Made Manuş İsinom: Ben de İnsanım
Yazar Seyit Soydan ile Roman halkını konu alan ve kendisinin ilk belgesel deneyimi olan 'Ben de İnsanım' üzerine konuştuk.

Tuncay SAĞIROĞLU
Tekirdağ
Daha önce öykü ve şiirlerinden tanıdığımız Seyit Soydan bu sefer kamera arkasına geçip belgeselci olarak karşımıza çıkıyor. İlk belgeselini de kendi deyimi ile en yakından tanıdığı, içinde yaşadığı Roman halkının yaşam mücadelelerini, sorunlarını, sıkıntılarını ele alıyor. Roman halkı diyence yasal olmayan işler uğraşan, Roman kültürü deyince de eğlenceli müzikleri ve kıvrak dansları akıllara geliyor. İşte belgeselde günün daha ilk ışıkları bile yeryüzünü ışıtmadan ekmek parası için yollara düşen Romanları, yaşama isyanları, yıkımlara karşı mücadeleleri, Çerkezköy gibi sanayi bölgesinde iş bulamayacak kadar dışlanmışlıklarını iyi yansıtan, içeriden bir belgesel. İçeriden diyoruz, çünkü; daha önceki yıllarını bir kenara bıraksak bile, sadece bu belgeselin çekimleri için Çerkezköy’de Roman mahallesinde ev tutup onlarla iki ay yaşadığını da biliyoruz.
‘COĞRAFYADA EMEK SÖMÜRÜSÜ YAŞANIYOR’
İlk belgesel filminiz. Belgeselciliğe sizi yönelten nedenler?
Sinema merakım Lise yıllarında Fatih Halkevinde sinema kolunda çalışmamla başladı. Yıllardır yazmaya çalıştığım bir dönem romanı için sözlü tarih çalışması beni belgeselciliğe yöneltti. Kazım ve Nezahat Gündoğan arkadaşlarımın Dersim Tertelesini konu alan belgeseli bu konuda bana ilham kaynağı oldu. Belgesel doğruları eğip bükmeden bütün çıplaklığıyla anlatmakta önemli bir araç. Doğru anlatıldığında bunun nasıl güçlü bir argümana dönüştüğünü ve sistemin yalanlarını ortaya çıkardığını gördüm. Var olduğum coğrafyada korkunç bir emek sömürüsü yaşanıyor, her gün iş kazalarında insanlar ölüyor ya da kimyasal atıklar yüzünden onulmaz sanrılar yaşanıyor. Aydınlarımızın dahi okuyup yazmadığı bir dönemde bu gerçekleri belgesel diliyle anlatmak ve bunları halkla buluşturmak önemli geliyor bana. Umutsuzluğun içinde umut yaratmak gibi bir şey.
İlk belgeseliniz olan “Ben de İnsanım” Romanların yaşamlarını anlatıyor. Neden ilk belgeseliniz de bu konuyu işlediniz?
Köyden İstanbul’a göçtüğümüzde beş yaşındaydım ve Hacıhüsrev de tahtadan yapılmış eski bir evde kalıyorduk. İlk arkadaşlarım Roman çocuklarıydı. Feriköy mezarlığının altındaki çöplükte ateş yakıp oynuyorduk. Özgürlük tutkusu, ateş imgesi şiirlerimde hep yer almıştır. Yayımlanmış ilk şiirimin adı Çingene Ruhu idi. Romanlar benim öykülerimde de sıkça yer alır. Devrimcilik yıllarında kaçak yaşadığım dönemde onların arasında yaşamıştım. Çerkezköy’e ilk geldiğim zaman Roman mahallesinde bahçeli bir gecekondu da yaşadım. İlk belgeselimde yakından tanıdığım bu insanları anlatmak istedim.
Bu konu ile ilgili bir çok belgesel, roman, hikaye, söyleşi üretildi. Bundan dolayı işiniz çok zor. Sizin belgeselinizin diğerlerine göre özgünlüğü nedir. Anlatılmayan, işlenmeyen, eksik kalan neyi tamamlamıştır.
Dünya üzerinde anlatılmayan hiç bir şey kalmamıştır belki de. Edebiyatta içeriğin yanında nasıl anlattığın önemlidir. Romanlar ketum bir toplumdur. Kolay kolay sırlarını dışarıya vermez. Görüntü Yönetmenliği de yapan bir öğretim üyesi arkadaşım ‘Biz de Roman belgeseli çektik ama sahici olmadı. Çünkü onlar bize rol yaptılar’ dedi. O yüzden de o filmleri çok sevip benimsedik. Ben de İnsanım (MedaManuşİsinom) Belgeseli’ni insan hikayeleri üzerinden anlatmaya çalıştım. Romanların içinde yaşadıkça bu belgeseli çekmenin hiç de göründüğü kadar kolay olmadığını kavradım. Her kapı yeni bir hayata açıldı ve kadim sorunları daha iyi görmeye başladım. İnsanlık tarihinin Gacolar ve Romanlar olarak ikiye ayrıldığı günlere kadar gitti yolculuğum. Romanlar kendi sorunlarını yaşantılarını taleplerini kendi dilleriyle anlatmalıydı. Böyle de oldu. İzleyenlerin yüreğinde bir vicdan hesaplaşmasına sebebiyet verirsem kendimi başarmış addedeceğim.
