Hak ettiğimiz gündem: Oscar Ödülleri
Oscar’da geri sayım başladı... En iyi film hangisi olacak ya en iyi yönetmen? Kim konuşmasında hangi mesajı verecek? Merakla, heyecanla bekliyoruz...
Yeşer SARIYILDIZ
Aşırı subjektif bir şekilde, yılın en keyifli ve heyecanlı zamanının geldiğini düşünüyorum. Sanırım bunu aralık ayında falan söylemem gerekiyordu, ama bu sene, yılın son rakamındaki sayı değişti diye, x’in değişeceğiyle ilgili beklentim olamayacak kadar karamsardım ve heyecanımı bugüne, yani Oscar zamanına sakladım.
Hak ettiğimiz gündemin bu olduğunu düşündüğümüz için Oscar geceleri sabahlamak evde sevgilimle üç senedir yaptığımız bir rutin haline geldi.
Bilmenizi isterim ki, herhangi bir ilacı bile düzgün kullanamazken ya da sabahları ceviz yemeyi hayatıma sokamamışken, tek rutinim olan Oscar’ı kişisel bir başarı olarak kabul ediyorum. Oscar adayları belli olduğu andan itibaren filmleri sıraya diziyor, adayları belirleyip bunu iddiaya açıyor ve geceye özel menü hazırlıyoruz. Sonuçta birileri insan öldürürken kalorili cheesecake yediği için kendini suçlu hisseden biz kadınlar olarak, yılda kaç gece gönül rahatlığıyla yemek yiyebiliyoruz ki?
OSCAR NEDEN OSCAR?
Doğru bir noktaya parmak bastıktan sonra, Oscar’a döneyim. Bu Oscar nereden gelmiş, adı neden Oscar olmuş mesela?
Her büyük şeyin ardında saçma bir sebep olduğu gibi, Oscar’ın adı da inanmazsınız, Oscar amcadan geliyor. Asla kaybetmek istemediğimiz cumhuriyetten 4 yıl sonra, yani 1927’de kurulan Academy of Motion Picture Arts and Sciences (Sinema Sanatları ve Bilim Kolları Akademisi) her sene minik bir heykelcik olan ödülü veriyor. 1931’de Akademi’nin genel sekreteri olan Margeret bir gün heykelciğe bakıp “Aaa, bu benim Oscar Amca’ma çok benziyor” diyor ve adı Oscar oluyor. İşte bu kadar saçma bir diyalogtan sonra olay çok büyüyor ve belki de her akşam koltukta uyuyakalan Oscar amca anısına, kırmızı halılar düzenleniyor, Akademi toplanıp ödül falan veriyor.
Şu ana kadar hem en çok RT edilen hem de içinde en çok ünlü bulunan tweet yine Oscar töreninden çıkıyor. Yine bir Oscar anılarından olan Lego Movie aday dahi gösterilmediğinde, yönetmenin legolardan yapılan Oscar heykelciğini kendi Twiter’ından paylaşması en sevdiğim Oscar anılarından. O sene hangi film animasyon dalında ödül aldı, açıkçası hatırlamıyorum; ama lego heykelciğini unutamıyorum.
DERİN BİR OH ÇEKTİK VE GELDİK BUGÜNE
Tabii bir de, geçen sene neredeyse tüm dünyanın Müslüm konserinde kendini jiletlercesine “Leo’ya Oscar verin” halinin ayrı bir yeri var. Adamcağız ayıyla boğuştu, karlarda yuvarlandı, dayak yedi derken, hak ederek Oscar’ı sonunda aldı ve tüm dünya bir oh çektik ve bu seneye geldik.
Her sene bir konsepti olan ve birtakım dünya dertlerine odaklanan Oscar adayları, son yıllarda kahraman hikayelerinden ve kadın gücünden ilerliyordu. Oscar’ın bu seneki konseptiyse, ağırlıklı olarak ırkçılık. Trump’la birlikte ırkçılığın ve insan sevgisinin işlendiği filmlerin yer almasını siz istediğiniz gibi okuyun, ben siyasete girmeyeceğim. Onun yerine kısaca filmlerden bahsedeceğim.
KISA KISA ADAYLAR...
Arrival, aşık olarak çıktığınız bir film olmasa da, üzerine düşündükçe hikayesine aşık olduğunuz bir senaryoya ve kurguya sahip. Zamanı algılayışımızın dil ile ilgili olması, bizim dilimizin geçmiş-şimdiki zaman-gelecek ile ilerlemesi ve bu nedenle evreni çözemiyor olduğumuzu düşünmek hiç de mantıksız değil. Belki de Arrival bir şeyleri çözmüştür, ne dersiniz?
La La Land, bir kısmın nefret ettiği, bir kısmınsa çok sevdiği bir film oldu. Çok uzun zamandır böyle sakin bir hikayeye hasret kalmıştık ve eski müzikallere olan referanslar muhteşemdi. Emma Stone’un, Ryan Gosling’ten bir tık daha iyi olduğuna hemfikiriz olmalıyız.
Hacksaw Ridge, bir savaş hikayesi olduğu için mesafeli yaklaştığım ve kurduğum mesafe için sonradan pişman olduğum bir film olarak gönlümde yer etti. Oyunculuk, kurgu ve hikaye muhteşemdi. Savaşta savaşmamak bugüne kadar gördüğümüz en muhteşem başkaldırı yöntemi değil mi?
Hidden Figures, hem tarihten bir tokat hem de geleceğe umut olarak bünyeme işlendi. Yöneticinin Colored tuvalet tabelasını kırışı hâlâ gözümün önünde.
Manchester by the Sea, herkesi ağlattı, Moonlight’ı LGBTİ’ler sahiplendi.
Yine de, bu sene Oscar’a damga vuracak şeyin, seçilen film değil de, yapılacak konuşmalar olduğunu düşünüyorum. Meryl Streep’in Golden Globe konuşmasını tanıdığım herkes paylaşmıştı, Oscar gecesini tam da bu yüzden iple çekiyorum. Belki birileri, dünyaya haddini bildirmek için insanları gaza getirebilir ya da hiçbir şey olmasa bile biraz içimiz soğur, kim bilir?