Kara kış ne kadar inat ederse etsin; bahar gelir!
'Zor, kötü zamanlar yaşanıyor evet. Ama işte şimdi bir Newroz’un arifesindeyiz yine. Newroz geliyorsa bahar da geliyordur.'

Erdal İMREK
Biraz tuhaf bir ülkedir yaşadığımız. Bu senenin Newroz’u mesela hem ‘anayasa değişikliği’ için referanduma gideceğimiz hem de hükümetin Avrupa’ya ve dahi tüm dünyaya ‘demokrasi dersi verdiği’ günlere denk geldi. Böylesine ceberrut bir anayasayla yönetilen memlekette ‘anayasa değişikliği’ ve ‘demokrasi’ gibi sözler kulağa hoş gelir aslında. Newroz geliyor ya işte, Kürt’e mesela ‘şu hayattan ne istersin’ desen ilk sıraya ‘barış’ı korsa, sonra ‘bu anayasa değişsin; ben de, haklarım da, dilim de olsun; yeni bir anayasa isterim’ der. ‘Bir de demokrasi olsun isterim’ diye ekler. İşte bu yıl Newroz’a giderken en çok duyduklarımızdır ‘anayasa değişikliği’ ve son günlerde ‘demokrasi.’ Ve fakat dedik işte tuhaf ülkedir, bizim memlekette işler biraz ters. ‘Bu kadar yetki bana yetmez, memleket isterim tek başıma yöneteceğim’ diyenin dayatması olarak gündemimizde ‘anayasa değişikliği’ dedikleri. Günlerdir ‘Eyy Almanya, eyyy Hollanda, eyy Batı’, ‘Ya siz kimsiniz ya’, ‘hale bak, rezalete bak’ bağırtıları arasında duyduğumuz ‘demokrasi’ de bizim bildiğimiz demokrasi değil. Bize değil.
DEMOKRASİDEN SIFIR ALANLARIN, ‘DEMOKRASİ DERSİ VERDİĞİ’ ÜLKE
Şu birkaç günde yeni günün, baharın müjdecisi Newroz’a dair olan bitene bir baksak yeter; Günlerdir yönetenlerin meydanlarında Hollanda’ya, Almanya’ya ‘İstediğim zaman, istediğim yerde, istediğim etkinliği yaparım, size ne’ diyenler, Siirt ve Batman’da ‘gününde kutlamıyorsunuz’ gibi absürt bir gerekçeyle yasakladı Newroz’u. Urfa’da vali tüm etkinliklere 30 gün ‘yasak’ getirdi. Adana’daki yasağın gerekçesi ‘şiddet eylemi olabilir’ oldu. Yine Urfa’da ‘Newroz pîroz be/Newroz kutlu olsun’ yazılı afişler sarı, kırmızı ve yeşil renkler var, zafer işareti yapan parmaklar var diye toplatıldı. Onca şehirde onca gerekçeyle ‘yasak’ deniliyor, Newroz’a, dünyaya ‘demokrasi dersi verilen’ şu günlerde.
Newroz’dan hemen önce Antalya, Adana, Antep, İstanbul, İzmir, Hatay, Mardin ve daha onlarca ilde, ilçede siyasetçiler, gazeteciler gözaltına alındı şafak baskınlarıyla. 16 Nisan’da referanduma gidecek ‘anayasa değişikliği’ ile ne kadar yetki varsa hepsini isteyen Erdoğan’ın 18 Mart’ta yapacağı Çanakkale ziyareti öncesi mesela onlarca kişi gözaltına alındı; Olur da sokağa çıkıp, Reis’in tadını kaçırmasınlar diye.
