Şili referandumu: Bir faşizmin ‘kaza’ sonucu ölümü
Şili’de diktatörün önünü kesen anayasa referanduma dönük bir ilgi yarattı. Peki Pinochet’i parlak bir reklam kampanyası mı yıktı gerçekten?
Soner TORLAK
5 Ekim 1988’de Şili’de askeri faşist darbeyle iktidarı ele geçirmiş olan Augusto Pinochet’nin sekiz yıllık bir dönem için bir daha başkan adayı olabilmesinin önün açmak üzere düzenlenen referandumdan “Hayır” sonucu çıktı. Pinochet ve kurmayları referandum sonucunu açıklamakta önce tereddüt ettiler, devlet televizyonu referandum sonuçları yerine çizgi film yayınlıyordu, Pinochet askeri kurmaylardan referandumu iptal etmek üzere destek istedi fakat alamadı. Özetle ok yaydan çıkmıştı, mızrak artık çuvala sığmıyordu ve askerler çıkıp “Hayır” oylarının fazla olduğunu açıklamak zorunda kaldılar.
Pinochet, referandum yenilgisinin ardından muhalefet ile 1980 Anayasasını değiştirmek üzerine uzlaşacak ve 30 Temmuz 1989’da anayasada yapılan değişikliklerin oylandığı referandum bu kez yüzde 91 ile onaylanacaktı. Bir yıl geçmeden, 11 Mart 1990’da ise muhalefetin ortak adayı Patricio Aylwin yüzde 55 oyla yeni devlet başkanı olacak ve Pinochet tarihe karışacaktı.
Memleketteki referandum gündemi, zamanında Şili’de diktatörün önünü kesen referanduma dönük bir ilgi yarattı, ne güzel de oldu. Bu vesileyle kısa süre içinde Şili referandumunda muhalefetin ortak yürüttüğü “Hayır” kampanyasını anlatan Pablo Larraìn’in “No” filmine dair paylaşımlar ve yorumlar da özellikle sosyal medyada yoğun biçimde dolaşıma girdi. Şili referandumu, bir diktatörlüğün bir referandum sonucunda çözülmesi açısından ilk örnek ve çokça da önemli. Yine de Şili referandumuyla benzerlikler kurarken Şili’de referanduma giden sürece de göz atmak gerekiyor. Şili faşist askeri darbesi 1973 yılında sosyalist Allende’nin solun ortak adayı olarak seçimle iktidara gelmesinin ardından ve doğrudan ona karşı gerçekleşmişti.
Allende, işçi sınıfı, köylülük ve kent yoksullarının tarihsel çıkarlarını gözetirken bir yandan da bu toplumsal kesimleri bir arada örgütlemeye çalışan sol popülist bir vizyona sahipti. Ekonominin stratejik sektörlerini yeniden kamusal denetime almak, kapsamlı bir toprak reformunu hayata geçirmek, bütçeyi yoksulların ihtiyaçları yönünde kullanmak ve anti-emperyalist bir dış politika izlemek, Allende yönetiminin temel karakteristikleriydi. Öte yandan Marksist bir formasyona sahip olmakla birlikte, anayasal ve çok partili bir demokrasiye, karma ekonomiye ve sendikaların ve diğer toplumsal örgütlenmelerin özerkliğinin hayatiliğine inanıyordu.
Allende bütün bu hedeflerini, orduyla tarihsel akçeli ve alengirli ilişkilere sahip bir yerli oligarşi ve bu oligarşinin sınır-ötesi müttefiklerine karşı hayata geçirmeye çalıştı. Devrimci bir süreci başlatacak yapısal değişiklikleri hayata geçiremedi; bunun sebeplerinden biri, mevcut siyasi sistemi bir nevi kabul etmesiyken, diğeri ise bu kapsamlı dönüşümleri hayata geçirecek kadar elinin güçlü olmamasıydı. Planlarını zor yoluyla hayata geçirmeyecek kadar demokrat, mevcut sistemin ezilen sınıfları yutmasının önüne hayatı pahasına geçecek kadar devrimciydi. Nihayet Amerika’nın, sermaye çevrelerinin ve büyük toprak sahiplerinin de açık desteğiyle Şili ordusu tarafından bir askeri faşist darbeyle devrildi.
REFERANDUM KARARINA NASIL VARILDI?
Pinochet’nin ağır devlet terörüne karşın, 1982 yılına gelindiğinde, muhalefet yeniden ayağa kalkmaya başlamıştı. Bu yıla kadar gizli biçimde örgütlenen sol muhalefet, ekonomik krizin baş göstermesiyle açık eylemler düzenlemeye başlayacaktı. Eylemler kısa sürede Pinochet hükümetini doğrudan karşısına alan güçlü bir muhalif çevre yaratacaktı. 1984 yılına gelindiğinde bu kez gerilla devreye giriyordu. Derhal sıkıyönetim ilan eden Pinochet, sürdürdüğü açık devlet terörüne karşı kitlesel hoşnutsuzluğu bastıramayınca ve Eylül 1986’da bir suikast girişiminden de kıl payı kurutulunca, 1987 yılının Ocak ayında siyasi partilerin kurulmasına izin veren bir yasa çıkarmak zorunda kalacaktı. 1988 yılına gelindiğinde, Pinochet’nin yasal alanda siyasi parti olarak örgütlenme hakkını tanımak zorunda kalmasıyla açılan siyasal alanda daha da güçlenecekti.
İşte Pinochet referandum kararını böyle bir dönemde verdi. Diktatörlüklerin meşruiyet tazelemek adına Napolyon’dan bu yana başvurduğu ve simgesel yönü fazlasıyla güçlü bir yöntem olarak referandum, bu kez, muhalefetin ortak hareket ederek mücadeleyi yükseltmesi ve bunu “Hayır” oyuna tahvil edebilecek mekanizmaları geliştirebilmesiyle Pinochet’nin ayağına dolaşacaktı. Farklı arka planlardan ve kanatlardan muhaliflerin ortak ve çok güçlü bir kampanya yürütmesiyle de Pinochet diktatörlüğünün ayağının altındaki toprak tamamen kaymış oldu.
Şili’nin 1988 referandumunda alınan “Hayır” sonucu, bu anlamda, yumurtadan çıkmadı. Askeri faşist diktatörlüğün ağır terörüne karşı hiç durmadan örgütlenerek sistemde bir çatlak yaratmaya çalışan sıradan insanların muhalefetiyle mümkün oldu. Pinochet rejimi, parlak bir muhalif reklam kampanyasına karşı sendeleyerek pencereden düşmedi, milyonlarca insan tarafından pencereden atıldı. İşte bir faşizmin “kaza” sonucu ölümü böyle gerçekleşti.