Osmanlı'da kadın sanatçı yok muydu?
Osmanlı'da kadının konumu ve sosyal profili, üretim ilişkilerinde aktif rol alıp almadığı bilgisine neden ulaşamıyoruz?

Güneş AYIRTIR
Çeşitli dinlerin dogmasında “günahların anası”, “lüzumlu şeytan” gibi ifadelerle adı geçen kadın, gerek fizyolojik donanımıyla bir insan, gerek aldığı nefesle bir canlı, var olma mücadelesi ile varlık gösteren bir emekçidir. Hayatın içinde çok büyük rolleri olan kadın; ne bir bacıdır, ne bir eştir ne de bir sevgili…
Yüzyılımıza bakacak olursak kadın; yazar, sanatçı, siyasetçidir. Daha pek çok alanda varlık mücadelesini hakkıyla yerine getirmiş olduğunu yazmamızın artık birtakım faaliyetlerini takip edebiliyor olmamızdandır.
Ama kadınların tarihine ilişkin bilgiler ve kaynaklar yetersiz. Osmanlı/Türk kültüründe kadın sanatçılar var mıydı mesela? Kadının konumu ve sosyal profili, üretim ilişkilerinde aktif rol alıp almadığı bilgisine neden ulaşamıyoruz? Sorularımız, Osmanlı kadınının mahrem tarihinde, musiki ile olan ilişkisi ve bestekar olma yönlerine ilişkin çeşitli süslü cümlelerle karşılık buluyor. Yani Osmanlı’da kadın sanatçı dediğimizde, sanatın sadece musikiden ibaret olduğu duygusuna kapılmamız işten bile değil!
Günümüzde akademilerde eğitimi verilmekte olan Osmanlı/Türk sanatında 20. yüzyıla kadar herhangi bir kadın sanatçı ismi duymuş değiliz. Bizzat eğitimini almış olduğum bu dalda, bitmek bilmeyen sanatçı silsilesinde sadece erkek sanatçı isimleri büyük ölçüde öğrenirken, kadın sanatçılara dair herhangi bir bilgi göremedim.
Kültürlerin oluşmasında en büyük etkenin din olduğunu biliyoruz ve toplumların yaşam biçimlerindeki bu önemli etki, toplamda bir yaşam biçimi yaratır. Mesela resimleme anlayışının Osmanlı’daki adı minyatürdür. Ancak minyatür sanatı, zaman ve mekan algısını ortadan kaldıran mistik bir dünya görüşü üzerine temellendirilmiştir. Dolayısıyla dünyanın fani olduğuna inanılır, ahretin bekasına yönelik bir tutum vardır. Bunun için, padişah seferleri ve şehzade sünnet merasimleri ile taç giyme törenleri, nadir de olsa aşk hikayeleri gibi özel olduğu düşünülen durumlar resmedilmiş ama kişiler ve sorunlarına yönelik bireysel herhangi bir konu pek işlenmemiştir.
Sonuçta, bütün bunların içinde çeşitli meslek dallarıyla ilgilenen sanatkarların, sarayda nakkaşhane dedikleri atölyede, hep birlikte çalışarak üretim yaptıkları ve hepsinin de erkek olduğunu, bizzat kendi imzalarından anlamaktayız. Tabi imza yine sanatçıların kendi dallarındaki ustalıklarına dayanan bir son nokta olarak konuluyor. İmza, her emek verenin kendinde gördüğü bir hak da değil.
Evrensel'i Takip Et