19 Şubat 2017 02:06

Yücel ÖZDEMİR

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hem Saray’da muhtarlarla yönelik konuşmada hem de turizmcilerle yaptığı toplantılarda, bu yıl içinde ülkeye daha fazla turisti getirmek için yurt dışında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına özel bir görev verdiklerini ifade ederek “Komşunu da al gel” kampanyası başlattıklarını kamuoyuna açıkladı.

Kampanyanın özü şu: Yurt dışında 5 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yaşıyor. Daha önce yurt dışında yaşayan ancak kesin dönüş yapan 3.5 milyon vatandaş var. Bunların her biri eğer önümüzdeki yaz bir kişiyi Türkiye’ye getirebilirse o zaman toplam 8 milyon turist gelmiş olur. Ki bu da geçen yılki turist kaybına denk geliyor.

Özetle cumhurbaşkanı ve yakınındakiler düşünüp taşınmış ve bir çıkış yolu bulmuş: Her Türk vatandaşı bir komşusunu alıp gelirse sorun kökünden halledilmiş olur!

Yurt dışında yaşayan beş milyondan biri olarak, devletin en yetkili ağzı tarafından yapılan bu çağrıya kulak vermemek olmazdı elbette.

Çağrıyı görev bilerek, ilk işim üst komşumuz Beate ve eşi Steffan’a haberi vermek oldu. “Kampanya var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısı üzerine ailece bu yaz sizi Türkiye’ye davet ediyoruz” dedim.

İkisi de şaşırdı. “Bu da nereden çıktı” dediler. Ne de olsa iki yıldır Türkiye’ye değil, İspanya’nın Atlantik sahillerine gidiyorlar. En az dört hafta kalıp geliyorlar. 

İkisi de Türkiye’yi yakından tanıyor. Antalya, Alanya, Kemer, Side demeden yıllarca bir oraya bir buraya gidip gelmişler. “Hava güzel, deniz güzel, insanlar misafirperver” deyip her fırsatta gezip gördükleri yerleri anlatıyorlar.

Hatta, Steffan birkaç kez normal yaz tatillerinin dışında, sonbaharda fırsatını bulup bir haftalığına Antalya’ya gitti.

Beate ise bir kaçamakla üç yıl önce bizimle  İstanbul’a geldi. 10 gün gezdi dolaştı. “Horror(Dehşet)” dediği trafik dışında her şeye hayran kaldı. “Çok güzel, çok güzel” deyip durdu İstanbul için. Birkaç kelime Türkçe de öğrenince akrabalarla, dostlarla hemen kaynaştı. Yabancılık çekmedi... Moda deyimle Türkiye’ye entegre oldu...

Beate ve Steffan, İstanbul’un dışında; bizden sıkça duydukları Dersim’i, Diyarbakır’ı, Mardin’i de görmek istiyor. “Türkiye’yi tanıdıkça Almanya’daki Türkiyeli göçmenleri daha iyi tanımaya başladık. Türkiye’de bu kadar çeşitli ve zengin bir kültürün olduğunu tatiller sırasında göremiyorduk” diyorlar.

İKNA OLMADILAR, ‘SEN DE GİTME’ DEDİLER

Bütün bunlara rağmen ne ettimse bu yaz Türkiye’ye gelmeye ikna edemedim Beate ve kocasını. Kendileri gelmedikleri gibi, “Ortam karışık, ne olur ne olmaz sen de bu yıl gitme. Baksana gazetecilere yaptıklarını...” diye tutturmaya başladılar.

En büyük korkuları güvenlik. Bombaların durmadan patladığını, basına, muhaliflere, Kürtlere... yapılan her şeyden haberdarlar. Türkiye hakkında bilmedikleri bir şey yok. Zira neredeyse her gün Alman basınından Türkiye, cumhurbaşkanı ya da hükümetin yaptıklarıyla ilgili haberler okuyorlar.

Özellikle basına yönelik baskı ve tutuklamaları anlamakta zorlanıyorlar. Gazetelerin, televizyonların kapatılmasını çok ama çok garip buluyorlar. Almanya’da gazete, televizyon kapatma, internete erişim yasağı olmadığı için, Türkiye’de olanları “Unglaublich”(İnanılmaz) olarak adlandırıyorlar. 

Okudukları gazete sıkça Türkiye’den haber veriyor. Televizyonlarda sıkça tartışmaları izliyorlar. Bizi de tanıdıkları için diğer Alman arkadaşları arasında “Türkiye uzmanı” sayılıyorlar. Erdoğan’ın sığınmacılar konusunu kullanarak ikide bir “Eyyyy Avrupa” diye efelenmesine gıcık oluyorlar.

Beate “Tek adam” planına da tepkili: “O da ne demek, bütün yetki meclisten alınıp cumhurbaşkanına verilsin. Bu çok tehlikeli bir durum. Biz o tek adam yönetimini çok iyi biliyoruz.” 

BU GİDİŞLE ‘GURBETÇİ’ DE GELMEYECEK

Beate ve Steffan, bugün pek çok Alman’ın düşündüklerini açık olarak ifade ediyor. Bu nedenle, en iyi komşularının da onları bugünkü koşullarda yaz tatilinde Türkiye’ye getirmesi mümkün değil. Bırakalım, turist Almanları, yıllardır Almanya’da yaşayan Türkiye kökenliler de mevcut istikrarsızlık, çatışma ve gerilim koşullarında pek Türkiye’ye gitme niyetinde değiller. Geçen yıl darbe girişi öncesinde ve sonrasında Türkiye’ye gidenler en kısa zamanda Almanya’ya geri dönme planları yaptılar. Zira darbe ortamında başlarına bir şey geleceği endişesine düştüler.

Özetle, “Komşunu da al gel!” kampanyasının bugünkü koşullarda hedefine ulaşması mümkün değildir.

Alman komşularımızın Türkiye’ye rahat bir şekilde gelmesi, tatil yapması, gerçekten dinlenmesi Türkiye’deki siyasi ve ekonomik ortamla doğrudan bağlantılıdır. Bu ortam, barış, karşısındakine saygı, hoşgörü üzerinden kurulmadığı sürece, geçen yıl olduğu gibi, fiyatları düşürmek de  çare olmayacaktır.

İçeride gerilim, kamplaşma, çatışma, savaş, dışarıda komşularla çakışma bittiği takdirde Beate ve Steffan de gönül rahatlığıyla tatile gelecekler. 

Benim cephemde durum budur sayın cumhurbaşkanı...

Bir vatandaş olarak komşularımı ikna etmeye gittiğimde onlar bana “Sen de gitme” dediler. Sanırım bu tablo sadece benimle ilgili değil. Almanya’da yaşayan diğer Türkiye kökenli göçmenler için de geçerli.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yasak çuvala sığmıyor

Yasak çuvala sığmıyor

KAMUAR’ın hesaplamalarına göre son bir yılda meyve fiyatları yüzde 154.5, sebze fiyatları yüzde 116.5, gıda fiyatları ortalama yüzde 70 arttı. Hane halkının bir yıl sonrası için enflasyon beklentisi yüzde 59’u, işçilerinki ise yüzde 62’yi aştı. Emekçiler için bıçak kemikte! Yasak, tutuklama, işten atma tehdidi işçilerin harekete geçmesini durduramıyor.

Has Çuval 37 ülkeye ihracat yapıyor.

İstanbul Sanayi Odası nın ikinci en büyük 500 listesinde.

Has Çuval'ın iki fabrikasında 600 işçi fiili greve katıldı

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Erdoğan: Dünya bir imtihan yeridir, ekonomik zorluklar gelip geçer.

Evrensel'i Takip Et