'Anayasa değişikliği için istikrar gerekçesi temelsiz'
Kamu Hukukçusu Prof. Dr. Levent Köker, meclisten geçen ve başkanlığı getirmeyi amaçlayan 18 maddelik anayasa değişikliğini yorumladı.
Şerif KARATAŞ
İstanbul
AKP’nin MHP’nin desteğiyle Meclisten geçirdiği ve başkanlığı getirmeyi amaçlayan 18 maddelik anayasa değişikliği teklifini Kamu Hukukçusu Prof. Dr. Levent Köker ile konuştuk. Hükümetin anayasa değişikliği teklifi için öne sürdüğü ‘istikrar getireceği’ görüşünün temelsiz olduğunu ifade eden Köker, bu süreçte muhalefetin dikkate alınmamasını da şu sözlerle eleştirdi: “Türkiye tarihi de tanıktır ki, muhalif görüşleri hiçbir biçimde dikkate almayan bir anayasa yapımının kalıcı olması, halkoyu ile kabul edilse bile imkansızdır.”
İSTİKRAR GEREKÇESİ NEDEN DOĞRU DEĞİL?
Prof. Dr. Köker, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hükümetin teklifi savunurken dile getirdikleri “istikrar getireceği” söylemine ilişkin şöyle dedi: “Halk oyuna sunulma aşamasına gelmiş bulunan anayasa değişikliği teklifinin en önemli gerekçelerinden biri ‘istikrar’. İstikrar deyince hükümet istikrarı, hükümet istikrarı denilince de ‘güçlü, tek parti hükümeti’ veya ‘güçlü yürütme’ anlaşılıyor. Bu gerekçeye çeşitli sebeplerle katılmak mümkün değil. Öncelikle Türkiye’deki gerçeklere bakalım: Türkiye’de 2002’den bu yana kesintisiz olarak tek parti iktidarı bulunmaktadır. Bir diğer deyişle ‘koalisyon mecburiyeti’ 7 Haziran 2015 genel seçim sonuçlarına kadar hiç ortaya çıkmamıştır. Buna karşılık 2007’de Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili, benim de katıldığım bir görüşe göre ‘yargı darbesi’ niteliğindeki bir müdahale ile belirginleşen ağır bir siyasi-hukukî kriz yaşanmıştır. Krizin yaşanmasının sebebi hükümet kurmakla ilgili değildir. Aksine, temel sorun cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili olup, seçilecek cumhurbaşkanının, dönemin genelkurmay başkanının ifadesiyle ‘Laikliğe sözde değil özde bağlı’ bir kişi olarak tarif edilmesinde yatmaktadır: Demek ki istikrar olarak ifade edilen sorun ‘güçlü tek parti’ veya ‘koalisyon’ hükümeti değil, Türkiye’nin siyasi-anayasal sisteminin dayandığı temel değerler ve ilkeler üzerinde bir mutabakatın olmaması sorunudur.
Anayasa değişikliğinin gerekçesi olarak ortaya atılan ‘istikrar=güçlü hükümet’ özdeşliğinin yanlışlandığı bir diğer olgusal örnek de 7 Haziran 2015 genel seçimleridir. Hatırlanacağı üzere bu seçimde AK Parti TBMM’deki tek başına hükümet kurmaya yetecek çoğunluğunu kaybetmiş, ‘koalisyon’ zorunlu hale gelmişti. Burada hatırlanması gereken çok önemli bir husus, TBMM’de temsil imkanı bulan 4 parti arasında, yüzde 13 üzerinde bir oyla 3. parti olarak parlamentoya girmiş olan Halkların Demokratik Partisinin (HDP) diğer partiler tarafından dışlandığı gerçeğidir. Bu dışlanmanın siyasi strateji ve taktik mülahazaların ötesine geçen temel sebebi, HDP’nin temsil ettiği siyasi görüş ve taleplerin Türkiye’nin siyasi-hukuki kurumsal temelleriyle çatıştığının düşünülmesidir. Buradaki durum, 2007’deki duruma benzemektedir: 2007’de AK Parti çoğunluğunun cumhurbaşkanı seçmesini Türkiye’nin siyasi-hukuki kurumsal temellerini tehdit ettiğini düşünenlerin yargı (Anayasa Mahkemesi) yoluyla sürece müdahale etmeleriyle ‘kriz’ çıkmıştı. 7 Haziran 2015 sonrasında ise, bu defa HDP’yi sistem için tehdit olarak gören ‘demokratik siyasi aktörler’, 2007’deki aynı endişelerle HDP’yi dışlamaya karar verdikleri için, ‘koalisyon hükümeti’ kurmayı başaramamışlar, Cumhuriyet tarihinde ilk kez Anayasa’da öngörülen 45 günlük sürede hükümet kurulamadığı için ve Anayasa’ya göre yetkili olan cumhurbaşkanının kararı ile seçimlerin yenilenmesi zorunlu olmuştur. Bu bağlamda ve tırmanan şiddet ortamında gerçekleşen 1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra ise, AK Parti’nin yüzde 50’nin biraz altında bir oy ile ve 317 milletvekili ile TBMM’ye girmesine rağmen, bir hükümet değişikliği yaşanmış ve nihayet OHAL ilan etme noktasına kadar gelinmiştir.
