10 Şubat 2017 10:12

Ne çektiler? Niye çektiler? (2)

Savaşlara, silahlara, toplumsal olaylara karşı seslerini sanatlarıyla yükselten sanatçıların belgesellerini bu haftaki sayımıza taşıdık.

Paylaş

Çeşitli zaman dilimlerinde ve çeşitli coğrafyalardan savaşlara, silahlara, toplumsal olaylara karşı seslerini sanatlarıyla yükselten sanatçıların belgesellerini bu haftaki sayımıza taşıdık. Festivallerde, sinema salonlarında gördüğümüz, toplumsal hayatı, dünü ve bugünü ile beyazperdeye aktaran belgeseller 1890’lı yıllardan beri hayatımızın içinde. Biz de yaşantımıza ışık tutan bu yapımlara göz atalım dedik. İyi seyirler.

OYUN
Festival şampiyonu “Oyun” dokuz yaratıcı kadının muazzam hikayesini aktarıyor. Mersin Aslanköy’de yaşayan bu dokuz kadın, hayata isyan bayrağını açarlar. Çünkü uyum sağladıkları düzen altında ezilmekten usanmışlardır. Bir çare arayışında akıllarına yaratıcı bir fikir gelir. Kendi hayatlarını yazıp tiyatro sahnesinde oynayacaklardır. Aslında yaşamları tarlada ya da evde hep çalışarak geçen bu kadınlar, kendi yaşamları ile hesaplaşmaya koyulurlar. Bu kendi kendileriyle yüzleşme oyununa köyün okulunun müdürü destek verir ve okulu kadınlara açar. Okulda planları üzerinde çalışmaya başlayan kadınlar, bambaşka boyutta paylaşımlar içinde bulacaklardır kendilerini. Bu yolla da bir içsel yolculuğu yaşayacaklardır. Filmi belgesel olarak çeken Pelin Esmer, festivallerden dört ödülle ayrılmıştır.

GECE VE SİS (NUİT ET BROUİLLARD)
1955 yılında savaş-sonrası Auschwitz’de geçen film, renkli ve siyah beyaz görüntüleri birlikte içeriyor. 2. Dünya Savaşından gerçek haber görüntüleri ve fotoğraflar, öyküyü anlatmakta Resnais’e yardımcı oluyor. Hikâye sadece Holocaust (Yahudi soykırımı) değil, aynı zamanda insanoğlunun hayvani zalimliğinden bahsediyor. “Nuit Et Brouillard”, yedinci sanatın en gerçekçi ve etkileyici belge filmlerinden biridir.

BENİM CİCİ SİLAHIM (BOWLİNG FOR COLUMBİNE)
Benim Cici Silahım, yönetmen Michael Moore tarafından çekilmiş 2002 yapımı belgesel film. Özgün adı Bowling for Columbine’dır. Columbine Lisesi’ndeki katliamı çıkış noktası alarak ABD’deki bireysel silahlanma ve şiddet ögesi üzerine vurgu yapmaktadır. Son yıllarda küçük çocukların saçtığı dehşetle birlikte boyutlarını görmeye başladığımız silah kültürünü inceleyen sıra dışı bir belgeseldir. Ayrıca film, 2002 Cannes Film Festivali’nde, belgesel dalında Oscar ve en iyi yabancı film olarak César  ödüllerini kazanmıştır. https://www.youtube.com/watch?v=Okku1QsrcAc

KAMERALI ADAM(CHELOVEK S KİNO-APPARATOM)
Film gün doğumundan gün batımına kadar bir Sovyet kentinden manzaralar sunar. Şafak henüz sökmemiştir, sokaklar bomboştur, banklarda uyuyan evsizler günün henüz başlamadığını ifade eder. Hemen ardından insan kalabalıkları şehir meydanına doluşur, otobüsler ve tramvaylar alabildiğine kalabalıktır, şehir uyanmıştır ve yeni bir iş günü daha başlamıştır. İş makineleri, fabrika ve madenlerde çalışan insanlar, dikiş diken kadınlar tek bir vücut olup yeni bir ülke yaratma çabası içinde görülmektedir. En dikkat çekici özellik ise teknolojik devrimin makine ve insanlar üzerindeki dramatik etkisidir. İnsan eliyle üretilen makineler yine aynı insanın eliyle başka bir şey üretmek için kullanılıyor ve ortak bir paydada buluşur. Çalışan işçi sınıfının sosyal ve kültürel ihtiyaçlarına cevap verecek lokalleri, barları, halk plajlarını, sosyalizmin ruhunu güçlendiren kolektivist sporları gösteren film sosyalist gerçekliğe dayanmıştır. Filmin bir amacı da sinemanın olanaklarını halka tanıtmaya çalışmaktır. https://www.youtube.com/watch?v=oqS7Fty-oOc

