Onat Kutlar, Ahmet Türk ve Turhan Abi: Ağrının üç hali
‘Düşünüyorum. Sadece Ahmet Türk’ün, Turhan Abi’nin mi elleri kelepçeli? Dışarıdakilerin…

Ayşegül TÖZEREN
Antep’te bir sıra gecesinin en kallavi anında türküler birbiri ardına söyleniyor. Bu sırada bir arkadaş dönüp, uzun havaya isyan ediyor: “Ne yaşadın ki bunları yazdın ya!” Sorusuna önce hak veriyor, sonra birkaç saat öncesini anımsıyorum.
Adnan Özyalçıner’le sevgili dostu Onat Kutlar’ı andığımız edebiyat etkinliğini… Özyalçıner, Onat Kutlarlı, Ülkü Tamerli, Kemal Özerli, Erdal Özlü üniversite yıllarını anlatmaya başladığında gözleri parlıyor. A Dergisi’ni nasıl kurduklarını, birlikte nasıl sinema izlediklerini, Beyazıt’ı nasıl arşınladıklarını, dergilerinin kapanışını, “kültürel bir başkaldırı” gerçekleştirip nasıl Yeni A Dergisi’ni kurduklarını anlatırken özellikle de… Usta yazarın konuşmasını dinleyen Antepli hekimler, yaşadıkları topraklarda doğmuş büyümüş Onat Kutlar’ın öykücülüğüne, şairliğine, senaristliğine, çevirmenliğine hayranlıklarını gizleyemiyorlar. Kutlar’ın önemli eseri İshak’la başlıyor sözümüz, seksenin en koyu baskı ortamında Kutlar’ın “içeriye” mektupları Yeter ki Kararmasın’a yolumuz açılıyor. Etkinliğin sonuna doğru dönüp soruyorum: “Onat Kutlar’ı vakitsiz, ani yitirdik. Onu hatırladığınızda ne hissediyorsunuz?”
Adnan Özyalçıner’ın konuşmalarına sinen çocuksu neşesi bir anda kesif bir hüzne dönüşüyor, dinleyenlere dönüyor: “Onat, yeni yılı hep Piyer Loti’de karşılardı. O yıl orada oturup kahvesini içemedi. Bir daha da hiç içemedi... Hep bunu düşünüyorum” diyor. Onat Kutlar’ın pek sevdiği şair, Füruğ’un şiirindeki gibi, uçuşu hatırlamaya devam ettiysek de Özyalçıner’in bu sözleri aslında etkinliğin perdesini de çekmişti. Onat Kutlar’ın katledilmesinin ağrısı kalplerimizde hiç dinmiyordu...
AHMET TÜRK’ÜN FOTOĞRAFI
Antep’ten İstanbul’a geldiğimiz hafta, sosyal medyaya bir fotoğraf düştü. Fotoğrafta veteran siyasetçilerden Ahmet Türk hafifçe öne eğik durmuş, ellerini önde bağlamış, iki yanında iki genç jandarma sımsıkı kollarına girmiş yürüyorlardı. Ahmet Türk’ün yüzündeki ifadeye baktım. Sanki Mezopotamya’nın bütün acılarını taşıyor gibiydi. Barışa inananların hep saf bir yanı kalır… O taraf Ahmet Türk gibi siyasetçilerden hepimize miras galiba. Fotoğrafa uzun uzun bakmayı sürdürdüm. Acaba jandarmaların usta siyasetçinin koluna girmeleri rutin bir güvenlik uygulamasının dışında daha rahat yürüyebilmesi için mi diye düşündüm. Düşündüklerimi anlattığım hekim arkadaşım, “Saçmalama Ayşegül. Rahat yürümesi için olsa tekerlekli sandalye gelir, neden koluna girsinler?” dedi. Hak verdim, ama fotoğrafa bakmayı sürdürdüm. Ahmet Türk, seksenlerde cezaevinde sistematik işkenceye maruz kalmıştı. Hapisten çıktığında, insani açıdan en zor olanı başarmıştı. Kalbinde kine yer vermemişti. Bu onun sözlerine, siyasetine yansımıştı. Bilgelik denildiğinde hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun bu topraklarda yaşayan insanların ilk aklına gelecek siyasetçilerdendi. Belki bundan Deniz Baykal, gözaltına alındığını duyduğunda, birlikte dertleştikleri, sofraların kurulduğu Türk’ün Mardin’deki evine koşmuştu. Belki bundan, Milliyetçi Hareket Partisi’nin lideri Devlet Bahçeli, “Ahmet Türk tutuksuz yargılanmalı” deyivermişti. Bunları düşünürken de usta siyasetçinin fotoğrafına bakmayı sürdürüyordum. Ahmet Türk’ün ilerlemiş yaşına ve ciddi hastalıklarına rağmen hapsedilmiş olması öte yanda dursun, bir barış insanının jandarmaların arasında adımlarını sürüklemesi kalbini çatlatıyordu insan olanın... Gözlerimi çektim fotoğraflardan, irislerime işlemiş o görüntü ile hâlâ konuşuyorum: “Ahmet Türk, en geniş barış açısıdır. O açı, acıya dönüşmesin. Zaten hapsedilmiş olmasının ağrısı kalbimizi kavururken…”
‘DAYAN TURHAN ABİ’
Aynı günlerde düzenlenen Uluslararası PEN’in dayanışma etkinliklerinde kimi görsem, günlerdir Silivri Cezaevinde yatan Turhan Abi’yi (Günay) soruyorum. “Bir haber var mı?” Kalp damarlarına tetkik amaçlı anjio yapıldığını öğreniyorum, kızı Elif’in refakatçi olarak kalmasına bile izin vermediklerini, Elif’in jandarmalara moralinin nasıl olduğunu sorduğunu… O soruya takılıp kalıyorum, kızının babası anjio olurken babasının nasıl olduğunu jandarmalara sormasına… Eve geldiğimde, sosyal medyada Turhan Günay’ın hafifçe gözlerini kısıp gülümsediği şefkatli fotoğrafını görüyorum. “Dayan Turhan Abi” yazmışlar üzerine. Ahmet Türk’ün fotoğrafına baktığımda duyduğum ağrıyı hissediyorum.
Düşünüyorum. Sadece Ahmet Türk’ün, Turhan Abi’nin mi elleri kelepçeli? Dışarıdakilerin… Yine de çıkarıyorum, beyaz bir kâğıt. Ulaşmayacağını bile bile bir mektuba başlıyorum…
Evrensel'i Takip Et