Ben de İnsanım Roman Belgeseli neyi anlatmaktadır?
Ben de İnsanım Belgeseli Tekirdağ’ın Çerkezköy ve Saray ilçelerinde getto halinde ilkel baraka ve çadırlarda yaşayan Romanların yaşamını anlatıyor. Belgesel boyunca zor şartlar altında yaşam mücadelesini sürdüren Romanlar geçmişten günümüze kaybolan mesleklerini, dillerini, kültürlerini dile getirirken, toplum dışına itilmenin ve sefaletin yol açtığı sonuçları da ‘Yokluğun ve açlığın gözü kör olsun’ diyerek yalansız, dolansız harbice dile getirmektedir. İlk bölüm Gece Yolcuları: Gece yarısı at arabası ile işe çıkan; fabrikalardan, sokaklardan hurda demir, plastik toplayan gençleri, kadın ve kız çocuklarının hikayelerini anlatmaktadır. Ayrıca suç ve suçlu kavramı, toplumun onları ‘hırsız’ diye nitelemesine yol açan etkenler tartışılmakta, olaylar ve çözüm yolları yaşanan öykülerle güçlendirilmektedir. İşsizlik ve evsizlik yanında bir de toplum tarafından dışlanmaktadırlar. Belgeselin Medaçoro Romisinom (Ben bir garip Romanım) bölümü Romanların iş hayatından, okuldan, sokaktan nasıl dışlandığını anlatmaktadır.
Sürgünlük; yürek yangını: Sulukule’den bu yana kentsel dönüşüm adı altında rant uğruna Roman mahallelerinin birer birer ortadan kaldırılmasını ve buralardan göç ederek Çerkezköy ve Saray’a sığınan insanların evsizlik sorununu dile getirmektedir. İktidarların seçim zamanı kömür, makarna ve ev vaadiyle kandırdığı Romanlar, seçim sonrasında yıkım ve sürgünlerle karşılaşmakta, hüsrana uğramaktadır. Sürgünlük, göç olgusu Çerkezköy’de yaşanan son yıkımlarla gösterilmekte ve bu toplumsal sorunun çözüm yolları irdelenmektedir.
‘YIKIM GÖRÜNTÜLERİ SEBEBİYLE FİLM ENGELLENDİ’
Gösterimlere başladınız. Nasıl karşılanıyor?
İlk gösterimi geçen yıl 8 Nisan da Çerkezköy Müzisyen ve Romanlar Derneğinin bulunduğu meydanda bir kamyonun üzerine perde kurarak yaptık. Neredeyse bütün mahalleli oradaydı ve müthiş bir coşku vardı. Bu arada biz belgeseli Çerkezköy, Saray ve Tekirdağ Aydoğdu Roman mahallesinde kahvelerde göstermeye başlamıştık. Ancak son gece Büyükşehir Belediyesi içeriğindeki bazı konuşmalar ve yıkım görüntüleri nedeniyle filmin gösterimini engelledi. Bu durum sınıfsal çelişkileri de açığa çıkarttı. Rantçı çevreler Roman gerçeğinin bütün çıplaklığıyla gösterilmesinden rahatsız oldular. Yerleşik yaşama geçmiş olan bazı Romanlar da ‘Belgeselin fabrikalarda çalışan Romanları anlatmadığını’ dile getirdiler. Oysa çekimler öncesinde gittiğimiz bu arkadaşların hiçbirisi belgeselde konuşmaya ‘işlerini kaybedebilecekleri’ gerekçesiyle razı olmamışlardı.
Önümüzdeki pazar günü Çerkezköy Sinemy Sinema Salonunda yapacağımız gösterimde Çerkezköy halkıyla Romanları buluşturmayı düşünüyoruz.
ORİJİNAL ÖYKÜLER
Yeni projeleriniz var mı?
İlk belgesel çekimimizi oldukça ilkel koşullarda gerçekleştirdik. Yeterli teknik donanıma ve maddi imkana sahip değildik. O yüzden acemiliklerimiz, çekim hatalarımız oldu. Ama iyi bir deneyim kazandık. Harbi Roman hikayeleri anlatmayı sürdürmek istiyorum. Çorlu Kore, Tekirdağ Aydoğdu, Edirne Kemikçi Mahallelerinden çok daha orijinal öyküler bulup çıkarmayı, Roman tarihini, kültürünü günümüzde yaşatan insanlarla buluşmayı, kayıp ezgilere ulaşmayı düşünüyorum. Bu arada heybemde biriken öykü ve romanları yayımlamayı sürdüreceğim.
Evrensel'i Takip Et