Sopa ile havuç arasında referandum vaatleri
Gençlik havuç ve sopa ikilemine mahkûm mu?
Çağıl ADIGÜZEL
Kocaeli Üniversitesi
AKP iktidarı siyasi planını uzun bir süredir “sopa-havuç” mekanizması üstünden gerçekleştiriyor.
Bir yandan sandıktan çıkması, destek alması durumunda “Ekonomi düzelecek, istikrar gelecek, işsizlik bitecek, maaşlar artacak.”, “Gelecek daha güzel olacak.”, “2023, 2053, 2071 hedeflerimiz” gibi gerçeklikten uzak safsatalarla umut/havuç pazarlıyor. Bir yandan da “Kaybedersek kaos olur, saldırılar olur, bombalar patlar.” gibi argümanlarla halklara sopayı gösteriyor.
Türkiye ve Dünya bu politikaya daha önce de defalarca şahit oldu. En yakını ve en çarpıcısı ise yine bir anayasa referandumunda, 1982'de gerçekleşti. Evren, bir yandan HAYIR'cıları terörist ilan ederken bir yandan da “Evet çıkmazsa cunta gitmeyecekmiş.” propagandasını alttan alta yayıyor, birçok gerekçeyle her yerde mitingler düzenliyordu.
1 Kasım 2015 seçimleri sürecinde doruk noktasına varan bu propaganda AKP'nin Soma İlçe Gençlik Kolları tarafından Soma'da Belediye Düğün Salonunda düzenlenen “Büyük ve Güçlü Türkiye Cumhurbaşkanlığı Sistemi” başlıklı konferansta AKP İl Başkan Yardımcısı Ozan Erdem'in anayasa değişikliği referandumda “hayır” çıkması ihtimalini işaret ederek, “Bu referandum oylamasında başarısız olursak iç savaşa hazırlanın.” demesiyle zirveye ulaştı.
AKP cephesinden adı geçen kişinin istifasının istendiği, bu fikirlerin kesinlikle partinin ve/veya hükümetin fikirleri olmadığına dair açıklamalar geldi gelmesine ama genel tabloya, önceden hükümet yetkililerinin yaptığı benzer üstü kapalı açıklamalara baktığımız zaman bunun böyle olmadığını çok açık bir şekilde görüyoruz. Cumhurbaşkanından hükümete “hayır” diyenlerin “terörist, darbeciler” olduğu söylemini dillerinden düşürmemelerinden görüyoruz.
Ozan Erdem sopayı gösterdikten, sopaya karşı 15 Temmuz fedakârlığıyla bu sefer “yeniden plan masaları kuracak” kesimlere bu sefer evet oyu ile cevap verilmesi gerektiğini dile getirdikten sonra havucu da unutmuyor tabii ki. “Ben inanıyorum ki biz buradan ne kadar başarıyla çıkarsak 2023, 2053, 2071 hayal ve hedeflerimize büyük ve güçlü Türkiye idealiyle çok daha hızlı varacağız.”
GENÇLERE VERİLEN MESAJ
Bu söylemin bir gençlik konferansında dile getirilmesinin çok ayrı bir önemi var. Gelecekten umut arayan gençleri sahte vaatlerle muğlak bir iyiye gidiş ihtimaline yedeklemek temel amaç. Her geçen gün yeni gelişmelerle, artan işsizlik oranlarıyla, ekonomideki bozulmayla, devam eden savaş politikalarıyla, çelişkilerin giderek derinleşmesiyle artık sadece gerici eğilimler üstünden tutulamayan, giderek azalan gençlik desteğini satın almak ihtiyacı büyüyor. Gençliği kendisine yedeklemek, gençliği referandumda “evet”e yöneltmek için birçok çalışma yapılıyor. Başbakan bütün genç seçmelere mektup yolluyor, okullarda 15 Temmuz etkinlikleri, dini etkinlikler üzerinden propaganda yapılıyor.
Bir yandan da daha uzun süreçte yaratılacak bir gençlik desteği için de müfredat değiştiriliyor, üniversitelerden muhalif öğretim görevlileri, okullardan muhalif öğretmenler KHK'ler ile hukuksuzca uzaklaştırılıyor.
“İç savaş, istikrarsızlık” söylemleriyle giderek daha da köşeye sıkıştırılan gençlere hayali umut ışıkları da yaratılıyor tabii ki. Gençlik bir yandan seçilme yaşının 18'e düşürüleceği (hali hazırda seçilme yaşı 25, meclisin yaş ortalaması 50, en genç üye 36 yaşında), patronlara verilen desteklerle istihdamın artırılacağı (15-24 yaş arası genç işsizlik yüzde 22,6 seviyesinde bu sayı devletin kurumu TUİK’in verilerine göre, iş aramaktan vazgeçenler vs. bu sayının içinde yok) gibi rüşvetlerle çekilmek isteniyor.
Hâlbuki 15 yıldır tek başına iktidar olan, istediği her düzenlemeyi meclisten geçirmekte en ufak bir zorluk yaşamayan, hele OHAL ile birlikte yetkileri aşırı derecede genişleyen hükümetin kötü gidişatı düzeltmek isteyip de düzeltemediğine, buna yetkisinin yetmediğine çocuklar bile inanmaz. Bunu da 15 yıldır işsizlik artarken, alım gücü düşerken, iş cinayetleri artarken patronların kârının azaldığı tek bir dönem olmamasından rahatlıkla anlayabiliriz.
Gençlik bu havuç ve sopa ikilemine mahkûm mu?
“HAYIR”IN BİRLEŞTİRİCİ GÜCÜ
Hükümetin en korktuğu şey de bu noktada özellikle gençlerin “her şeye kâdir” bir iktidarın olmadığını fark etmesi. Karşımızda kazandığında kırıntı verecek, kaybettiğinde kepçeyle yok edecek, her şeyi yapabilecek bir gücün olmadığının bilinmesi. “Hayır çıksa bile nasıl olsa ne yapar ne eder başkanlığı getirir bunlar” gibi bir durumun olmadığının görülmesi.
Tarih bize gösteriyor ki haklar, kazanımlar, “havuç” egemen sınıflar tarafından verilmez, sömürülenler tarafından alınır. Savaşı, sömürüyü, yoksulluğu, sopayı engelleyecek tek güç ise sömürülenlerin örgütlü mücadelesidir.
İktidarların sınırlarını her zaman karşısında mücadele eden güçlerin niceliği ve niteliği belirler. Eğer karşısında duran hareket güç kaybederse, iktidar en büyük saldırıları gerçekleştirecek, zenginliğine zenginlik, gücüne güç katacaktır. Ancak işçi, emekçi, öğrenci her kesimden gençlik iktidar karşısında duruşunu kitleselleştirdikçe, bu kitleselliği örgütlülüğe dönüştürdükçe kendisine dayatılan bu aşağı tükürsem sakal yukarı tükürsem bıyık durumundan kurtulacaktır. “Hayır”ın birleştirici gücüyle kararsız veya evet diyen gençlerin fikirlerini “Hayır”a kazanmak ve “Hayır” diyen gençlerin bir an önce birleşerek bir araya gelerek mücadeleyi daha ileriye taşıması, örgütlenmesi elzemdir.
İşte ancak o zaman gençlik kendine vaadedilen değil istediği geleceğe sahip olacaktır, çünkü geleceğini kendisi yaratma imkanını eline almış olacaktır.