22 Şubat 2017 22:25

Siz onları uzaklaştırdıkça, biz onlara koşacağız.

Biz buradayız; hocalarımızı, adaleti, hukukun üstünlüğünü, savunmaya devam edeceğiz.

Paylaş

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencileri

Karanlığa sürükleyen, karanlığa hükmeden kararnamelerinize boyun eğmeyeceğiz. Uzun süredir bozulmuş olan “hayatın olağan akışı” OHAL ile taçlandırılmış ve özgürlük-yetki dengesi yetki lehine bozulmuş durumda. “Hayatın olağan akışı”nı tekrar tesis etmek için OHAL ilan ettiğini savunan siyasi iktidar; OHAL yetkilerinin de dışına çıkarak bütün muhalefeti sindirmeye çalışmaktadır.

Olağanüstü Hal rejimlerinde bazı özgürlükler askıya alınabilir ve hatta kullanılması durdurulabilir fakat AİHS’nin 15. maddesinde bunlara bazı sınırlamalar getirilerek temel hak ve hürriyetler güvence altına alınmıştır. Bunlar “milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler”, “ölçülülük” ve “sınırlanamaz haklar” şeklinde ifade edilebilir. Fakat görüyoruz ki bir istisna hali olarak Anayasa’da düzenlenen Olağanüstü Hal rejimi olağanlaştırılmakta ve sınırlamanın sınırları dikkate alınmamaktadır. Bunun son örneğini 7 Şubat 2017 akşamı, gece yarısına yakın bir saatte aceleyle ve umarsızca ilan edilen 686 sayılı KHK ile görüyoruz. Aralarında hocalarımızın da bulunduğu 330 akademisyen ihraç edildi. Üstelik büyük bir kısmının ihraç nedeni sadece “Barış İçin Akademisyenler Bildirisi” imzacıları olmaları. Başta çok sevdiğimiz ve saydığımız, ondan ders almanın büyük bir ayrıcalık olduğunu düşündüğümüz ve bu nedenle bilerek, isteyerek, ısrarla ve gururla ders aldığımız hocamız Prof. İbrahim Kaboğlu olmak üzere; diğer bütün değerli hocalarımızla onur ve gurur duyuyoruz. Yıllarını eğitime, bilime, öğrenci yetiştirmeye adamış hocalarımızın herhangi bir terör örgütüne “üyeliği, mensubiyeti ve iltisakı yahut bunlarla irtibatı” olduğunu iddia etmek acıyla gülünecek bir durumdur. Üstelik bu iddia yargı mercileri tarafından değil, bizzat siyasi iktidar tarafından dile getirilmiş ve dile getirilmekle kalmamış yine siyasi bir kararla hüküm verilmiştir. Görüyoruz ki siyasi iktidar hem iddia makamı hem hâkim olma kudretini kendinde görüyor ve rahatça, kimseye hesap vermeden kendi iddialarına, kendi hüküm verebiliyor. Bunları yaparken de karşısında herhangi bir savunma görmemek için tüm müdafii grupları sistematik bir şekilde etkisizleştirmeye çalışıyor. Biz buradayız; hocalarımızı, adaleti, hukukun üstünlüğünü, savunmaya devam edeceğiz. Karanlığa göndermek istediğiniz, içini boşalttığınız tüm kavramları savunmaya devam edeceğiz.
Biz hocalarımızın yanındayız, siz onları uzaklaştırdıkça biz onlara koşmaya devam edeceğiz.
FETÖ’cü kisvesi altında bilgili, tecrübeli, ilerici akademisyenlerin ihraç edilmesiyle karşı karşıyayız. El üstünde tutulması gereken insanlar, sırf hükümete muhalif diye ve gücün karşısında eğilmedikleri için ihraç edilmişlerdir. Yıllarca akademiye emek veren, bilgi ve düşünceleriyle kendilerine hayran bırakan çok sevdiğim hocalarım bir KHK ile ihraç edildi. Hakları yenilen sadece akademisyenler değil, aynı zamanda ders verdikleri öğrenciler ve ileride o dersleri alacak olan öğrencilerdir. Alanlarında uzman olan seçkin akademisyenlerden ders almaktan mahrum bırakılmaktayız. Bizlerin onlara ve onların yetiştireceği öğrencilere ihtiyacı var.

ÜSTÜNLERİN HUKUKUNU YAŞAMAKTAYIZ

İhraç listelerini kim hazırlıyor, nerede hazırlanıyor, listeye isim yazma kriteri nedir? Hiçbirinden haberimiz yok. hangi suçtan dolayı ihraç edildiklerini dahi bilmiyoruz. Bu listeyi hazırlayanların ihraç edilenlerden daha fazla FETÖ’cü olmadıklarının garantisini kim verebilir? FETÖ adı altında yapılıyor ise bu ihraçlar, peki neden Fethullah Gülen'e meclis kürsüsünde toz kondurtmayan siyasiler -iki yüzlüler- neden hala mecliste şaklabanlık yapmaya devam ediyorlar? Neden daha önce FETÖ’yü savunan hükümet yanlıları tutuklanmıyor? Yanlış hatırlamıyorsam bu sorduğum sorular daha önce tek kelime ile cevaplanmıştı. KANDIRILDIK! Evet bir tek kelime söyleyerek bütün suçlardan beraat ediyorsunuz. Her ne kadar hukukun üstünlüğünü savunsak da şu an yaşanan gelişmelere baktığımız zaman, üstünlerin hukukunu yaşamaktayız. Bu yapılan ihraçlar ile aslında Türkiye Cumhuriyeti'nin can damarlarını kesiyorlar. Meritokrasi mantığı ile ilerlenmesi gerekirken, iktidar tam tersi bir yol ile ilerlemektedir. Postalsız ve kamuflajsız bir darbe yaşamaktayız. Yapılan bu darbe karşısında aydınlarına sahip çıkmayan millet karanlıkta kalmaya mahkumdur. Bu haksızlıklar karşısında sustuğunuz zaman görünmez olmuyorsunuz. Gün gelecek sıra size de gelecektir. Eğer yapılan bir şeyin yanlış olduğunu düşünüyorsanız, buna sessiz kalmayın. Ve son olarak “her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.” diyoruz.

 

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Tiyatronun bugününe DTCF’den bakış

SONRAKİ HABER

'Ülkenin kaderi tek bir kişinin elinde olamaz'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa