Dünden daha kolay değil
Gülşah Kaya, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nün tarihini ve kadınların bugünkü somut mücadelesini Evrensel Pazar için yazdı.
Gülşah KAYA
Bazı şeyleri çok yaşamak ya da o şeylerle çok karşılaşmak tiksindiriyor insanı. Bazı sözcükler misal… Görüp duydukça kafanı kuma gömmek istersin. Bazı sesler, bazı yüzler, bazı renkler de öyledir. Kulaklarını tırmalar, gözlerini kanatır, yüreğin solar.
“Yasak” tam da bu duyguların sözcüğü. Kimden, hangi ses tonuyla duyulduğunun ya da nerede hangi yazı karakteri ile yazıldığının hiçbir önemi yoktur; her şekilde rahatsız eder. Çünkü hiçbirimiz düşünce ya da davranışımızın iki heceyle kısıtlanmasını istemeyiz. Şüphesiz “yasak”ların azlığı tek başına özgürlüğün çokluğuna dalalet değildir. Fakat çizgilerin çokluğu fikrin de bedenin de hareket alanını daraltır.
Elbette kavramların tamamı somut ilişkiler içerisinde ele veriyor kendini. Karşılaştığın şeyle kurduğun ilişki; onun senin önünde durması ya da senin onun önünde durmana göre değişebiliyor. Bu da senin mi onu yoksa onun mu sana engel olduğu sorusunu beraberinde getiriyor.
Örneğin, Bülent Arınç kahkahamıza göz diktiğinde, o mu kadınları engellemeye çalıştı; yoksa kadınlar zaten onun temsil ettiği sistemin engeli miydi? Ya da AKP kürtajı yasaklamaya yeltendiğinde doğurmama hakkımız mı engeldi yoksa onların yasakları mı bizi engelleyecekti? Uzun lafın kısası; tarih boyunca karşı karşıya kaldığımız onca yasakta biz mi onların engeliydik; onlar mı bizim?
8 MART YALNIZCA TAKVİMDE BİR YAPRAK DEĞİL
Biliyoruz ve hep biliyorduk: “Mesele 3-5 ağaç meselesi değil.” Hiç yıpranmamış, hiç engellenmemiş, hiç canı yanmamış, hiç yıkılmamış, kirpiği hiç yere düşürmemiş değiliz. Bilakis, bu sistemin her çıkmazının en önce kadınları can suyu yapma niyetinde olduğunu öğrenecek kadar çok yaşanmışlığımız var. Ne şanssızlık ki bizim hayatımızda genellikle badem bıyıklar altına gizlenmiş şekilde karşımıza çıkıyor o engeller. O kadar çok duyuyor ve o kadar çok durduruluyoruz ki… Fakat tüm canlılara dünyayı zehir etmiş bir kendini bilmezlikle karşı karşıya kalışımızın bugünle başlamadığı gibi AKP’yle başlamadığını da biliyoruz. Kısacası, bugünü zor kılan dünün özgür oluşu değil.
Bundan 160 yıl önce de dünya böyleydi ki 40 bin dokuma işçisi bir tekstil fabrikasını grevle süsledi. Sadece insan onuruna yaraşır şekilde çalışmak istedikleri için 129 kadın işçi çıkan yangında hayatını kaybetti. O gün takvim 8 Mart’ı gösteriyordu. O günden sonra da 8 Mart’ın anlamı, yalnızca tarihsel bir sorumluluk değil; günlük yaşamımızın yükünün karşı duruşunda saklı kalmaya devam etti. Böylece, sonrasında yaşanan her 8 Mart, süregelen koşullarla kendi tarihini doğuracak mücadelelerin günü oldu. Tıpkı geçen sene gibi.
Hatırlayalım, savaşın kadınları hedef alan duvar yazılarıyla hayatımızı yok etmeye başladığı ve yine kadınların katledilmiş çıplak bedenlerinin teşhir edilmesine varan günlerin hemen ertesiydi. Henüz durum olağanüstüleşmemiş, ülkenin bir tarafında yasaklar boy göstermemişken kimsenin sokağa çıkamadığı o günlerde barikatları yıkan biz olduk ve kadınların olduğu her yer 8 Mart alanı oldu.
Şimdi önümüzde geçen senelerden daha büyük bir barikat var. Zira bugünün dünden önemli bir farkı var: Belki de kirpiğimizi yerden kaldıramamamıza sebebiyet verecek bir rejim değişikliği tehlikesinin hemen önünde duruyor oluşumuz. AKP’nin, son iki yılda hızını arttırarak her köşesinden ördüğü; olağanüstü haliyle de taçlandırdığı; evde, işte, sokakta sırtımıza bir yük gibi bindirdiği bu zulmü ebedileştirme gayesinin tam da karşısındayız. Şimdi bu karşı karşıyalıkta hangimizin engel olacağının görüleceği o kritik sahnedeyiz.
Evet, bu durum son olarak AKP’yle cisimleşmiş erkek egemenliğinin ilk hamlesi değil. Ancak kadınların da sahneye ilk çıkışı değil. İlk itirazlarımızdan bu yana “hayır” diyerek kazandıklarımız, hem tarihin hem de kadınların ortak hafızasında duruyor. Bizse koca bir mücadele tarihinin kazanımlarını hiçbir “tek”liğe bırakmaya niyetli değiliz. Kadınlar insanca çalışma koşulları, yaşam hakkı, özgürlük ve barış için alanlarda olmaya, “hayır” demeye devam edecekler. 8 Mart yaşasın ki kadınlar da yaşasın, kadınlar yaşasın ki 8 Mart da yaşasın.