Taşlar da ağlıyor Anadolu’da!..
Taşlar da ağlıyor Anadolu’da ve ağlarken anlatıyor yok olup giden güzelliklerin hüzünlü öyküsünü!...
Özer AKDEMİR
O taşları masamın üzerinde bulmasaydım ben de o raporu indirip okumazdım. Gerçi bir hafta önce Erzincan İliç’ten kalkıp gelen Nuri Uyar yeni durumlardan bahsetmiş, ÇED raporunun da internet sitesinde olduğunu söylemişti. Bunun üzerine epeyce hacimli olan dosyayı indirip arşive koymuştum ama taşlar olmasaydı 1529 sayfalık ÇED raporunu okumayı göze almazdım herhalde. Belki de öylesi daha iyi olurdu, kim bilir. O zaman ne bu yazı olurdu ne de içimi kaplayıp duran bu sızı!...
***
Pazar sabahı gazete bürosuna geldiğimde masamda küçük bir kâğıda yazılı notun üzerine bırakılmış taşları epeyce sonra gördüm. En büyüğü ceviz iriliğinde üç küçük taş. Notta aynen şu cümleler yazılıydı: “Bu taşlar Erzincan altın madeninden gelen motorun içinden çıktı. Altın bu taşlardan çıkıyor. Özer’e ulaştır.” Bazı yerleri parlayan, bazı yerleri mat, sert biçimsiz görünümlü bu taşları un ufak edip siyanüre buladığınızda çok çok küçük bir miktar altın kalıyordu geriye. On tonda bir nişan yüzüğü kadar.
***
Erzincan İliç’teki altın madenine 2013 yılında, altın madenciliği konusunun uzmanlarından TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi Cemalettin Küçük’le gitmiştik. İliç adeta bir madenci kasabası haline gelmişti. Üzerinde yeşil-turuncu fosforlu işçi yelekleri ile onlarca maden ve baraj işçisi ilçenin sokaklarını dolduruyordu. 06 Ankara plakalı, dört çekerli arazi araçları ve içindeki siyah gözlüklü adamlar ilçede uzaklardan gelen, ama ilçede babasının malı edasıyla gezen yabancıların varlığının en önemli göstergeleriydi. Koyun, keçi, arıcılıkla geçinen küçük İliç artık bir işçi kenti kimliğine bürünmüştü. Koyun sürüleri dağıtılmış, arı kovanlarının bir kısmı satılmış bir kısmı siyanürlü maden sonrası yok olmuş, köylüler arazilerini satıp madende işçilik yapmaya başlamışlardı. “Üstünden zaman, altından su akan” İliç’in ünlü saatli çeşmesinin çevresinde evler bile değişmişti üç beş yılda. Beton, çirkin, soğuk evlerle dolmuştu mahalleler...
***
Yakuplu köyünün kuzeyindeki yamaçtan hoplaya zıplaya giden arazi aracının kaldırdığı toz bulutu toprak yolun az ötesinde güneşe yüzünü dönüp maviş maviş gülümseyen Yiğit Çıngırağı’nın(1) üzerine gelip kondu. “Vahşi yaşamda soyu tükenme tehlikesi çok büyük olan” bu küçücük maviş çiçekler bir süre sonra boyunlarını büktüler. “Soyu kritik tehlike altında olan” Ekim Sığırkuyruğu(2) ise onun kadar şanslı olmadığından yoldan sapıp, eğimli kıraç araziye saran aracın tekerleri altında kalıp ezilmekten kurtulamadı. Komşuları Harput Perçemi(3) ve Bayır Kızanı(4) botanik bilimine “Vahşi yaşamda soyu tükenme tehlikesi büyük olan türler” olarak kaydedilmişti. Maden alanının sınırlarını belirlemek için dolaşan bu arazi aracının tekerlerinden kurtulmuş olsalar da çok yakında onlarca iş makinesi, dev maden kamyonları, paletler altında ezilip gideceklerdi!...
***
Kadim Erzincan dağlarını, tepelerini binlerce yıl yurt belleyen çiçeğin böceğin ölüm fermanının Çakmaktepe Altın Madeni olacağı yazıyordu ÇED raporunda. Böyle demiyordu elbette tam olarak. Yörede uzunca süre araştırmalar yapan bilin insanları rastladıkları endemik bitki ve hayvan türlerini raporlarına işlemişler, madencilik faaliyetinin bu türlere olumsuz etkisinin “kaçınılmaz”(5) olduğunun altını çizmişlerdi. Bu durum tespitini yapıp, ÇED raporuna yazan bilim insanı görevini yapmış mı olacaktı şimdi? Yakındaki derelerde bulunan soyu tükenme tehlikesindeki Su Samuru’nu(6) ve yeterince bilgi edinilemediği için fauna kategorisinde DD (Data Deficient- Veri Yetersiz) olarak gösterilen Anadolu Kör faresini kim koruyacaktı?
ÇED raporuna “yöredeki yabanıl hayvan türleri arasından 10 memeli hayvan türü ‘Mutlak Koruma Altındaki Türler’ listesine girmekte”(7) yazanların sorumluluğu bu kadar mıydı? Yakuplu köyünün, Sabırlının, Çaltı’nın, Çöpler köyünün göğünde süzülen Küçük Akbaba,(8) Üveyikin,(9) Kara Akbaba’nın(10) hakkını kim arayacaktı?
“Tehlikeye yakın” denilen türlerden Türk semenderi(11) ve Değişken Desenli Gece Kurbağası(12) ayın şavkında Yakuplu deresinin kıyısında geceyi dinlediler. Türlü türlü böceklerin sesleri geliyordu yakınlarından. Bunlardan ikisi Türkiye için endemik türler arasındaydı.(13) 4 tür ise Türkiye faunası için ilk kez tespit edilmişti.(14) Hepsi maden alanının içinde, yakınında, çevresindeydiler…
***
Bu yazıdaki bilgiler, bitki ve hayvan adları İliç Yakuplu köyü yakınlarında işletilecek olan Çakmaktepe Altın Madeni’nin Nihai ÇED raporundan alınmıştır. Dipnotlarda yazılı Latince adlar yazıda geçen bitkilerin literatürdeki isimleridir. Bir Pazar sabahı masamda bulduğum küçük taşların bana fısıldadıkları acıklı öykünün dipnotudur bu yazı. Milyonlarca tonu un ufak edilip siyanürden geçirilecek olan taşların akıbeti gibi, yazıda gördüğünüz bitkiler, hayvanlar, kuşlar da bir avuç altın uğruna yok olup gidecekler! Taşlar da ağlıyor Anadolu’da ve ağlarken anlatıyor yok olup giden güzelliklerin hüzünlü öyküsünü!...
1- Campanula yildirimlii (Kartaltepe Madencilik Çakmaktepe Nihai ÇED Değerlendirme Raporu syf: 195)
2- Verbascum tuna-ekimii (Syf: 195)
3- Achillea pseudoaleppica (Syf: 195)
4- Cousinia sintenisii (Syf: 195)
5- Kartaltepe Madencilik Çakmaktepe Nihai ÇED Değerlendirme Raporu syf: 218
6- Lutra lutra (Kartaltepe Madencilik Çakmaktepe Nihai ÇED Değerlendirme Raporu syf: 207)
7- syf: 673
8- Neophron percnopterus (syf: 208) (Tehlike altında)
9- Streptopelia turtur (syf:679) (Hassas)
10- Aegypius monachus (syf:679) (Tehlikeye yakın)
11- Salamandra infraimmaculata (syf: 699)
12- Bufotes variabilis (syf:211)
13- Empis obscuripes ve Empis heliciphora (syf:702)
14- Dorycera caucasica, Herina frondescentiae, Hilara freidbergi ve Empis sevanensis (syf:702)