Tarlabaşı’da kentsel dönüşüm sergisi
Suzan Pektaş'ın Tarlabaşı’daki kentsel dönüşümü gözler önüne seren 'Göç Sakinleri' sergisi İFSAK Galeri'de ziyaretçilerini bekliyor.
Suzan Pektaş ‘Göç Sakinleri’ sergisinde Tarlabaşı’daki kentsel dönüşümü ve bölgede yaşayan yurttaşların hikayelerini anlatıyor. 25 Şubat’ta açılan sergi 16 Mart tarihine kadar Beyoğlu’daki İFSAK Galeride ziyaretçilerini bekliyor.
Pektaş serginin hikayesini ise şöyle anlatıyor:
“Kaybolmuşlar için ilk durak, kaybedenler için son durak” denir buraya. İlk çekimleri yaparken koskoca bir duvar yazısı görmüştüm, “Elimi kana bulama” diyordu.
1960’larda hükümetin bir kararnamesiyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan Rumların ardında kalan boş evlere zamanla Anadolu’dan gelen gurbetçiler yerleşmeye başlar. ’70’lerden itibaren ise Tarlabaşı, toplumun öteki olarak nitelendirdiği kesimlere kucak açar: Romanlar, siyahlar, transseksüeller, yerel çeteler, Kürtler ve son olarak da Suriyeliler. Taşı toprağı altın bir şehrin, pek de ışıldamayan bir semtidir artık Tarlabaşı!
Bülbül Mahallesi, Tarlabaşı’nın kentsel dönüşüm adı altında yıkılan alanına sınır. Yok edilen alan ile mahalleyi metal paneller ayırıyor. Nüfus çoğunluğunu hikayelerinin birbirine benzediği Kürtler oluşturuyor. Güneydoğuda yaşanan şiddetin ve onun yarattığı ekonomik çöküntünün etkisi ile hız kazanan ama esas olarak köyleri güvenlik gerekçeleri ile boşaltılması sonucunda dramatik boyutlara ulaşan zorunlu göçe maruz kalmışlar. Kendileri böyle bir göçe hazırlıklı olmadıkları gibi geldikleri şehirde, yerleştikleri mahalle de onları karşılamaya hazırlıksız yakalanmış. Barınma, istihdam, eğitim gibi olanaklardan yoksun bırakılmışlar. Kürtler için Tarlabaşı’da yaşamak zor, tercih değil. Bir çoğuna göre insan olanın yaşamaması gereken bir yer Tarlabaşı. Ayrıca devletin ve diğer mahallelerin kendilerini istemediğini de düşünüyorlar. Bu durum da Kürtleri bir etnik grup olarak şehir ile ilişki kurmamaya ve kendi içlerinde kapanmaya itiyor. Pek çoğu için kaçınılmaz sonuçlardan biri de suça sürüklenmek.
İstatistiklerde, makalelerde birer rakama indirgenen insanların gündelik dünyalarına ve insani hallerine odaklandım. Onlar ne çok kahraman, ne çok suçlu, ne çok masum. Görün istedim.
Gülben’in, Özlem’in, Maşallah’ın, Halil Abi’nin, Fatma’nın, Rojda’nın, Çiğdem’in melankoli kokan şarkılarını duyun istedim.” (KÜLTÜR SERVİSİ)