6 yılın ardından Suriye savaşı:Sonun başlangıcı uzun sürecek
M. Fabian Sözmen, 6. yılını geride bırakan Suriye savaşında sahanın tablosunu çizdi, gelecek senaryolarını tartıştı.
Mithat Fabian SÖZMEN
Suriye savaşının 6 yılı geride kalırken tablo, artık pek çok açıdan daha net. Suriye’de iktidarın dış güçlerin önderlik ettiği bir iç savaş aracılığıyla el değiştirmeyeceği, ordunun büyük kentlerin kontrolünü yitirmeyeceği, hatta gittikçe daha fazla alanı yeniden hakimiyeti altına alacağı netleşti. Krizin çözümünün, en azından sürekli savaş halinin sona ermesinin yakın olduğu, “Suriye’de sonun başlangıcına tanıklık ettiğimiz” yorumları sıklıkla yapılıyor. Ancak kimse Suriye’de henüz diplomatik bir çözümün mümkün olduğunu iddia edecek kadar cesur değil. Cepheye dışarıdan dahil olanlar, Astana’da, Cenevre’de bunun için zirveler düzenlese de herkesi memnun edecek bir çözümün olgunlaşmadığı taraflarca sıklıkla “kayıt dışı” şekilde(en çok da Suriye ve İran tarafından Rusya’ya) dile getiriliyor.
Her şeye rağmen dananın kuyruğunun kopma vakti yaklaşıyor. Kimse bunca kanlı “çaba”nın ardından elinde bir hiçle evine dönmek istemiyor. Bu yüzden bu “son”un daha fazla savaşa, daha fazla dış müdahaleye, daha büyük bir kaosa neden olabileceği endişesi yersiz değil. Savaş boyunca dışarıdan Suriye’yi değerlendirenlerin belki de en büyük handikabı “doğru bilgi”ye ulaşabilmekti. Sahadaki aktörlerin ve dışarıdan müdahil olanların pozisyonu hakkında mümkün olan en doğru bilgiye ulaşmak önemli bir mesai istiyor.
Bu mesaide size yardımcı olabilmek için, geleceğin şekillenmesinde önemli rol oynayacak 3 dış aktör olan ABD, Rusya ve Türkiye üzerinden bazı bilgileri derledik. Her maddede, Suriye’nin farklı aktörlerine(Kürtler, Suriye ordusu, IŞİD, el Kaide gibi) ve farklı cephelerine (Rakka, Deyrezzor, İdlib, Halep, Dera vs.) değinerek mümkün olduğunca en geniş fotoğrafı yansıtmaya çalışacağız.
ABD: İLK HEDEF RAKKA AMA...
Donald Trump yönetimi, ABD’nin Suriye üzerinden elde edeceği çıkarı, hızlı bir Rakka zaferine bağlamış durumda. Ancak bu “zafer”in ortağının kim olacağı sorusunun yanıtı pek çok sonuca gebe. Şu ana kadarki ortak YPG’nin öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri(SDG). SDG ile IŞİD’in Suriye’deki merkezi Rakka, 4 cepheden kuşatılmaya hazırlanılıyor. Ancak böylesi büyük bir operasyon SDG’nin askeri teçhizat açısından önemli oranda güçlendirilmesini gerektiriyor. Operasyonun SDG ile yapılması da SDG’nin askeri açıdan güçlendirilmesi de NATO müttefiği Türkiye’nin büyük tepki göstereceği seçenekler. Bu yüzden Türkiye’nin de dile getirdiği gibi bu tercihin belli sonuçları olacaktır. Türkiye’nin bu uyarısının altında Rusya ile yakınlaşmanın olduğu biliniyor.
Buna karşılık Rakka ortağının Türkiye olmasının sonuçları ABD açısından daha olumsuz olabilir. Her şeyden önce TSK ve ‘Fırat Kalkanı’ güçlerinin Rakka’ya erişebilmek için düşman gördüğü SDG bölgesini işgal etmesi gerekli. Kürtlerle kurulacak böyle bir ilişki, Rojava’da savaşa hem ABD hem de TSK açısından yeni bir cephe açmak demek. Bu da Rakka operasyonunun çoook uzak bir tarihe ertelenmesi, IŞİD’in derlenip toparlanması hatta karşı saldırıya geçmesi anlamına geliyor.
ABD, SDG’yi de Türkiye’yi de küstürmeden ve birbiriyle çatışmasına olanak vermeden Rakka zaferine ulaşmanın bir yolunu arıyor.
Aksi halde “Suriye’nin kuzeyini kendi üssüne çevirme” olarak güncellediği “gerçekçi yakın dönem hedefi”ni tamamen çöpe atmak zorunda kalacak. Tabii emperyalistlerin bu planına Kürtlerin ne şekilde karşı koyacağı şu anda verilen varoluş savaşının ardından netleşecek.
DEYREZZOR VE DERA UZAK HEDEFLER
Rakka dışında ABD’nin 2 “uzak” hedefi Deyrezzor ve Dera. Musul’un Irak ordusu tarafından IŞİD’den tamamen geri alınmasıyla Suriye’ye geçiş yapacak militan gücünün Deyrezzor’u Suriye ordusundan tamamen koparması, ABD’nin tercih edeceği sonuçlardan biri. Bu durumda bu noktaya da IŞİD varlığı bahanesiyle müdahale meşrulaştırılabilir. Tabii ki başta Rakka derdi varken, Rusya ve Suriye ordusunun güçlerini Deyrezzor’a yoğunlaştırarak ABD’den önce burayı kontrolüne geri alması çok daha gerçekçi.
Dera’ya gelince... IŞİD’in güneyde ÖSO ve diğer cihatçılarla çatışarak gittikçe güç kazandığı ortam, yine sihirli ‘IŞİD’e müdahale’ formülünü gündeme getiriyor. Ürdün ve İsrail ortaklığı bölgede ABD’nin dayanakları olabilir. Ancak burada da avantaj, İsrail’in çok daha agresif bir müdahale stratejisi(ki bu Hizbullah’ı içeren çok daha büyük bir savaşa yol açabilir) olmazsa Suriye ordusundan yana.
RUSYA: ABD’NİN PLANLARINI BOZMAK İÇİN NELER YAPABİLİR?
Savaşın gidişatını tamamen değiştiren ülke olarak Rusya, son 1.5 yılda Suriye’de yaptıklarına böbürlenerek bakıyor. Esad korundu, savaşın en kritik cephesi Halep’te zafer kazanıldı. Suriye savaşı sayesinde Rusya, ordusuna önemli bir tecrübe kazandırdı, bölgede prestijini ve etki alanını artırdı, rakiplerini geriletti, hasımlarını(Türkiye ve Halep’in düşmesindeki rolünü düşünelim mesela) kendisiyle dost gözükmeye zorladı.
Emperyalistler arasında “dostluk” diye bir şeyden söz edilemez. Trump-Putin ilişkisinin de sanıldığı yönde ilerlemeyeceği kısa sürede belli oldu. Rusya’nın şimdiki amacı ABD’nin Suriye üzerindeki amaçlarını mümkün olduğunca başarısız kılmak bunun da öncelikli adresi Rakka. Rakka’nın SDG ya da Fırat Kalkanı’ndan önce Suriye ordusu tarafından alınması mümkün olabilir mi?(Halep’in doğu kırsalındaki hızlı ilerleyiş sürüyor) Rusya’nın ABD’yi engellemesinin şimdilik başka yolu yok gibi gözüküyor. Putin bunun için TSK ve Fırat Kalkanı’nı bir noktaya kadar kullanmayı deneyebilir. Ancak Erdoğan’ın ne kadar güvenilmez olabildiğini bizzat kendisiyle yakınlaşma hızından biliyor. Bu yüzden bu güçlerin Suriye’de daha fazla ilerlemesini istemiyor.
İDLİB NE KADAR YAKIN HEDEF OLABİLİR?
Öte yandan Rusya’nın Halep zaferi ve Erdoğan’ı kullanma biçimi cihatçıları ortadan ikiye böldü. El Kaide’yi ılımlılar şemsiyesi altından çıkaran bu strateji, örgütü IŞİD’leştirdi. Bir başka deyişle artık el Kaide ve yeni şemsiye örgütü Tahrir’uş Şam, ateşkeslere dahil olamıyor bu da ona tek seçenek bırakıyor: Gücü yettiğince diğer cihatçıları ezmek ve bölgesinde(başta İdlib) tek başına hakim olmak. Aleni dış desteğini yitiren ve yalnız kalan her cihatçı örgüt, ne kadar güçlü gözükürse gözüksün –tıpkı IŞİD gibi- Rusya’nın direkt hedefi haline geleceği için kaybetmeye mahkum. Şimdilik soru, öncelik Rakka iken ve Deyrezzor tehdit altındayken, Batı Halep, İdlip, Hama ve Humus’un kuzeyi ne kadar ciddi bir şekilde hedef alınabilir? Bu sorunun olumsuz yanıtı El Kaide ve diğer cihatçı örgütleri şu anki gibi birbirlerini yemenin ötesinde yeniden ortaklık kurma gibi farklı formüller üretmeye itebilir.
TÜRKİYE: YAYILMACI HAYALLERİN BEDELİ AĞIR
Suriye cephesine yeni Osmanlıcı hedefleri, ‘Güçlü lider’ ihtirası ve jeostratejik konumuna güvenerek Emevi Camii’nde namaz kılma amacıyla yani Suriye’yi resmen kalbine kadar işgal etme iddiasıyla dalan Ankara, oyunun kaybedenlerinden biri oldu. Uzun süredir gerçekleştirilebilir tek hedef kuzeyde Kürtlerin herhangi bir şekilde statü elde etmesini önlemek. ‘Fırat Kalkanı’ operasyonunu mümkün kılan 15 Temmuz sonrası atmosfer, bu bakımdan kritikti. El Bab’a kadar varan operasyona “büyük ağabey”ler ses çıkaramayınca “tampon bölge” hayali 5.5 yıl aradan sonra gerçekleştirilebildi(Bunun karşılığında ise Halep’te cihatçıların yenilgisi Türkiye eliyle hızlandırıldı). Ancak artık IŞİD denizi bitti. El Bab’ın güneyinde Suriye ordusu, batısında SDG, doğusunda Suriye ordusu, Rusya, SDG ve ABD var. Sıkışan ‘Fırat Kalkanı’nın Suriye topraklarından çıkması, Şam tarafından resmen talep edildi. Elbette Erdoğan bunu, şu anki konjonktürde kabul etmeyecektir.
Trump geldikten sonra ana hedef Rakka operasyonuna katılmaktı ancak bunun düşük ihtimal olduğu belli olunca, İran salvolarında geri adım atıldı, Rusya’ya yeniden selam çakıldı.
Peki şimdi ne olacak? Her şeyi Rakka operasyonunun seyrinin belirleyeceğine ABD ve Rusya maddelerinde değindik. Bu da inisiyatifin Türkiye’nin elinde olmadığını ortaya koyuyor. Türkiye ne yapmak zorunda bırakılırsa bırakılsın bu, iktidarın yayılmacı ve düşmanca dış politikasının bir başka acı sonucu olacak.
SONUÇ
Syriancivilwarmap.com’un çalışmasına göre Suriye nüfusunun yüzde 70.7’si Suriye ordusunun; yüzde 13.1’i Suriye Demokratik Güçlerinin; yüzde 9.5’i IŞİD’in; yüzde 6.7’si cihatçıların kontrolünde yaşıyor. Suriye ordusu, İdlib ve Rakka dışındaki tüm vilayet merkezlerini kontrolü altında tutuyor. IŞİD ve diğer cihatçılar güç kaybediyor. Suriye ordusunun müttefikleri Rusya, İran ve Hizbullah ise savaşın kazanan tarafları arasında yer alıyor. Tüm bunlar bir araya getirildiğinde Şam için son 6 yılın en parlak günlerini geçirdiği söylenebilir. Ancak yine de “ülkenin bölünmesi” bu cephenin en büyük endişesi olmaya devam ediyor. Suriye hükümetinin, yeni kurulacak bir masada Kürtlerle farklı bir denklem üzerinden anlaşmayı kabul edeceği düşünülebilir. Ancak Rojava’daki acil tehditleri ve IŞİD jokerini kullanarak bölgeye yerleşen ABD ve bölge gericiliklerinin bunu engellemek için yapabileceklerinin sınırının olmadığını da biliyoruz. Dananın kuyruğunun kopacağı an yaklaştıkça yeni risklerin gündeme gelmesi bir başka deyişle ‘Sonun başlangıcının uzun ve acılı geçecek olması’ bundan.
Elijah Magnier’in Evrensel Pazar için çevirdiğimiz bir yazısı “Ortadoğu’da iki süper güç savaşırken bu bölgede gerçek bir kazanan olamaz, sadece yıkım, ölüm ve yoksullaşma olur. Günün sonunda Suriye, Rusya ve Amerikan etkisi altında bölünmüştür ve onların, kendi sorunlarını çözüme kavuşturmak için kullandığı bir platformdur” ifadesiyle sona eriyordu.
Emperyalistlerin bu kadar dahil olduğu; buna mukabil halkın sesinin ve örgütlü gücünün bir o kadar kısıldığı bir coğrafyada yakın gelecekte kazanan bir halktan bahsetmenin imkansız olduğu ortada. Bu yüzden şimdilik sadece “kötünün iyisi”nin kazandığı senaryolar akla gelebiliyor. Bu senaryoda istikrarını, kaybettiği nüfusu, kaybettiği toprakları kazanan; Selefi cihadizmi yenilgiye uğratarak ülkenin çok kültürlü yapısını koruyan bir ülke var.