19 Mart 2017 01:16
/
Güncelleme: 01:28
GÜNÜN YAZILARI

H. Mehmet GÜNDAY

The Guardian gazetesinden Liz Cookman “Amerika’nın geleceğini merak edenler Türkiye’ye baksın” başlıklı bir yazı yazmıştı. 20 Ocak’ta göreve başlayan Donald Trump’ın Liz Cookman’ı haklı çıkartmak için Beyaz Saray’da 2 ay geçirmesi yeterli oldu. AKP hükümetlerinin yaptığı gibi Trump yönetimi de göreve gelir gelmez yargı, kadınlar, medya ve hakim sistemle mücadele etmeye başladı. Yetmedi, milliyetçi duyguları körükleyerek göçmenleri düşman ilan etti. Sonra, LGBT’lerin haklarını tırpanlamaya çalıştı. Devamında, zengin başkan sıfatına yakışır bir adım atan Trump, doğaya da düşman olduğunu iklim değişikliğinin bir yalan olduğunu söyleyerek ve yerli halkın topraklarını ve içme sularını kirleten iki petrol boru hattı projesini hayata geçirerek kanıtladı. Liz Cookman’ı bu kadar haklı çıkartan başlıca iki sebep var; ilki, Erdoğan ve Trump’ın karakter olarak benzer özellikler taşıması ikincisi ise AKP iktidarı ile Trump yönetiminin milliyetçilik, kutuplaşma ve ötekileştirme gibi benzer kaynaklardan besleniyor olması. 

TRUMP, ERDOĞAN’A RANDEVU VERMEDİ

Trump başkan olduktan sonra Türkiye hem dışişleri hem de Washington Büyükelçiliği aracılığı ile randevu alabilmek için sürekli pres yaptı. Öyle ki, bu baskıdan bıkan Trump yönetimi “Türkiye’de referendum var, etkilememek için 16 Nisan’dan sonraya bırakalım bu görüşme işini” dedi ama yine tarih vermedi. Referandum öncesi Trump yönetimi ile iyi geçiniyoruz imajına ihtiyacı olan Erdoğan göçmenler konusunda her gün AB’ye çatarken ABD’nin Müslüman ülkelere yasak koyan başkanlık kararnamesine ses çıkartmadı. Trump yönetimi ilk 50 gününde Erdoğan’ın tek bir beklentisini dahi karşılamadı, hatta YPG’yi silahlandırmak dahil Türkiye’yi kızdıran bazı adımlar attı.

ABD’NİN İLK ÜST DÜZEY ZİYARETİ 30 MART’TA

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu 21 Mart’ta ABD’ye gidecek devamında ise 30 Mart’ta ABD’nin Dışişleri Bakanı Tillerson Türkiye’yi ziyaret edecek. Çavuşoğlu “Gülen’i iade edin, YPG’yi desteklemeyin, bizi Rusya’ya mecbur etmeyin ve Rakka operasyonunu Türkiye ile yapın” gibi talepler sıralayacak. Tillerson ise “YPG’ye tehdidi bırakın, askerinizi Irak’tan çekin, Fırat Kalkanı’nı sonlandırın, Rakka operasyonunu unutun ve İran’a karşı yanımızda yer alın” diyecek.  Mevcut çıkarları örtüşmeyen Türkiye ve ABD için bahar ayları krizin tam anlamıyla ayyuka çıktığı dönem olabilir. Unutmayın, Trump ve Erdoğan telefonda görüştü. CIA direktörü Pompeo, ABD Genelkurmay Başkanı Dunford, Cumhuriyetçi Senatör McCain Türkiye’yi ziyaret etti. İki ülkenin savunma bakanları Brüksel’deki NATO toplantısında görüştü. Tüm bu temaslardan eli boş ayrılan Erdoğan ve AKP’nin iyimser olmak için bir sebebi bulunmuyor. Washington’da bulunan yandaş gazeteciler dahi bu gerçeği sosyal medyadan dillendiriyor. Kameraların karşısında söylenen “Dost ve müttefik ülke” sözü mevcut gerçeği yansıtmıyor. Sadece birkaç yıl öncesine kadar AKP iktidarına destek olarak algılanan ABD’nin üst düzey ziyaretleri artık Ankara’yı endişelendiriyor.

YPG, RAKKA OPERASYONU VE GÜVENLİ BÖLGE

Rakka operasyonunun planı hazır. Pentagon, Trump’tan onay bekliyor. Bu plan, bölgeye ABD askeri göndermeyi ve operasyonun YPG ile yapılmasını içeriyor. Trump’ın önerdiği bütçede artış gösteren tek kalem askeri harcamalar, öyle görünüyor ki ABD, önümüzdeki günlerde Ortadoğu’daki etkinliğini Rakka operasyonunu başlatarak artırmaya çalışacak. Obama döneminde olduğu gibi Trump döneminde de Pentagon YPG’den vazgeçmediğini göstermiş oldu. Pentagon’un Türk askeri yerine YPG ile hareket ediyor olmasının ironik bir sebebi var: Erdoğan! Waşhington, özellikle de Pentagon’daki bürokratlar Erdoğan’a güvenmiyor. Trump Suriye’de güvenli bölge kurmada kararlı, Türkiye’ye güvenli bölgenin güvenliğini sağlamak ve insani yardım konularında görev verilmesi gündeme gelebilir. Bu görevler karşılığında ise Gülen’in davası ABD’de başlatılabilir.

