Kadınlar sahneleri çoğaltıyor
8 Mart’a çeyrek kala Ayşen Güven sahneleri ve sahnelerdeki kadınları yazdı.
Ayşen GÜVEN
Üç gün önce Kocamustafapaşa’dan Kazlıçeşme Marmaray İstasyonu’na doğru yürüyorum, kulağımda kulaklık. Bayıla bayıla Gevende’nin son albümünü dinliyorum. Hava da çok güzel. Pek nedeni olamayan bir iyi hissetme hali... Derken hemen ensemde adımlar hissettim. Hızlı hızlı yürüyordum o da hızlı hızlı yürüyordu ardımdan. Gerildim, korktum... Çattım kaşlarımı sinirle bir döndüm amanın taptatlı bir genç kadın. Bir de şaşırdı, anında anladı, “Çok ama çok özür dilerim sizi korkuttum. Lanet olsun bu ülkede kadın olmak böyle değil mi?” dedi. Ben mahçup, “Asıl ben özür dilerim. Cidden maalesef böyle oluyor” dedim. İşte “Buralar ıssız biraz da ondan” diye toparlamaya çalıştım. Yolun kalanını sessiz bir anlaşma ile birbirimize göz kulak olarak tamamladık.
Evet, ne bir taciz, şiddet, tecavüz, ne de kulakların duya duya kör olduğu bir cinayet anıydı bizimkisi. İşte tam da bu yüzden tramvalarımızı çok iyi anlatıyordu bu kısa yol. Ama bir o kadar da bir birimizin kurdu olduğumuz tezinin yerine yol arkadaşı, kız kardeşi olmak konusunda daha kıvrak, uyanık ve cesaretli olduğumuzu koyuveriyordu. Hava sahiden ılıktı. Yalnız yürümedikçe ılık.
TORUN İSTİYORUM
İşte bu kısa yoldaki anın korkudan güvene dönüşü kadar cesaret verici kadın hikâyeleri sahnelerde çoğalıyor, çoğaltıyor. Prensesler, sultanlar; bakımlı, varlıklı kadınlar hatta mutlu sonlar bile değil anlatılanlar. Tekstil atölyesindeki işçi kadının “kader” sayılanla başetmeye kalkışacak iradesi, saçını süpürge eden annenin o süpürgeyi artık kırabilmesi, üç kuşak kadının devreden acı yüklerinin yavaş yavaş hafiflemesi, sanatçı kadının gündelik hayatına da yazılan rolden çıkabilmesi, farklı iki sınıftan kadının hayatın kenarında tam düşecekken elele vermesi var. Yani sahnede de safları sıklaşan, birlikte yürüdükçe ılık ılık esen havalar.
Moda Sahnesi’nin bu sezonu açtığı Torun İstiyorum, totaliterizmin sırtını yasladığı erkekliğin temel yapı taşı “aile”yi kurcalıyor. Rejimin “koruyucu” meleği anne (Nazan Kesal) ve gay olduğu için “bir hata” saydığı çocuğunun (Münircan Cindoruk) arasındaki çatışma, düzenin kirli çamaşırlarını bir bir ortaya seriyor. Din, aile, ırkçılık üzerinde yükselen iktidar “kutsal annelik” söylemini de boşa çıkarıyor. Kemal Aydoğan rejisiyle sahnelenen oyun, kalabalık kadrosu, yüksek aksiyonu ile de dikkat çekici bir seyir vaadediyor. Oyunun grotesk öğelerle bezenmişliği, bu köhne iktidar anlayışının kurduğu evin odalarındaki karanlığı daha hissedilir kılmayı başarıyor.
BİRAZ SEN BİRAZ BEN
Biraz Sen Biraz Ben, şehrin iki yakası kadar başka duran iki kadının öyküsü... “Mükemmelikler” dünyasından yani üst orta sınıf Handan’ı (Ayça Damgacı) hayatının gerçek yüzü bir kıyıya vurur. İntiharın eşiğinde o sahilde, adamların ağız kokusundan sonra temiz bir nefes almaya gelen trans kadın Buse’ye (Nuri Harun Ateş) rastlar. Başlangıçta uzak görünen bu iki kadın, sohbet ettikçe “erkeklikle” sınavlarında acı kesişimler bulur. Sonrasında Handan ve Buse şehrin iki yakasının buluştuğu bir semte benzer güzellikte arkadaşlıklarıyla önce yalnızlıklarını yenerler. Dertleri köpürtmeye gerek duymayan yazar Çiyil Kurtuluş yalınlıkla kurduğu dayanışma öyküsüyle bizi sahi bir yerden yakalıyor. Oyunu Ebru Nihan Celkan da aynı incelik ve sadelikle kuruyor. “Biraz Sen Biraz Ben” Kadıköy Emek Tiyatrosu’nda içtenlikle öyküsüne çağırıyor.