Dolayısıyla, son dönem (2002 -2016 arası) Türkiye tecrübesi açısından varılması gereken sonuç, ‘istikrar= tek-parti hükümeti= güçlü yürütme’ anlayışının doğru bir yaklaşım olmadığıdır.”
TEMEL İLKELER VE DEĞERLER...
Prof. Dr. Köker istikrarın nasıl olabileceğine dair de şunları söyledi: “Bir toplumun siyasi-hukuki sistemini meydana getiren kurumlarının, o kurumları belirleyen temel ilkeler ve değerler üzerinde ortak bir anlayışa sahip olmalarından kaynaklanır. Kurumlar ve dayandıkları temel değerler ve ilkeler, özellikle Türkiye’nin de içinde yer aldığı çağdaş toplumlarda istikrar, bu toplumların karmaşık, çok kimlikli, çoğulcu yapıları gözetildiği, onlara uyum sağlandığı ölçüde mümkün olur. Böyle bakıldığında, bu anlamıyla ‘istikrarlı’ toplumlar, kısa veya uzun ömürlü koalisyon hükümetleriyle yönetilebilirler ama derin siyasi krizler ve bölünmeler, kutuplaşmalar yaşamazlar yahut böylesi krizlerin üstesinden demokrasi içinde kalarak çıkabilme becerisini gösterirler. Bu bağlamda, ‘çoğulcu demokratik parlamenter’ sisteme sahip ülkelerin, ‘çoğulcu demokratik başkanlık’ sistemlerine göre çok daha ‘istikrarlı’ oldukları, siyaset bilimi araştırmalarında doğrulanmış bir bulgudur. Yapılmak istenen değişikliğin gerekçesi olarak ortaya konulan istikrar anlayışı, Türkiye’nin AK Parti tecrübesi açısından da, siyaset bilimi verileri açısından da temelsiz ve yanlıştır.”
MUHALEFETİ DİKKATE ALMADAN OLMAZ...
Anayasa değişikliği teklifinin OHAL döneminde gerçekleştirilmeye çalışılmasının, OHAL koşullarının demokratik olmayan niteliği nedeniyle doğru olmadığını belirten Prof. Dr. Levent Köker, “Ama, bundan daha da önemlisi, yapılmak istenen değişiklik, çoğunluğun isteğini ne pahasına olursa olsun gerçekleştirme iştiyakıyla sakatlanmıştır. Türkiye tarihi de tanıktır ki, muhalif görüşleri hiçbir biçimde dikkate almayan bir anayasa yapımının kalıcı olması, halkoyu ile kabul edilse bile imkansızdır” dedi. Köker, şöyle devam etti: “Kaldı ki, OHAL ile ilgili asıl sorun halk oylamasına gidiş sürecinde muhalefetin kamusal alanda kendi sesini duyurabilmesinin engellenmesinde ortaya çıkacaktır. Bilindiği gibi OHAL, ifade ve toplantı özgürlüklerinin idari olarak kısıtlanmasını kolaylaştıran bir baskı durumudur ve bu durum altında özgürce halk oylamasına gidildiğini ileri sürmek mümkün olmayacaktır.”