ABD, REFERANDUM KONUSUNDA NE DÜŞÜNÜYOR?

New York Times, Washington Post, Wall Street Journal gibi gazeteler 16 Nisan referandumuna ilişkin her gün haber geçiyor. Medyadaki genel kanı, Erdoğan’ın Türkiye’yi çıkmaz bir yola sürüklediği şeklinde. ABD medyası durmaksızın, darbe teşebbüsünün karşı bir darbeye dönüştürüldüğünü, Kürtlerin temsilcilerinin hapiste olduğunu, döviz rezervlerinin karşılığı olmayan ekonomi politikaları ile eritildiğini, dış politikanın gerçekçi olmayan stratejilerle oluşturulmaya çalışıldığını yazıyor. ABD medyasına göre Erdoğan bir diktatör ve referendum da onun son şansı. Medyaya göre, Hollanda ve Almanya ile yaşanan krizler ise ırkçılıktan beslenen liderlerin kullandığı bir araç. 

ABD’deki kurumlar arasında Türkiye’ye ilişkin ciddi görüş ayrılığı var. Bu yüzden referandum eleştirileri tek bir ağızdan dillendirilemiyor. Bunun en büyük sebebi Trump yönetiminin tam anlamıyla bütün kurumlara hakimiyet kuramamış olmasından kaynaklanıyor.

Beyaz Saray, hâlâ Türkiye’yi nereye koyacağını netleştirmedi. Pentagon açısından Türkiye, fırsat bulduğunda IŞİD’i dahi destekleme potansiyeli olan bir yönetime sahip. ABD Dışişleri Bakanlığı ise Türkiye’yi her anlamada hak ve hukuk ihlallerinin yaşandığı bir ülke olarak görüyor. Yine de, ABD açısından Türkiye her daim piyon olmaya hazır bir ülke olduğu için kolay kolay vazgeçilmeyecek bir niteliğe sahip. Ancak, referendum ile birlikte ABD de Türkiye’yi kaybetme korkusu yaşıyor. Kendi ülkesinde koşulsuz güçlenen Erdoğan, Rusya’nın yapay desteği ile Irak ve Suriye’de yeni maceralara koşabilir. 

ERDOĞAN VE TRUMP MÜLTECİLERİ KULLANIYOR

Erdoğan ve Trump için mülteciler milliyetçi duyguları harekete geçirmenin anahtarı. Erdoğan yıllardır Avrupa Birliği ülkelerine karşı mülteci kartını kullanarak Türkiye içindeki antidemokratik uygulamaların Batı tarafından göz ardı edilmesini sağladı. 

Trump ise ülkede yaşanabilecek terör saldırılarından mültecileri sorumlu tuttu, ırkçı ve muhafazakar vatandaşlarından oy topladı. Özellikle, Suriye’deki iç savaşın bitmesini sadece bir halkın vatanına dönmesi olarak değil aynı zamanda Trump ve Erdoğan gibi mülteci konusunu kendi çıkarları doğrultusunda kullanan liderlerin güç kaybetmesi açısından da değerlendirmek gerekiyor. 

ZARRAB, FLYNN VE GÜLEN

Fethullah Gülen’in Türkiye’ye iadesi en az 3 yıl sürecek hukuki bir süreç. Dava hâlâ açılmadı, açılsa dahi iade garantisi yok. Bu süreci hızlandıracak tek etken Türkiye’nin Suriye’deki güvenli bölge planında pasif bir rolü kabül etmesi. Aksi halde CIA, Türkiye’ye karşı her zaman kullanacağı  bir piyondan vazgeçmek istemeyecektir. 

Zarrab Davası, Savcı Preet Bharara’nın görevden alınmasıyla karmaşık bir sürece girdi. Davaya atanan savcı gidişatı değiştirebilir, Reza Zarrab konusunda şu an için öngörüde bulunmak bile zor ancak söylenebilecek net bir şey var; ABD, İran’a yüklenirken Zarrab’ın bırakılacağını düşünmek iyimserlik olur. 

Erdoğan’ın yeni hükümet ile iyi ilişki geliştirmedeki tek umudu Trump’ın kovulan ulusal güvenlik danışmanı Flynn’di. Yalan söylediği ortaya çıkınca kapının önüne koyuldu. ABD medyası Flynn’i Türk ajanı olmakla suçluyor. Bu konunun üstü kapanmadan Trump, Türkiye konusunda olumlu bir adım atmaya yeltenemeyecektir aksi halde medyanın baskısı ile karşı karşıya kalabilir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et