Ödenmeyen ücretlerimizi nasıl aldık?
Antalya Organize Sanayi Bölgesi’nde gıda fabrikasından bir işçi yaşadıkları grev sürecini anlattı.

Antalya Organize Sanayi Bölgesi’nden bir işçi
Antalya Organize Sanayi Bölgesinde bir gıda fabrikasında işçiyim. Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin işyerine yansımaları sonucu zaten sürekli yaşadığımız ‘Ay sonunu getirebilecek miyiz?’ kaygısı had safhalara çıktı. İşverenler dövizdeki dalgalanmayı fırsat bilerek, işçilerine ‘Durum zor’ diye ajitasyon çekmeye ve işçilerin maaşını geciktirmeye taa 6 ay öncesinden başladı. Maaşlarımız beş-on gün gecikiyordu zaten, fakat bir ayı geçen süreye vardığında bizdeki kaygı öfkeye dönüşmeye başladı. Yarım maaşla aile geçindirmemiz isteniyor, işlerinin muntazam yapılmasını emrivaki bir şekilde talep ederek bize mobbing uygulanıyordu. Biz de işçiler olarak kendi aramızda anlaşarak, Gıda İş sendikasına üye olduk, haklarımızı araştırdık ve iş bırakma eylemine geçtik. Bazı işçiler çalışma kararı almıştı fakat tek başlarına bir şey yapamazlardı. Esas kadro eylemdeydi.
İşveren telaşlandı, öfkelendi, tek tek aramalar yapıp özel konuşmalar yapmaya çalıştı. Ama biz kararlıydık, hiç kimse işverene özel konuşma fırsatı vermeyecekti. Çok uzun sürmedi, işveren hemen bir toplantı yaptı. Beklenen sözler, ülkenin krizde olduğu bahaneler tek tek sıralanmaya başlandı. Geciken maaşımızın bir bölümünü ödemeye kendince karar vererek toplantıyı bitirdi. Ama bizim kararımız kesindi, geciken maaşın tamamı alınacaktı ve o gün ısrarlarımızla aldık.
Bu bizim için güçlü bir adımdı, fakat bir o kadar da stresli bir zaman dilimiydi. Sonrasının çok kolay olmayacağını da biliyorduk. Psikolojik olarak kendimizi hazırlamıştık. Bu durumun işveren tarafından bir yenilgi olarak algılandığını ve bağırıp çağırmalarının daha da şiddetleneceğini, maaş ödemelerinde geciktirmeye devam edeceğini de biliyorduk. Bunların bilincinde olup kişisel saygımızın bağırıp çağrılarak ezilmeye çalışılmasını, psikolojik şiddete maruz kalmayı kabul etmeyecektik. Madem ekmek için geliyorduk, ekmeğimizi almamızı en yasal yollardan istemek bizim hakkımızdı. Bu işverene ihanet değildi. Madem iş hukukumuz var, iş hukuku kurallarını talep etmeliydik.
İşimi çok iyi yaptığımı biliyorum, yorgunluktan bazı zamanlar evime vardığım an direkt uykuya geçtiğim zamanlarımı biliyorum. 58 yaşında emekli olacağım. Prim günümü doldurmak için daha 8 yıl çalışmam gerektiğini ve ancak 20 yıl sonra emekli maaşımı alacağımı da düşünmeden yaşayamıyorum. Şimdiden işyerinde huzurlu çalışamazsam 58 yaşına kadar iş hayatında kalmam mümkün olmayacak. Bu yüzden ihtimallerin göze alınması gerektiğini ve bu doğrultuda ekmeğimizi korkusuzca kazanmayı kendi neslimize ve gelecek nesillere aktarmalıyız. Başarı, harekete geçtiğimiz zaman eninde sonunda gelecektir. Diğer türlü hayalperestlik olur. Çocuklarımıza haklarımız için nasıl mücadele ettiğimizi ve umudumuzu anlatmalıyız. Yerimizde durup beklemek ve sonrasında çocuklarımızdan kendi haklarını talep etmelerini istemek bir nesli buhrana itmek demek olacak.
Evrensel'i Takip Et