ANTABUS
Geçen sezon başlayan bir oyun var sırada: Antabus. Genellikle okumadan çevirdiğiniz 3. sayfa haberlerinden biri elinizi tutuyor “bu defa çevirmek yok” diyor. Tekstil işçisi Leyla Taşçı’nın (Leyla Taşçı), baba, yâr, patron tarafından kurulmuş organize bir suç örgütünün ellerinde soldurulan hayatı. Ama Leyla sayfayı çevirdiğiniz o sayfalarınızdaki pek çok kadının bilmediğiniz hikâyesindeki gibi belki de, kendi kavgasını veriyor. Ama işte yalnız yürünmüyor. Şiddet, taciz, tecavüz anlayacağınız otuz iki kısım tekmili birden Leyla’nın hayatında geçiyor. Ama siz bu defa geçmeyin Leyla’yı ve daha binlerce kadını. Seray Şahiner’in aynı adlı romanından uyarlanan oyun Nihal Yalçın’ın zengin oyunculuğuyla göğsünüze oturuyor. Semaver Kumpanya’da Leyla’yla tanışabilirsiniz.
SEN İSTANBUL’DAN DAHA GÜZELSİN
Anneanne, anne, torun... Üç kuşaktan üç kadın... Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin, şiddet, yokluk ve sevgisizlikle bezenmiş hayatlarında hep içine içine konuşmuş kadınların sesini dışarıya vuruyor. Ayfer Dönmez, Başak Kıvılcım Ertanoğlu, Melis Öz’ün oynadığı kadınlar şehr-i İstanbul’un silikleşen karakteri fonda, annelerden kızlarına devreden yükleri biraz olsun hafifletiyor. Monologlarla bir dertleşme havası yakalayan oyun “mutlu evlerin” kapısını aralıyor, kadınlar bir nefes alıyor. Bam tarafından sahneye konulan oyunu Murat Mahmut Yazıcıoğlu yazıp yönetmiş. Kadıköy Emek Tiyatrosu’nda sahnelenen oyun, iç seslerinize tercüman olacak. Annelerden kızlara “mutsuzluk” kader yazılmasın diye...
Daha çok oyun var anlatmak istediğim velakin hem yerim dar hem seyrim şimdilik bu kadarına yetiyor. Ancak henüz sahnelenmemiş iki oyunu daha size fısıldayıp kaçacağım.
İlki Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’nun 6 Mart’ta seyirciyle buluşturacağı,Yazar Zabel Yeseyan’ın hayatını anlatan oyun. Topluluk, “Yazarın hatıraları, romanları bugüne yazılmış mektuplar gibi... Biz o mektupları sahnede hep beraber okuyalım dedik... İstanbul’dan Fransa’ya oradan da Sovyet Ermenistanı’na uzanan yolculuğu karanlık bir hapishane hücresinde son bulan Zabel Yesayan’ı anlatmak istedik” diye anlatıyor oyunu. Biz de merakla Zabel’i sahnede görmeyi bekliyoruz.
Diğeriyse Tiyatro D22’nin tam 8 Mart günü sahnelenecek okuma tiyatrosu. Adana’nın Aladağ ilçesindeki kız öğrenci yurdunda çıkan yangında kaybettiğimiz on bir kız çocuğunun anısına, on bir kadın yazarımızın kaleme aldığı metinlerden oluşan ‘ALADAĞ’ okuma tiyatrosu, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde 20:30’da Ses Tiyatrosu’nda sahnede olacak.
Gecede, yazılan metinler Tilbe Saran, Meltem Cumbul, Tülin Özen, Funda Eryiğit, Sevinç Erbulak, Nergis Öztürk, Pınar Yıldırım, Ecem Uzun, Esra Şengünalp, Özlem Öçalmaz, İpek Büyükakın tarafından okunacak. böyle bir anmayla 8 mart’ı selamladıkları ve bizi de ortak edecekleri için şimdiden tüm seyirciler adına emeği geçen herkese şükranlar...