Bütün bunlar olurken meydanlarda, televizyonlarda, gazete manşetlerinde ‘demokrasi’nin ne demek olduğu anlatılıp durdu Avrupa’ya. ‘Bunlar faşist ya’, ‘Demokrasiyi içselleştirememişler’ denildi. ‘İnsan hak ve özgürlüklerinden’ falan söz edildi. Memleketin ‘adalet işlerinden’ sorumlu bakanı “Hollanda hükümetinin yaptığı; toplanma hakkının ihlalidir, ifade hürriyetinin yok edilmesidir, insan haklarının mezara gömülmesidir” diyebildi, polis memleketin dört bir yanında daha kutlanmamış Newroz’un tertip komitesi üyelerinin evlerine şafak baskını yapar, valileri dört bir yanda binlerce yıllık Newroz’u kutlamayı yasak ederken. Bu sene böyle karşılıyoruz Newroz’u işte.
KARA KIŞ HEP SÜRSÜN İSTİYORLAR
Oysa çok değil, daha birkaç yıl önce ‘çözüm masası’nın kurulduğu günlerde kimsenin öncesinde evinin basılmadığı, meydanların yasaklanmadığı, barış mesajlarının verildiği, Newrozlar kutlandı. Tıpkı doğa gibi, barış umudunun da yeşerdiği Newrozlar... Ta ki ‘barış’ın yeterince ‘oy getirmediği’ görülene kadar.
Hatırlayalım bu yakın geçmişi ve bir kez daha soralım; Ne oldu da yeniden karanlığa gömüldü memleket. Ne oldu da Kürt’e de Türk’e de zehir edildi bu birkaç yıl. Bunca ölüm, zulüm gören Kürt, bir nefes aldığı ‘müzakere’ günlerinde, büyük hevesle ‘düştü düşecek’ denen Kobanê’de direnmekten vazgeçmedi. ‘Düşmeyip’ de yöresel, bölgesel planlara taş koydu. ‘Barış, müzakere tamam ama kusura bakma yine de seni başkan yaptırmayacağız’ dedi, yaptırmadı da. 7 Haziran’da bir bahar havası, günlük güneşlik... Sonrası biliniyor işte; Madem oya tahvil edilemiyordu barış, ne gereği vardı! Yerle bir edilen kentler, BM raporlarına göre 2 bin ölü, yerini yurdunu terk eden 500 bin insan, buzdolabında saklanan cenazeler... Patlayan bombalar... Bir zamandır dinen Türkçe ve Kürtçe ağıtların yeniden göğe yükseldiği, memleketin dört bir yanına cenazelerin gittiği, bodrumlarda insanların yandığı günler. Bir elin asker tabutuna konduğu, diğer elin mikrofonu kavradığı, seçim mitingine çevrilen cenazeler... Dağlanan yürekler. ‘Bak burada beyaz Toroslar gezer yine ha’ dense de, mitinglerde bombalar patlasa da Meclise girmesi engellenemeyince tutuklanan vekiller, ağızdan düşürülmeyen ‘milli irade’ye atanan kayyımlar... İstiyorlar ki işte bu karanlık sürsün, istiyorlar ki şimdilerde bu zulme ‘evet’ densin.
NEWROZ, KARANLIĞA ‘HAYIR’ DEMEK
Zor, kötü zamanlar yaşanıyor evet. Ama işte şimdi bir Newroz’un arifesindeyiz yine. Newroz geliyorsa bahar da geliyordur. Her ne kadar bu sene kış, ayaz inat etse de çekip gitmemekte, kaçınılmazdır bahar gelir. ‘Yasak’ denince vazgeçmiyor güneş doğmaktan, çiçek açmaktan, ot yeşermekten... Kawa’nın 2600 yıl önce zalim kral Dehaq’ın zulmüne son verdiği gün yaktığı ateş sönmüyor işte. O ateş elden ele dolaşıyor. Newroz, kara kış her yanımızı sarsın isteyene ‘hayır’ demenin de günü şimdi. Umudumuzu yitirmemizi isteyenlere ‘hayır’ demenin günü. Türk’ün, Kürt’ün, Laz’ın, Arap’ın, Çerkez’in, cümle alemin günü. Yeniden dirilişin bayramı Newroz, yeni gündür. Eskiye, karanlığa gömülmemizi isteyenlere ‘hayır’ özgürlük isteriz demenin adı... Bahar gelir, umutsuz olmak bize yakışmaz. Newroz pîroz be...
Evrensel'i Takip Et