KOZMOS (COSMOS: A SPACETİME ODYSSEY)
Atom altı parçacıklardan, biz hayvanların oluşumuna, kendisini evrenin merkezinde gördüğümüz dünya ve güneş sistemimizden, yıldızlara, pulsarlara, süper ve hiper novalara, kuasarlara, kara deliklere, paralel evrenlere, zamanın başlangıcına, olası sonuna kadar aklınıza gelebilecek astronomi , fizik ve astrofizik sorulara cevap veren belgesel, Cosmos: A Personal Voyage’ın devamı niteliğinde bir dizidir. Bu belgesel bilim adamlarının çalışmalarını sinematik bir şekilde anlatmakta, kozmostan ve evrenden örnekler vererek uzay-zamanı açıklamaktadır. Sunuculuğunu Neil de Grasse Tyson (ilk sunucu Carl Sagan'ın eski öğrencisi, astrofizikçi) üstlenmektedir. İlk dizi gibi 13 bölümden oluşmaktadır. Ayrıca bu belgeselin Türkçe seslendirmeni Haluk Bilginer’dir.

EKÜMENOPOLİS: UCU OLMAYAN ŞEHİR
Her açıdan gittikçe büyüyen, ne büyümesi ne de nüfus artışı durdurulamayan bir şehir İstanbul. 1980’de yapılan ilk metropolitan planlamasında kentin kaldırabileceği nüfus 5 milyon olarak belirlenmişken bugün İstanbul 15 milyonu aşan nüfusuyla, halen önlemeyen bir artışın ve iştah kabartan yeni uydu kentlerin merkezi konumunda. 
İmre Azem imza attığı bu ilk uzun metrajlı belgeselinde, seyircileri yıkık gecekondu mahallelerinden gökdelenlerin zirvesine, son yılların büyük projesi Marmaray’dan ihale aşamasındaki üçüncü köprü projesine kadar İstanbul’un yeni rant mekanlarını, ve tüm bu senaryolar arasına sıkışan kent insanlarını beyazperdeye taşıyor. 

https://www.youtube.com/watch?v=maEcPKBXV0M

BARAKA
1992 yapımı belgesel film Baraka, insan yaşamı ve yarışının dünyayla olan kopmaz bağlarını göz önüne seriyor. Belgeselde doğanın harikaları ile insanın doğa üzerindeki olumsuz etkisi görsel açıdan çok etkileyici bir biçimde beyaz perdeye yansıtılıyor. Hiçbir diyalogun geçmediği bu belgesel, izleyiciye 96 dakikalık görsel bir şölen sunuyor. Ron Fricke imzasını taşıyan film 6 kıta da 24 farklı ülkede yapılan çekimlerin harmanlanmasıyla oluşturulmuştur. Baraka’ya devam olarak 2011 yılında Samsara çekilmiştir. “İnsana evrende bir kum tanesinden farksız olmadığını hissettirir” şeklinde yorumlar alan; izlerken sorgulatan, düşündüren yapıtların başında yer alır.

https://www.youtube.com/watch?v=wkaISwZoqpE

Lenin İçin Üç Şarkı (Tri Pesni O Lenine)
Dziga Vertov’un, halk sanatının kaynaklarından yararlanarak çektiği, milyonlarca seyirci ile buluşan bir yapıtı, Sovyetler Birliği halklarının Lenin’i nasıl gördüğünü ve onun hakkında söylenen 3 anonim şarkıyı konu almaktadır. “Yüzüm Karanlıkta Sıkıştı” isimli birinci şarkıda Lenin’in Orta Asya halklarındaki feodal ve eski İslami kalıntıları nasıl modern eğitim ve teknolojilere dönüştürdüğünü anlatılır. Yeni sosyalist ilişkilerin bu kalıntıları yerle bir ettiğinden bahsedilir. “Bozkırlardaki Aşk Gibi O’nu Sevdik” adlı ikinci şarkıda Lenin’in ölümü üzerine Sovyetler Birliği’ndeki tüm halkların üzüntüsü gösterilir. “Büyük Bir Taş Şehir” isimli üçüncü şarkıda ise Lenin’in ölümünden sonra halkların çalışmaya devam etme konusu anlatılır. Bu kısımda üretim liderleri ile röportaj, çeşitli büyük binaların resimleri ve halkın sevinç dolu hareketleri konu alınır.

https://www.youtube.com/watch?v=j-Hoc3VV0mk

 

 

 

 

ÖNCEKİ HABER

Sol Parti Eş Başkanı: Türkiye'deki baskılar kabul edilemez

SONRAKİ HABER

Parçalının maestrosu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa