27 Şubat 2017 03:53

'Ses tonumuzu kısıyor ama susmuyoruz'

Tuzla'dan kadın metal işçisi, çalışma koşullarını ve işçilerin 'memleket meselelerine' nasıl baktığını yazdı.

Paylaş

Kadın metal işçisi
Tuzla

Merhaba. Ben Tuzla’da bir otomotiv yan sanayi fabrikasında çalışmaktayım. Fabrikada yaklaşık 1.5 yıldır kadın işçiler çalışmakta. Genel itibariyle fabrikamız aşırı disiplini ve sert kuralları olan, sendikasız bir fabrika. Her yerde kameraların olduğu ve işçilere büyük bir psikolojik baskının uygulandığı bir yer. Her hat tepesinde, çay ocaklarında kısacası fabrikanın her alanında kameralar var. Hal böyle olunca da rahat rahat konuşmanın imkansız olduğu bir yer. Şöyle ki işe ilk başladığımda kameralar yüzünden konuşmaktan korkan işçilere neden korktuklarını sorduğumda ses kaydettiklerini ve sürekli izlendiğini söylemişlerdi. Hatta tuvaletlerde böcek olduğuna inanan işçiler bile var. Hal böyle olunca da rahat konuşmanın imkansız olduğu bir yer! Bunları anlattım çünkü bizim fabrikamızda siyaset konuşmak, fabrikaya ait bir sıkıntıyı birbirimizle paylaşmamız yasak!

Ama fabrikaya kadınların adım atmasıyla beraber bu katı kurallar fısıltı şeklinde de olsa deliniyor.  Çünkü yemek yerken tedirginlikle de olsa siyaseti, çay mahallinde dolardan, asgari ücreti, patlayan bombaları, ikili üçlü hat başında cinsel istismar yasasından fabrikanın genel sıkıntılarına, serviste bozkurt hareketi yapan başbakanı sessizde olsa konuşuyoruz. Konuşmadan evvel kameralara bakıyor eğer varsa başımızı hafifçe önümüze eğiyor, ses tonumuzu kısıyor ama susmuyoruz.

Bir gece vardiyası. Saat 03.45. Yemekhaneye yürüyoruz. Herkes gece vardiyasının yasaklanmasını, biyolojimize aykırı olduğunu, en azından 6 saate indirilmesini şakayla karışıkta olsa belki bir an ‘Neden olmasın?’ sorusuyla konuşuyoruz. Hatta bir işçi 4 vardiya olsun gibi bize çok uç bir noktadan teklif sunuyor. Gülüyoruz ardından ‘Amma da güzel olurdu’ diyoruz. Birden ‘neden olmasın ki’ diyorum. Bir arkadaş ‘Tek burası değil ki. Koca ülke, koca dünya böyle değişmez’ diyor. Herkes birden hemfikir oluyor. Sonra bir diğeri ‘Aslında gece vardiyası işime geliyor. Diğer türlü evin işleriydi, çocukla ilgilenmesiydi mümkün değil’ diyor.

10 kadın uzunca bir masaya oturuyoruz. Neyse ki o gün çorba güzel çıkmış. Tepemizin üstünde bir televizyon yine A Haber açık ve tabi ki yine Erdoğan konuşuyor. Ekrana çıktığı an itibariyle tartışma başlıyor. ‘Bıktık yalanlardan diyor’ bir işçi. Diğeri ‘tahammülüm yok kumanda nerde’ diye etrafına bakınıyor. O sırada bir işçi ‘Eee ne diyeceksiniz peki?’ diye sorunca önce bir sessizlik oldu. Etraf kontrol edildi. Amirler uzakta, kamera yok. Konuşabiliriz. Ben ‘hayır’ diyeceğim dediğim anda ‘ben de’ sesleri yükselmeye başladı. “Padişah olmak istiyor” deyip bunun üstünden hayır diyeceğini söyleyende var. “Suriyeleri soktu ülkeye bizden daha iyi durumda yaşatıyor onları. Oy da verdirecek kendisine” deyip hayır diyeceğini söyleyen de... En çok da asgari ücretten dem vuruyoruz. Bir arkadaş “Bunlar değil miydi cinsel istismar yasası çıkartmaya çalışanlar. Ensar Vakfı’nda küçücük çocuklara... Allah korusun bir de başkan olursa neler olur” diyor.

Çok büyük çoğunluğu muhafazakar olan kadınlar arasında (biraz şaşkın) evet diyen yok mu diye bakınıyorum. 3-4 işçi hiç konuşmuyor. Biriyle göz göze geldiğim anda “Bakma bana ben reisçi değilim” diyor, gülüyoruz. Diğerleriyse hiç konuşmuyor. Çay ocağına giderken “Ya abla hakikaten hayır mı diyeceksin” diye soruyorum birine. “Açıkçası çok incelemedim ama her şey ortada. Al şu bordroya bak yine devlete çalışmışım. Bu ay da bizim sinema işi yalan oldu” diyor. Her gün çalışıp kendimiz için hiçbir şey yapamamanın sıkıcılığı üstüne konuşurken “Sen dua et de çocuğun yok senin. Hele bi evlen çocuğun olsun işte o zaman anca borç ödersin. Bir kazak alamazsın üstüne” diyor.

Ertesi günlerde o çok sessiz kalan işçilerden biriyle sohbet ediyoruz. Sohbet geçim sıkıntısından başlıyor hemen soruyorum “Sen ne diyeceksin bu referandumda?” diye. “Valla evet diyeceğim” diyor. “Neden evet? Sanki başkan olunca asgari ücret 2000 mi olacak?” diye sorduğumda “O dünya lideri. Bak herkese kafa tutuyor. Var mı onun gibi? O giderse Amerika tepemize çöker” diyor. “İyi de, hayır da çıksa evet de çıksa o zaten cumhurbaşkanı bu değişmeyecek ki? Ne yetmiyor da başkanlık diye tutturdu zaten istediğini yapıyor?” diyorum. “Orası da öyle de, neyse” deyip konuyu değiştiriyor. Makinelerimizin başına dönüyoruz.

Bizler fabrikada çok sınırlı zamanlarda, çok sınırlı konuşabiliyoruz. 8 saat aynı hatta çalıştığın arkadaşınla göz teması kurup, azıcık bir kıkırdaşma oldu mu arkadan hemen bir ‘şşşt’ sesi. Yönetimin demesine göre fabrika siyaset yeri değil. Biz bu fabrika için bir olmalı, vatanımız için çalışmalıymışız. Kısacası  bize susun birbirinizle konuşmayın, dertleşmeyin ki birlik olmayın diyor.

Erkek işçilerin siyaset konuşmalarına ortak alanlarımızda şahit olmadım lakin biz kadınlar kendi içimizde çok güzel fısıldaşıyoruz.

ÖNCEKİ HABER

‘Uçurtma Avcısı’ ve Afganistan

SONRAKİ HABER

Selvi: Birinci önceliğimiz ABD'nin stratejisinde yer tutmak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa