söylediği bir şarkıydı. Aslında müziğin ritmi ve akışı öyle değil ama benim aklımda bu şekilde kalmış. Bir arkadaşım söylediğime tekrar yaptı sanırım. İçimde böyle kaldı bu şarkı. Albüm için ikinci bir ses arıyorduk bu yüzden. Yüksek oktavlı bir sese ihtiyaç duyduk ikinci tekrarlarda. Kim olur diye ararken aslında çok da yakınımızdaymış. Avşin ile kendi stüdyomuzda çok da prodüksiyona girmeden neredeyse akustik olarak yaptığımız bir şarkı oldu. Ağzına sağlık Avşin’in de. Albümde Ağıt haricinde bütün şarkıların düzenlemesi bize ait. Ağıt’a bu yüzden müzik eklemedik ve sözlerini de deşifre etmedik.

Bir de Tokat türküsü var albümde. Abi sen Hopalısın niye Tokat türküsü okudun?
İspanyolca da söyleyebilirim. Burada mutlak olan müzikti. Nedenini ben de hatırlamıyorum. Yarım saat kadar bir sürede şarkıyı bu hale getirdik. Çok da güzel oldu. Bu parçanın özü sahne için hazırlandı ama albüm için Tokat türküsüne bir şey yapmak gerekiyordu. Cinsiyetçi sözlerinden kaynaklı neredeyse albüme koymuyorduk. Ben çok dert etmiştim bu şarkı kadını aşağılıyor diye. Çürütmeye çalışılıyor, işte o dönem başka bir şey yaşanıyordu, hayat başkaydı ama bugünü yaşıyoruz ve bugün söylüyoruz bu şarkıyı. Albümü kaydeden ve prodüksiyonunu yapan arkadaşımız Tahsin tam tersini söylesene dedi. ‘Ben namuslu muyum?’ diye kadına soralım dedi. Kalktım öptüm. Böylelikle albüme girdi.

Senin de dilinden düşürmediğin ‘Dostiko’ albümün de adı oldu. Ortak bir karar mıydı?
Bir arkadaşım söylemişti bana ilk ‘Dostiko naber?’ demişti. Hem hoşuma gitti hem de ne kadar uzak bir kelime dedim. O konuşma boyunca hep ‘dostiko’yu düşündüm. Oradan ayrıldım ve başka bir arkadaşımı gördüğümde ilk cümlem ‘Dostiko naber?’ oldu. Meğerse yerleşmiş içime. Dostiko kelimesini en çok Ömür’e yakıştırmıştım. Çok sevmişti Ömür. Söyleyiş tarzımdan ne demek istediğimi anlıyordu. Albümü yaptıktan sonra bir isim vermek gerekiyordu ve hiç düşünmemiştik. Şarkı ismi de olsun istemedik, kapsayıcı bir şey olmalıydı. Harala gürele tartıştık. Bu tartışmalara kulak misafiri olan bir arkadaşımız neyi tartışıyorsunuz ki, dostiko koysanıza deyince herkeste bir sessizlik oldu. Yandı böyle kafalar. O ana kadar hiç aklımıza gelmemişti. Sürekli dilimizde olan artık herkese yayılan o kelime aslında hiç de uzağımızda değildi. Böylelikle yine Ömür’ün kalbine bir öpücük kondurmuş olduk. Dostiko bizim için dost ötesi kardeşlik demektir.

Kapak tasarımı da çok ilginç, tulum çalan bir ayı var. Sanırım Kaçkarlar’a doğru çalıyor tulumu değil mi?
Aslında dağlara, bütün doğaya bir tulum çalma hikayesi var. Serkan Aka tasarımlarını yaptı. Ben ayıları çok severim ve bizim onla sohbetlerimizde köydeki ayı hikayelerini çok anlatmışım. Serkan çok yetenekli bir arkadaşımız. Bir gün albüm yaparsak kapağını sen yapacaksın demiştim. Vakti gelince aradım. On gün süre istedi cevap vermek için. Aramazsam anla ki bir şeyler yapıyorum dedi. On birinci günde kendime geldim, demek ki bir şey yapıyor dedim. Biraz daha şekillendirdiğinde bu çalışmayı getirdi, seninle olan bütün sohbetlerimizi düşündüm dedi. Kapakta kendimi gördüm, herkesi gördüm. Herkesin fotoğrafı oradaydı. Durum ancak bu kadar anlatılırdı. O aslında kendi doğasına evine sahip çıkan bir ayıydı.

İLK KONSER 25 OCAK’TA  

ENTU’nun başında aksilikler silsilesi almış yürümüş, bu aksiliklerden birisi de albümün çıkış tarihine denk geldi. 15 Temmuz sizi nasıl etkiledi?
10 yıl bekledik albüm için geldik darbe gününde albüm çıkarttık. Biz altı yedi saat daha erken davrandık hatta onlardan. O gün arkadaşlarla küçük bir kutlama yapmak üzere toplanmıştık. Sonra darbe olduğunu öğrendik ve zaten albüm konuşulmaz oldu kendi içimizde de. Hayatta kalmak gibi bir dert varken biz albümü ve lansmanı düşünemezdik. Ama keşke yapsaydık çünkü o zaman biraz daha iyiydi. Gittikçe daha da vahşileştiler ve kimi girişimlerimizde bombalara da denk geldik. 2-3 ay önce yapmamız gereken 3 konserimiz bombalamalardan dolayı ertelendi, halen daha veremedik. O konserleri martta yapacağız. Konser o kadar da önemli değil umarım bomba patlamaz ve kimsenin canı yanmaz. Biz yine konserimizi yapmayalım ama yaşamlar daha değerli. 25 Ocak’ta albümün ilk konseri Beşiktaş İF’te olacak. Bilen bilmeyen herkes gelebilir. Bütün kötü düşüncelerini streslerini sıkıntılarını yanlarına alsınlar gelsinler. Bütün sıkıntılarını o akşam alacağız, biz üstleneceğiz ve mutlu bir şekilde evlerine dönmelerine neden olacağız.
 

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Kara böğürtlen bir gece*

SONRAKİ HABER

Rakıspor ve Şarapspor: Bir zamanların en güzel iki takımı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa