11 Mart 2017 22:13

‘Özel harekat orada bir şahsı vurdu’

Gazeteci Kemal Göktaş, Dilek Doğan’ın dava dosyasına giren son görüntüleri ve cezasızlığın nasıl meşrulaştırıldığını yazdı.

Paylaş

Kemal GÖKTAŞ

Sarıyer’de polis kurşunu ile yaşamını yitiren Dilek Doğan’la ilgili dava dosyasına giren son görüntüleri izlediniz mi? Uzun süre gizlenmeye çalışılan ama dava sona yaklaşırken dosyaya giren o görüntülerden şu sesler geliyordu:
“Kelepçe takın ya, kelepçe yok mu arkadaşlar?
Sen benim kızımı nasıl vurdun? O benim göz bebeğimdi, nasıl vurdun? Sen vurdun onu. Vur beni de vur. Dilek, Dilek Dilek…
Mukavemet etti.
Yalan söylüyorsun… Dilek… oy Dilek oy... Vur beni de vur.
Ambulansı arayan oldu mu?
Özel harekat orada bir şahsı vurdu.
Kelepçe alıp gelsenize.
Alo ağabeycim kolay gelsin teknikten Barış ben. Şu an Sarıyer’deyiz. Özel harekat yanlışlıkla birini vurdu. Bayağı karıştı ortalık. Cihat komisere ulaşamıyorum ben. Abi öyle. Aradık, aradık… Siz bir daha ararsanız iyi olur.
Ya abi şahısları niye kelepçelemiyoruz ya. Kelepçe takalım, arabaya alalım, böyle olmaz abi.
Dilek, Dilek…
Komiserim Baltalimanı’nda adres vardı ya. Özel harekat orada bir şahsı vurdu. Komiserim sıkıntı… Komiserim bilginiz olsun.
Yat, yere yat…
Kapa pencereyi kapat. Kapat kapat. Gir içeri gir. Gir içeri.
Abi nasıl yapar bunu özel harekat ya…
Abi mukavemet gösteriyorlar, kelepçe takmadan olmayacak abi…”

Acı feryatları, öfke dolu bağrışları, telaşlı koşturmaları, silah seslerini yansıtmıyor yazı. Görüntüyü izlemenin, sesleri duymanın yanında soğukkanlı bir eylem olan biteni yazıdan okumak. İşte bu soğukkanlılığı bize gerçeği tane tane ‘görme’ şansı veriyor.

Dilek’in vurulmasına isyan eden babasının sesini duymadan, polislerin “kelepçe takın” bağrışları geliyor. Babanın “O benim göz bebeğimdi, onu nasıl vurdun” feryadına Dilek’i vuran polis karşılık veriyor: “Mukavemet etti.” Mağdur birden fail olmuştur artık. Mukavemet eden, suç işleyen, bedenine giren kurşunla can verendir: “Velev ki mukavemet etti, öldürmek mi gerekiyordu?” demeyi anlamsızlaştıran, masum bir itiraz cümlesini dahi vurgusuyla ezen bir karşılığı var. İktidarın tabi olmayana, baş eğmeyene, itiraz edene yönelik atacak kurşunu vardır hep.

“Mukavemet etti.”

İktidarın yok ediciliği karşısında gerçeğin hükmü ne ola ki? Oysa karanlığın içinden “Yalan söylüyorsun” diye bağıran sesin tehlikesi büyüktür. O ses susturulmalı, adaletin, yani gerçeğin hükmünü icra etmesi önlenmelidir. “Yalan söylüyorsun” en tehlikeli itiraz cümlesidir, çünkü adalet gücünü gerçekten alır. Yalan, gerçeğin karşısında dikilmiştir bu yüzden ve onu susturmak için kelepçe aramaktadır. Acısının, sonsuz haklılığının bir önemi yoktur. Yere yatırılacak, kelepçelenip polis arabasına atılacaktır. Acısının peşinden giden gözü karalığı ne pahasına olursa olsun bastırmak için bu şarttır. O andan itibaren artık her şey resmileşecek, devletleşecek, mülkün temeli adalet devreye girecek ve “mukavemet etti” tek gerçek haline gelecek, göz bebeğini yitirenlerin acısı düşman olacaktır.  

Kapat, gir içeri…

Komşu evden gelen silah sesine, bağrışlara penceresini açarak bakmak isteyene de polisin refleksi hızlıdır: “Gir içeri, kapat pencereyi.” Gerçeğe şahitlik etme, belki, bir ihtimal ona güç verme ya da sadece varlığını gösterme potansiyeli olana iktidarın emri kısa ve nettir: Aynısını ya da bir benzerini yaşamak istemiyorsan, gir içeri, kapat pencereni…

Telefonla amirlerine bilgi veren teknikteki polisin sesindeki telaş, özel harekatın “yanlışlıkla” vurduğu “bir”i ile ilgili değildir. “Sıkıntı” olmuştur ve bu sıkıntıdan bilgi sahibi olması gerekir amirlerin. Ona göre demeçler hazırlanacak, ona göre raporlar tanzim edilecek, sıkıntı ona göre giderilecektir. Bedenine giren kurşunla düşenin, bir can olduğu unutturulacaktır. O bir can değildir artık, o bir “mukavemet eden”dir. Mukavemet edenin nasıl tehlikeli olduğu, ölümü aslında nasıl hak ettiği vurgulanacaktır, her biri bedene giren kurşun ağırlığındaki sözlerle... Ekmek almaya giden değil, molotof atan Berkin’dir o artık, polise taş atan Ethem, Gezi çapulcuları arasına karışmış Ali İsmail, Abdocan’dır, o, polise mukavemet eden Dilek’tir…

İşte daha o görüntüler kaydedilirken belli olan sonuç geçen hafta yapılan duruşmada su yüzüne çıktı. Dilek Doğan’ı vuran polis memurunun yargılandığı davada savcı “taksirle öldürme” suçundan ceza istedi. Yani Dilek Doğan’ın vurulması bir kaza olarak değerlendirildi. Tıpkı bir trafik kazası gibi…

Ethem Sarısülük’ü, Abdullah Cömert’i vuran polislere önce “kasten öldürme” yerine “olası kastla öldürme” maddesi işletilmiş ve sanık polisler ödül gibi cezalarla kurtulmuştu. Ethem Sarısülük’ü vuran polis Yargıtay’ın bozma kararından sonra yeniden yargılandı ve “meşru müdafada kastını aşan öldürme” suçundan 10 bin TL para cezası verildi. Ali İsmail Korkmaz’ı öldürenler de katılan ve göz yuman herkesin “işkenceyle öldürme” suçundan müebbet hapis cezası aldığı Engin Çeber kararı ortada dururken “yaralama” suçundan “ceza” aldılar. Artık bu ülkede hukukun adaleti gerçekleştirme vasıtası olduğuna dair meşhur yalan tedavülden kalktı. Hukukun ve yargının iktidarın basit bir uzantısı olduğu, çaresizlik ve umutsuzluk üreten acımasız bir gerçek olarak karşımızda duruyor.

 

ÖNCEKİ HABER

Orada dur Monşer, Almanya’ya gidiyoruz!

SONRAKİ HABER

Referandumun jeopolitiği

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa