Bir mülteci çocuk: Elife
Mülteci bir çocuğun yaşamı aralanıyor sayfalarımızda... Ve toplumsal göçte kadınların mağduriyetini aktarıyor Özlem Yıldırım.
Özlem YILDIRIM
Saat uygulamasından olsa gerek güneşe hasret gittikçe daha da zifirileşen karanlık günlerden geçiyoruz. Bu yüzdendir ki umudumuzu biraz daha körükleyecek ne varsa ona tutunuyoruz. Algılarımız açık, daha önce hiç dikkat etmediğimiz kış günü taşların arasından boy veren çiçeklere basmıyoruz mesela artık. Sokakta oynayan çocuk görünce gülümsüyoruz örneğin. Elife... O sokakta oynayan çocuklardan biri, ailesiyle birlikte Suriye’den gelmiş. 4 yaşlarında. Tıpkı Ümran gibi. Hani şu parça parça olmuş üstüne başına bakıp şaşıran, sandalyede oturan çocuk. Sosyal medya üzerinden ‘Ne kadar da insanız’ demek için paylaşılmıştı fotoğrafları, halbuki hiçbir hayvanın böyle bir kirliliğe neden olmayacağı bilinir. Elife’nin daha adını bilmiyorken yaklaştım ona. O da bana yaklaştı, konuşmaya çalıştım. Birbirimizi anlamadığımız için anlamsızca güldük. O sırada annesi bana bakarak sertçe çağırdı, adını o zaman öğrendim. Korkmakta haklıydı. Elife’nin onlarca arkadaşına tecavüz edildi bu ülkede. Mülteci kamplarında bebeklere dahi tecavüz edilen bir yerdi burası.
GÖÇMEN KADINLARIN ÇİLESİ
Kadınlar göç sürecine toplumsal cinsiyet rolleri gereği üstlendikleri sorumluluklar ile katıldıklarından göçün ve kadın olmanın mağduriyetini bir arada yaşarlar. Çoğu zaman araştırmalara baktığımızda dahi kadının göç sürecindeki yeri sadece erkeğe eklemlenmiş durumdadır. Göç sürecinde kadının, erkekten ayrı ve kendine özgü durumuyla ele alınıp incelenmesi gerektiği fikri ilk olarak uluslararası kadın konferanslarında [Birleşmiş Milletler Kadınlar Üzerine Dünya Konferansı (1975, Meksika), Kadınların On Yılı Üzerine Dünya Konferansı (Kopenhag, 1980)] dile getirilmiştir. Fakat kadının göç sürecinde görünür olması bu tarihten çok sonraya takabül etmektedir. Bu nedenle belki de yaşadıkları çoğu zorlukları bilmiyor ve tahmin bile edemiyoruz. Daha çok erkeğin aldığı karardır göç sürecini başlatan ve kadın bu uzun yolda şiddete, tacize, tecavüze her türlü sömürüye maruz kalırken sadece kendisini değil, çocuğunu da korumaya çalışma görevini üstlenmektedir.
NASIL YAPACAĞIZ?
Elife’nin annesinin göç sürecinde yaşadıkları, çocuğuna gülümseyen bir kadından bile korumasına neden olmuşken bizler ne yapacağız? Yaşadıklarına dair bilinmezliklerle bırakıp gidecek miyiz? “Hayır ben savaştan kaçan insanları kovmadım” demek yeterli mi? “Suriyeli oldukları için sokak ortasında ötelemedik, sinirlendiğimizde evlerini yıkmadık” diye suçsuz muyuz? “Göçmen kadınları taciz etmem” demekle bitecek mi? Zifiri karanlığa doğru gidiyoruz demiştik. Bizi bu karanlıktan sadece barış çıkarmaz mı? Hep birlikte ‘barış’ demek için henüz geç değil.
“Birisi piramitleri yapacağını haykırmalı.
Yapamamamızın bir önemi yok!
O isteği beslemeliyiz...
Bir Delinin Haykırışı / Andrei Tarkovsky “